14 Nisan 2019

Kırılgan doğa ve tasarımın geleceği

Milano Tasarım Haftası’nı bir kaç cümle ile özetlersem, işler kesat, sadece ekonominin değil, tasarımın da geleceği e- ticarette, doğa bize fena halde kırgın ve biz tasarımcılar günahlarımızdan arınmalıyız!..

Tüm dünyanın yükü Milano Tasarım Haftası’ndaydı.

Neredeyse 20 yıldır  ziyaret ettiğim bu etkinlikte, insanların (ve markaların, tasarımcıların) umursamazca tükettikleri kavramlardan, sonsuz bir tüketim çılgınlığından, şımarık bir şaşaadan bugünlere gelindiğini görmek iyi olmalıydı prensipte; ne var ki olmadı. Pek çok bakımdan iş işten geçmişti ve hepimiz bunu bildiğimizden, umutlanmak yerine hüzünlendik tasarım haftasında…

Gözlemlediğim kadarıyla tasarım haftasını bir kaç cümle ile özetlersem: işler kesat, sadece ekonominin değil, tasarımın da geleceği e- ticarette, doğa bize fena halde kırgın ve biz tasarımcılar günahlarımızdan arınmalıyız.

Broken  Nature  sergisi

Bu gün son günü olan ve tüm dünyadan tasarımla ilgili herkesi kendine çeken Milano tasarım haftası, her geçen yıl kentin en ücra köşelerine dek yayılan hali, sadece yedi günde ağırladığı ziyaretçi sayısı ve kapsamında üretilen içerik ile dünyanın tasarım alanında içinde bulunduğu durumu bir seferde algılayabileceğiniz tek ortam.

1961 yılında ilk kez düzenlenen mobilya tasarım fuarı etrafında gelişerek  değişen bu etkinlik 58 yılda, sanayi için tasarımı sunan bir ortam olmaktan çok farklı bir kimliğe büründü. Sanayi hala fuarda mobilya ve aydınlatma tasarımı, banyo, mutfak ve ofis için tasarımlar alanında büyük gösterisini  sürdürüyor, diğer yandan profesyonel tasarım mesleği için dünyada oluşan fikirler, söylemler, manifestolar ve kritikler de ortaya konuyor; hafta boyunca branşın geleceğine, eğitimin performansına dair bir projeksiyon yapmak mümkün olabiliyor.

Tüm dünyada yaşanan ekonomik daralma, tasarımın da her alanını etkilediğinden sanayi tarafı masraflarını kısmış. Görkemli şovların yerini, ekonomik sergileme biçimleri alırken, gösterişli davetler, kentin bohem sayılabilecek bölgelerindeki barlarda düzenlenen küçük ve samimi buluşmalara dönüşmüş, maksat bir araya gelmek! Yakın ilişkiler VIP davetlerde değil; geleneksel restoranlardaki samimi yemeklerde, mağazalardaki davetlerde pekiştirilmeye, bayiler, tasarımcılar ve basın buralarda eylenmeye başlanmış. Özetle aslında herşey geçtiğimiz özellikle son 10 yılda abartıldığı halinden arınmış, olması gerektiği gibiolmuş. Yaşasın farkındalık!..

Tüm dünyaya ürün ve tasarım pazarlayan bu sektör temsilcileri ve üreticiler satışların düşmesinden, hayatta kalmak için aldıkları önlemlerden, şartların ne kadar da zorlaştığından bahsediyor; iş toplantıları önünde sonunda Asya’dan Avrupa’ya ordan ABD’ye kadar uzanan siyasi ve politik epikrizlerle sona eriyor. Durum bu.

Mobilya ve – bu yıl – aydınlatma ürünlerinin sergilendiği fuar alanın dışında kalan, Fuorisaloni denilen etkinliklerde ise tablo biraz daha farklı. Öncelikle, fuar alanının operasyonel yoğunluğundan ve bütçesinden kaçınan bütün büyük markalar, başlarının çaresine kentin çeşitli bölgelerindeki farklı etkinliklerde bakıyorlar artık. Daha önceleri fuar alanında gösterişli sergilemelerini yaparken, kentin içinde de bir veya daha çok sayıda etkinlik ve davete imza atarlardı; ekonomik koşullar İtalya’nın tasarım çarkını döndüren dev markaların cirolarını düşürürken onları fuar veya kent arasında seçim yapmaya da itmiş. Bunların haricinde ise çoğunlukla çeşitli akademilerin, oluşumların, vakıfların sergileri ve etkinlikleri ile ülke bazlı katılımlar gerçekleşiyor. Bunlarda üretilen içerikler ya malzeme odaklı yada sosyal içerikli ve elbet pek çoğu da özellikle profesyoneller için çok da tatminkar değil.

