04 Mayıs 2017

Demirtaş’ın şiiri

Tek adamlık döneminde de vaziyet değişmeyecek anlaşıldı; şiirden, sözden, sazdan, türküden korkacaklar

Ne çok korktular şiirlerden? Şiir yazanları tekinsiz buldular daima.

Bir tek mısra yetti makamlarını tedirgin etmeye. Bir şiire bile tahammülleri yok, görmüş olduk.

Değişen ne var Türkiye’de? İster rejim değişsin, ister reis-i cumhur yerine President gelsin. Kürtlerin kendilerine yeni bir var olma, yeni bir söylem alanı yaratmak için kurdukları partileri tek tek kapattılar, HDP’yi kapatamayınca milletvekillerini topluca hapse tıktılar, değişen ne var? Bir tek şiir yetiyor işte yüreklerine korku salmaya.

İktidar şerbetinden bir kez tadınca makamını kaybetme korkusu dolaşır insanın kanında. Her ses rahatsız eder onu. Adı ‘Bulaşıcı Cesaret’ olan bir şiir mesela. Hele ki bir Kürt yazmışsa, hele ki umudunu ve cesaretini hiçbir zaman kaybetmeyen bir Kürt yazmışsa…

Mardin Valiliği Selahattin Demirtaş’ın yazdığı şiiri yasaklamış. Gerekçe? Örgüt propagandasıymış. Mısra mısra okuyun buyrun. İnfial uyandıran, halkı galeyana getiren, kötülüğe teşvik eden en ufak bir mânâ bulamazsınız. Mevcut durumu son derece vazıh bir dille anlatmış aslında S. Demirtaş. ‘Suçu sana yükleyecekler’ demiş bir mısrasında. İhale yine onun üstüne kalmadı mı? Gülerek isyan etmişsin, diyor. Yani topla tüfekle değil, bileğinin hakkıyla değil, sözünün hakkıyla demek istiyor.

Okuldayken şiir tahlilleri yaptırmazlar mıydı size öğretmeniniz kuzum? Okuduğunuzu da mı anlamıyorsunuz?

Suçsa suç kardeşim, diyor Demirtaş. Tıpkı Nazım Hikmet’in Vatan Haini şiirinde anlatmak istediği gibi.

Tek adamlık döneminde de vaziyet değişmeyecek anlaşıldı. Şiirden, sözden, sazdan, türküden korkacaklar.

Bir mevkiye gelme sürecinin yarattığı telaş ve endişe yer bitirir insanı. Ancak daha korkuncu vardır, daha çilelisi. Zirveye konuşlansa da, yerini sağlamlaştırdığını sansa da, ülkenin yarısını arkasına alsa da  tüm bunları bir anda kaybetme korkusu yok mudur? Bir anda sıfatsız, etiketsiz, rütbesiz kalma kaygısı yok mudur?

Kâle bile almadığı, işine gelmeyince teröristlikle itham ettiği kitleyi işi düşünce iki lafın arasında herkesi, her şeyi Yaradan’dan ötürü sevdiğini söyleyerek kazanmaya çalışsa da nafile. Gözlerindeki korkuyu zinhar saklayamaz. Aşkla devam ettiği yolda karşısına çıkanı nefretle püskürtmeye, kibirle aşağılamaya devam eder. Ama gün gelir bir şiirden korkar işte böyle.

Tek adamlığın ilk sınavı şudur: Evvela kendini mi düşüneceksin yoksa halkı mı?

Sonra aşkla bağlandığın değerleri sıraya koyacaksın. İktidar olma aşkı mı ağır basıyor yoksa halkın birlik ve beraberliğine duyduğun aşk mı?

Yani evvela şu soruyu cevaplayacaksın. Devletin bekâsı mı önceliğin yoksa halkın bekâsı mı?

İktidar şerbetinden bir defa içenin hali fena. Tepeden baktığı, susturmak için her yolu denediği, ardından hapse tıktırdığı bir adamın önce sazından korktu, şimdi ise şiirinden korkuyor.  

Böyledir işte samimiyet. Tüm afili sözlerin gün gelir hiçbir işe yaramayacağını içten içe bilir de insan yine de ezbere retoriğine devam eder durur. Kürt sorununun masa başında çözülmesi vaadiyle ardına aldığı kısmi Kürt halkı bugün Demirtaş’ın mısralarında buluyor kendi kimliğini, özünü, bekâsını. Samimiyet her yüreğe işler çünkü.

Samimiyet iz bırakır, kalıcıdır. Çünkü samimiyet kendiliğinden cezbeder insanı. Samimiyet karşısında silah kuşanamazsın, palavra sıkamazsın, iki yüzlü davranamazsın kolay kolay. İnsanın iyi hasletlerini gün yüzüne çıkartır, ezeli ve ebedi masumiyetine kavuşturur. Çünkü kötülük iradidir, tercih meselesidir. Tıpkı samimiyet gibi.

Cesaret gibi samimiyet de bulaşıcıdır çünkü!

En son galip gelen dürüstlük olur, iyilik olur, samimiyet olur.

Bugün bir şiirden korkanlar, yarın kendi gölgelerinden korkacak. Kendi korkularında bertaraf olacaklar.

İşte o zaman tek bir şiirin bile yasaklanmadığı devir başlayacak!

@NarDogu

Yazarın Diğer Yazıları

Doç. Dr. Hakan Yurdanur: Sokak köpeklerini vahşi, saldırgan oldukları için değil, sermayeye kâr sağlamadıkları için istenmiyorlar

Belediyelere tek laf edilmiyor. Kısırlaştırma ve diğer tedbirleri almadıkları için hiçbir cezai müdahalede bulunulmuyor. Çözümü öldürmede bulan vahşi bir tablo var önümüzde

"Biz engelliler devletin üzerine yükmüşüz gibi gösterilmemeliyiz, öyle algılanmamalıyız"

"Siyasetçiler ve toplum biz engellileri azınlık olarak görüyor. Ama azımsanmaması gereken bir çoğunluğun sesi olmak istiyoruz"

Soykırım demeniz için daha ne olması gerekiyor?

Soykırımın korkunçluğu sadece özneleri değil onların kimliklerini de yok etmesidir, gelecekleri kadar geçmişlerini de ellerinden almasıdır, yaslarını tutacak kimse bırakmamasıdır

"
"