21 Mart 2021

Maskeli zamanlar, kaygılı nefesler, boşluklar ve çizgiler

Zamanın maskeyle ölçüldüğü, nefesin kaygı ve mesafeye dönüştüğü son bir yılda, gitmek istediğimiz yerlere gidemez, yapmak istediğimiz pek çok şeyi yapamaz ve bunların yoklukları - boşluklarıyla yaşarken, boşluğun ağırlığıyla hiç olmadığı kadar yüzleşmek zorunda kaldık belki de. "Boşluk",  Nergis Abıyeva'nın küratörlüğünde Alp İşmen ve Yüksel Dal'ın çalışmalarını bir araya getiren Olağanüstü denklikler, ince benzerlikler başlıklı sergideki başrollerden de biri. Söz konusu bu ağırlık, Yüksel Dal'ın çalışmalarında çizgileri taşıyan bir yapıya dönüşürken; Alp İşmen'in işlerinde, bulabildiği sınırlı varlık alanıyla dahi desenlerle bir diyalog içinde

"O dönemde dünya olağanüstü denklikler, ince benzerliklerle doluydu; bunların içine işlemenin -onların da bizim içimize işlemesinin- biricik yolu, düşler, kehanetler ve büyüydü. Bunlar bize, doğayı, doğanın güçlerini, benzerin karşısına benzeri koyarak etkileme olanağı verir. Bilgi kaçıcı, uçucu bir şeydir, ölçüye sığmaz." 

İstanbul kültür-sanat ortamı alışılmadık zamanlarda olmamıza rağmen alışıldık yoğunluğuyla hızla ilerliyor ve sergiler bir bir gerçekleşiyorken, bu yazıda son dönemde ilgimi çeken sergilerden birine odaklanmak istedim. Nergis Abıyeva'nın küratörlüğünde Alp İşmen ve Yüksel Dal'ın çalışmalarını bir araya getiren Olağanüstü denklikler, ince benzerlikler, Mixer'de görülebiliyor.

Alp İşmen ve Yüksel Dal, iki kuşaktan, kağıt üzerine mürekkep ve kalemle çalışan, ancak pratikleri birbirinden çok farklı iki sanatçı. Tabii bu farklılık, onların bir arada olmasını anlamlı kılmış. Abıyeva, katalog metninde "Birbirinin eşiti olmayan, ancak birbirine denk düşen görsel ve jestüel ilişkilerin izini kurguladık." diyerek açıklıyor bu yan yanalığı. Ardından da "Alp İşmen, neredeyse bir 'boşluk korkusuyla' kağıtları doldururken, Yüksel Dal kağıt üzerinde boşluk yaratmanın peşine düşünüyor. Her iki sanatçı da mürekkebi sıradan bir malzeme olarak değil, bir deneyim alanı olarak görüyor." diyerek devam ediyor.

Olağanüstü denklikler, ince benzerlikler sergi görüntüsü, Mixer, 2021, Fotoğraf: Nazlı Erdemirel

Sergi, adını Umberto Eco'nun Foucault Sarkacı romanından almış. Yukarıdaki alıntıda anlatılan dönemden bambaşka bir vakitte, zamanın maskeyle ölçüldüğü, nefesin kaygı ve mesafeye dönüştüğü son bir yılda, gitmek istediğimiz yerlere gidemez, yapmak istediğimiz pek çok şeyi yapamaz ve bunların yoklukları - boşluklarıyla yaşarken, boşluğun ağırlığıyla hiç olmadığı kadar yüzleşmek zorunda kaldık belki de. "Boşluk", Olağanüstü denklikler, ince benzerlikler'de iki sanatçının çalışmalarındaki başrollerden de biri. Söz konusu bu ağırlık, Yüksel Dal'ın çalışmalarında çizgileri taşıyan bir yapıya dönüşürken, Alp İşmen'in işlerinde, bulabildiği sınırlı varlık alanıyla dahi desenlerle bir diyalog içinde.

Olağanüstü denklikler, ince benzerlikler'in yerleşim kurgusu, Dal ve İşmen'in pratiklerinin tüm yönleri ve bütünlükleriyle sergilenmesine olanak tanımış ve bir duo serginin, her iki sanatçının da olabildiğince kendi unique seslerinin rahatça duyulmasına imkân vermiş. Bu iki ses de hem rahatça duyuluyor hem de birlikte aynı anda bir melodiyi seslendiriyorlar. İşte bu yüzden sergiyi, her iki sesin de tüm renklerini duymamıza olanak tanıyan başarılı bir düet olarak tanımlayabiliriz. 

Sergide, Yüksel Dal'ın "çizgi" kavramı üzerine inşa ettiği çalışmalarını incelerken bazen bir yelkenliyi, bazen mimarî yapıları, bazense organik formları keşfetmek mümkün. Sergi yerleştirmesinde kullanılan çift taraflı mimarî unsur da adeta galeri mekânına bir çentik atmış ve işleri duvardan çıkarıp etraflarında gezinebileceğimiz bir boyuta taşımış. Bu konstrüksiyonun içindeki boşluklardan bize göz kırpan duvardaki çizgilerle birlikte derinlik, çizgiyi son derece başarılı bir şekilde ağırlamış diyebiliriz.