Tasarımın da geleceği e-ticaret

1999 yılında Çin’in Hangzhaou bölgesinde kurulan ve 2019’un üçüncü çeyreği için 17 milyar dolarlık bir gelir hedefleyen Alibaba pek çoğunuzun bildiği üzere  online platformda üreticiyi doğrudan tüketici ile buluşturan iş yapısı ile dünya üzerindeki ticaretin kurallarını yeniden yazdı. Grubun CEO görevini üstlenen Jack Ma, 2017 yılında Kenya’ya yaptığı bir seyahatte bir grup Afrikalı girişimciye ““E-ticaret gelecek. Eğer orada değilseniz, hiçbir yerde değilsiniz.” demişti. Kuşkusuz Ma, Alipay’in lansmanını yaptığı  bu sırada Afrika’nın Çin ile olan ekonomik bağlantılarını güçlendirmeyi hedefliyordu.

Hollanda’da yer alan günümüzün öncü tasarım okullarından biri olan Eindhoven Tasarım Akademisi, (DEA) geçtiğimiz yıl GEO-DESIGN isimli bir platform kurmuş, burada yürütülen çalışmaların çıktılarını da ilk kez Ekim ayında Hollanda Tasarım haftasında sunmuştu. Platformun amacı, çağdaş tasarım algısına yön veren sosyal, ekonomik, bölgesel ve jeopolitik etkileri araştırmak. Milano tasarım haftasının bizlere sunduğu en ilgi çekici sergilerden biri, bu platformun üretimlerinin daha kapsamlı biçimde paylaşıldığı aynı isimli (GEO-DESIGN) oldu. DEA nin yaratıcı direktörü ve 2012’de düzenlenen ilk İstanbul Tasarım Bienali’nin de eş küratörü  olan Joseph Grima’nın küratörlüğünü Martina Muzi ile birlikte üstlendiği sergide, bu platformun, Alibaba  üzerinde yürüttüğü incelemelerden ortaya çıkan araştırma sonuçları sunuldu.

Design Academy Eindhoven , Geo-Design : Alibaba sergisi

“Geo – Tasarım: Alibaba” sergisi, şirketi  basit bir kurum olmanın çok ötesinde,  derinlemesine irdeleyen ilginç bir sergi. Alibaba’nın kültürel bulutu, şirketi online bir e-ticaret sitesi olmanın çok ötesinde aynı zamanda bir internet platformu, bir sohbet sistemi, bir finans kurumu, bir sosyal ağ, bir bulut bilişim hizmeti, bir dijital cüzdan, bir eğitim ve inovasyon sürücüsü olarak konumluyor. Alibaba, dünyadaki şehirleri, limanları ve fabrika köylerini birbirine bağlayan neredeyse tarif edilemez derecede geniş bir lojistik ağı. Geo - tasarım platformu bu kadar geniş bir kapsama alanında faal olan bu yapının tasarım, tasarımcı, iletişim, dolaşım, tüketim gibi major alanlardaki etkisini gözler önüne seriyor. Bu konular etrafında kuruluşun çalışma prensiplerini araştıran dokuz farklı tasarımcının/ stüdyonun  çalışmalarını izlediğimiz bu sergide, internet ünlülerinden online reklamcılığa ve hikaye anlatıcılığına, yerel üretim pratiklerinden dijital ara yüzlerin ve algoritmaların tercihlerimiz üzerindeki etkisine kadar çok farklı sularda yelken açmak mümkün. Sergide yer alan ve 4 metre çapındaki şişme dünya küresi sergi katılımcılarından Irene Stracuzzi’nin, Alibaba’nın kendi dünyasını nasıl tanımladığını göstermek üzere hayata geçirdiği bir proje ve bu şişme  kürenin tedarikçisi de Alibaba platformu üzerinden bulunmuş.

Günümüzde sosyal ve ticari etkilerinin yanında, kimi yerde tasarımcıyı tamamen ortadan kaldıran, tasarım haklarını tanımayan ve bu özellikleri ile de tasarım pratiğini etkili biçimde dönüştüren bu yapının incelenmesi, önümüzdeki 20 yıl içinde kendi başına dünya üzerindeki 5. büyük ekonomiden biri olacağını beyan eden şirketin ve onun peygamber edası taşıyan yöneticisi John Ma’nın biraz daha yakından dikkatle takip edilmesi için ilham verici.

Tasarımcılar günahlarını itiraf etsin! 

Tasarım haftası süresince pek çok markanın çeşitli işbirlikleri ile ortaya koyduğu kimi yerde  ciddi içerikli kimi yerde de eğlenceli projeler yer alıyor her defasında. Bunlardan birisi de Freitag markasının Georg Lendorff ‘un sarmal ışık enstalasyonu ile birlikte hayata geçirdiği Unfluencer: De-sinning the Designer  isimli sergisiydi. Freitag, kamyon ve reklam  brandalarını geri dönüştürerek bunlardan çanta başta olmak üzere kişisel eşyalar üreten,  felsefesi güçlü bir tasarım markası. Burada bu sunumdan sizlere bahsetmemin sebebi, tasarıma değil tasarımcının kendisine kritik getiren bir bakış açısını paylaşmış olması. Freitag’ın surumu ile ortaya koymaya çalıştığı iki konu vardı. Birincisi, tasarımcıların ve tasarım dünyasının fazlası ile çevresel etki altında olduğunu itiraf ederek, buna tepkisini etkinlik boyunca yürüttüğü #infulencer kampanyası ile ortaya koymasıydı. Sadece tasarımda değil; bugünlerde ülkemizde reklam ve pazarlama dünyasında da çok gündemde bir kavram: influencer / etkileyici…

Sadece bu iş ile geçinen kimseler var üstelik. Sosyal medyanın farklı kanallardan yaygınlaşması ile ortaya çıkan bu yeni iş kolunu temsil eden kişiler kullandıkları ürünleri, gezdikleri yerleri, sahip oldukları deneyimleri yine bu platformlardan paylaşarak kitlelerin tercihleri üzerinde etkili oluyorlar. Pazarlama ve reklam dünyasında çok tartışılan bir konu bu. Bu kişilerin ne denli etkili olduğu, sunulan rakamların gerçek mi şişirmece  rakamlar mı olduğu ve bu yapının verimliliği  mercek altında. Tasarım dünyası da çevresel faktörlerden çok fazla etkilenmeye açık. Çeşitli “infuencer”lar yıllardır eğilimleri açıklıyor ve bizler de  bunları okuyor, paylaşıyoruz; tasarımın özellikle estetik boyutu bu etki altında ne kadar kalıyor? Benim için Freitag’ın yürüttüğü bu kampanya altında yazılanları Twitter’dan takip etmek bugün bile sürdüreceğim bir iş itiraf etmem gerekirse.

Bu enstalasyonun ikinci amacı da tasarımcının günahlarını itiraf ettirmeye odaklanması. Herkesin iyi tasarımı konuştuğu ve gösterdiği bir ortamda biraz da kötü tasarımdan, günahkar tasarımcıdan bahsedelim diyerek yola çıkmış firma; “Berbat tasarım ve diğer suçlarla ilgili iyi tartışmaları teşvik etmek istiyoruz “ diyor, çok da iyi yapıyor, öz eleştiriden daha güzel ne var?

Kırgın ve kırılgan doğa

Yaklaşık bir ay önce açıldığında mutlaka izlemek üzere notuma aldığım ve en önemli bulduğum sergi ise 22. Triennale kapsamında  yer alan Broken Nature: Design Takes on Human Survival  ( Kırgın Doğa: İnsanın Hayatta Kalma Sürecinde Tasarım “ isimli sergiydi.

Çağdaş tasarım dünyasının öncü isimlerinden biri olan Paola Antonelli’nin küratörlüğünde hazırlanan bu sergi kapılarını 1 Mart’ta açtı ve tasarım haftası süresince büyük kalabalıkları ağırladı. 1 Eylül’de bitinceye kadar da yüzbinlerce kişinin izleyeceği, etkileneceği ve yararlanabileceği büyük bir şuurlanma operasyonu olarak algıladım sergiyi izleyince. İsminden de anlaşılabileceği gibi insanın doğa ile olan ilişkisini derinlemesine inceleyen bu sergi gerek doğal ortamlar gerekse sosyal ekosistemler ile etkileşimde olan araştırmaları, tasarımları ve tasarımcıları sunuyor bizlere.