Olağanüstü denklikler, ince benzerlikler sergi görüntüsü, Mixer, 2021, Fotoğraf: Nazlı Erdemirel

Alp İşmen'in eserlerine geldiğimizdeyse; sanatçının desen gücünü ortaya koyan çizimleri ve otomatizm tekniğiyle gerçekleştirdiği resimlerinin yer aldığı defterlerinde, bilinçdışının imgelerini başarılı bir şekilde kağıda aktardığını söyleyebiliriz. Yukarıda değindiğim boşluk kavramına geri dönerek; bu imgelerin, kağıdın tamamına yayılmaya, belki kağıdı istila etmeye çalıştıklarını söylemek de mümkün. Yine de boşluk mevcut ve kendine bulduğu yerde varlığını deseni desteklemek için kullanıyor. İşmen'in desenlerini salt duvarda takip etmiyoruz. Sanatçının kimi defterleri de sergide görülebiliyor. Sanatçı-izleyici arasındaki ilişkinin daha "intim" bir hale gelmesine olanak tanıyan bu durum, bir yandan da ressamın beyninin içinde dolanmak gibi. İşmen'in anatomik desenlerinde de gördüğümüz beyin kıvrımlarını, "sanatçının kafasının içinden geçenler" olarak defterler aracılığıyla da deneyimleyebiliyoruz. Gerek Dal'ın mimarî formu gerekse İşmen'in defterleri, çalışmaları duvardan çıkarıp izleyicinin aktif iletişim kurabileceği bir yöntem olmasıyla, Abıyeva'nın küratöryal çalışmalarının inceliğinin de bir referansı olmuş adeta. 

En başa dönecek olursak, maskeli zamanlar ve kaygılı nefesler arasında, boşluğun ağırlığı içinde salınırken, Mixer'in yeraltındaki mekânında sergiyi tecrübe ettikten sonra yeryüzüne çıktığımızda, gözlerimiz bir müddet de dış dünyada "Olağanüstü denklikler, ince benzerlikler" aramaya devam edebilir. Zira İşmen ve Dal'ın işleri, siz yanlarından ayrıldıktan sonra da sizinle yolculuk etmeye ve aklınıza takılan bir melodi gibi zihninizde çalmaya devam edecek…

* Olağanüstü denklikler, ince benzerlikler sergisi 3 Nisan'a dek Mixer'de ziyaret edilebilir.

Yazarın Diğer Yazıları

Hüseyin Çağlayan ve perpetuum mobile

İstanbul’da uzun süre sonra bir Hüseyin Çağlayan sergisi gerçekleşiyor. Sanatçının Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi’ndeki solo sergisi Souffleur, Çağlayan’ın multidisipliner tavrını tasdikli yaratıcılığıyla buluşturduğu bir alan. Hüseyin Çağlayan, zamanlar, mekânlar ve kimlikler üstü pratiğinde bir “perpetuum mobile” haliyle yol alırken Souffleur, bu harekete izleyicinin tanıklığını da katan bir arayüz oluyor. Çağlayan, bu arayüzle tüm denk gelişleri, karşılaşmaları ve ortak fikirleri bünyesine katıp sonsuz devinimine devam ediyor

12. Berlin Bienali: Dekolonyal sorular

Bu yaz Berlin'de Kader Attia küratörlüğünde gerçekleşen 12. Berlin Bienali, "Still Present!" olarak belirlenen kavramsal çerçevesiyle Batı'nın kolonyal tarihiyle -bir nevi- hesaplaşmasına katkıda bulunmak, dekolonyalizme dair sorular üretmek üzere yola çıkmış. Bienalin, yan etkinlikleri ve izleyiciyi süreçlere dahil eden çok katmanlı yapısıyla Berlin'in bitimsiz devinimine uygun bir yapı kurmayı başardığı söylenebilir

Shirin Neshat'ın rüyalar ülkesi

Pratiği ağırlıkla kendi köklerinden temellenen Shirin Neshat yeni projesi Land of Dreams’de bu kez bakışını, uzun süredir yaşamakta olduğu Amerika’ya çevirmiş. Rüya kavramına odaklanarak portre fotoğrafları, video çalışmaları ve bir uzun metraj filmi otobiyografik izler taşıyan görünmez iplerle birbirine bağlayan sanatçı, farklı disiplinleri aynı proje altında buluşturarak ayrı ayrı izlenebilen, yani tek başlarına birer bütün olan ama birlikte / art arda incelendiğinde de daha büyük bir örüntüyü meydana getiren bir eserler bütünü yaratıyor. Dirimart’ta devam etmekte olan Land of Dreams, izleyicisine rüyalar, siyaset, bireysel ve kolektif bilinçdışı üzerine düşünmek için elverişli bir alan açıyor