Son 30 yılda yapılan çalışmalar arasından 100 tanesi ile birlikte sadece bu sergi için komisyon edilmiş işler de var Kırgın Doğa’da. Çalışmaların çoğu oldukça pozitif çabalar ve yaklaşımlar olsa da, sergi insanların doğayı nasıl da parçaladığına, kimi yerde nasıl da anlamadığına, değer vermediğine işaret ediyor sonuçta. Gelişen insanlığın içinde bulunduğu doğal yaşam ile olan bağlarının nasıl da iplik iplik yıprandığını, kimi yerde kopma noktasına geldiğini gözler önüne seriyor. İçinden geldiğimizin içinde nasıl da yabancılaştığımızı anlatıyor bizlere. Gözümüzün önünde olanı nasıl da görmediğimizi, görsek de nasıl umursamadığımızı hatırlatıyor bu100 proje ile.

Buradaki projeler aynı zamanda, tasarımın ve yaratıcı çalışmaların, türümüzün dünya üzerindeki diğer canlılarla veya daha karmaşık sistemlerle olan ilişkisini güçlendirmedeki etkisini gösteriyor. Aralarındaki tüm anlaşmazlıkları seks yaparak çözüme kavuşturan bonobo maymunlarından, erkeklerin kullanımı için tasarlanmış ve kadınların adet dönemlerinde yaşadığı fiziksel sıkıntılar için empati yapılmasını sağlayan bir kemer tasarımına, arıların üstün koklama yeteneklerini insanlara adapte edip çeşitli hastalıkları  koku algısı ile önceden tespit etmeye yarayan cam fanuslara, son derece ilginç projelerle karşılaştığımız bu sergide, hepsi aynı “narrative” (anlatı) içinde toplanan illustrasyonlar, videolar, ayakkabı tasarımları, telefonlar, sandalyeler gibi nesneleri de tanıyabiliyoruz.

Broken  Nature  sergisi

Sergi, Tunus’tan Çin’e dünyadaki pek çok farklı ülkenin de hikayelerini bizlere sunuyor bir yandan. Örneğin önümüzdeki dönemin yükselişteki tasarım küratörlerinden biri olan Angela Rui’nin küratörlüğünü üstlendiği Hollanda katılımında Lucy McRae ‘nin Compression Cradle ( Sıkıştırma Beşiği ) isimli çalışmasında, doğasından kopmuş insanın yalnızlığı ile baş başa kalabiliyorsunuz.

Beni en çok etkileyen bu işte, sıkıştırma, daralma, büzülme eyleminin insanlardaki oksitosin hormonunun üretimini tetiklemesi temel alınmış. Bu hormon insanların sosyal bağlarını yöneten hormon. Tasarımcı hiper bağlantı halinde olduğumuz bu dünyada, ne kadar çok bağlantıda kalırsak o kadar çok yalnızlığa sürüklendiğimiz fikrine odaklanmış. Bunu bize gösteriş biçimi ise akıllara kazınan,  kalbimize dokunan nitelikte.

Sergideki işlerin  tümü insanlar olarak bizi çevremize daha duyarlı, daha nazik, daha özenli canlılar olmaya özendiriyor. Aklımızı ve kalbimizi daha iyi bir biçimde kullanabilir miyiz sorusunun cevabı için, bunu kullanmayı başaranlardan seçilmiş eşsiz örnekleri sunuyor; bizleri saygılı bir yaşam sürmeye davet ediyor.

Broken  Nature  sergisi

Bu yaşamda kimseyi kırmaya hakkımız olmamalı; içinde yaşadığımız doğayı da daha fazla kırmazsak daha iyi bir sonumuz olabilir belki?

Yazarın Diğer Yazıları

Kavuşturan tasarım

Taksim Meydanı yarışması için gerçekleştirilen ve İBB TV’den de canlı olarak yayımlanan buluşma toplantısı kolektif tasarım adına atılabilecek en önemli ve gerçek adımlardan biriydi

İstanbul'dan Saskia Sassen ve Richard Sennett geçti

Sassen’e göre yapılaşmayı nihayetinde öğrendik; çünkü doğaya ve çevremize saygılı olmamız gerektiğini, insan odaklı olmanın kaçınılmaz olduğunu acı deneyimlerle idrak ettik. Artık bunu nasıl uyguladığımız önemli

Doğal afetler için tasarım

Telefonların çalışmadığı, internetin kesildiği, evimizin olmadığı, arabamıza atlayıp bir yere gidemediğimiz bir ortamda ne yapacağımıza dair bir fikrimiz var mı?