Siyaseti kim buldu? diye sordu Kadıköy duvardaki yazı. O yazı kafamda "Gözlerim yaşarıyor" dedim. "Bıraksam, şöyle usul usul dökülseler." Gözüm yanıyordu ya uykusuzluktan.Uykusuzluktan değildi aslında. Bana baktı: "Oyy kuzum neden?" dedi. O sırada gözümün içine bir yaprak takıldı. Her zamanki kıvraklığımla lafı aldım, değiştirdim.
Oysa dün ve bugün ağlamak istiyordum. Mutsuz olduğum her an için, üzüldüğüm ve üzdüğüm her an için. Siyaseten kaybettiğimiz siperler, kazdığımız siperler; içinde kaybolduğumuz o savaşlar için.
Tanıdığım bütün isimler, öğrendiğim bütün hayatlar, üzülsem de dokunmayı beceremediğim tüm hayatlar için de ağlayabilirdim. Başkalarının açtığı yaralarda debelenen, hayatını geçirmeye çalışan tüm o asil ruhlar için. Ruhunu bir yerlerde kaybetmiş, başkalarının açtığı yaraları diğerleriyle doldurmaya çalışan o arayış halindeki ruhlar için.
21 Gram
Hepi topu 21 gram. Bir baksan, etten kemikten çıkarsan kendini; ruhunun kalbine basınç yapan tüm o hali sadece 21 gram. Kendin bir şeyler katarsın kantara, kimbilir kaç gram; nar misali çok gelir tanesi.
Hayatın dolambaçlı yolları, bir yanıyla seni sarmalıyor ve nefes alabilecek bir yer tanımıyor. Nefes almaya çalıştığın her an, bir başka umuda yol açıyorsun. Oysa o umut çoğu zaman sanal bir umut.
Nasılsa bir yandan da değil, bir garip gel gitler içinde yüzüp duruyoruz işte.
"Aması" var bunun. Ne kadar hayatta tutunsan da, gülsen de o sana kalan anlarda; bir çatal aldığında bir şeyler bir başka çarpar eminim. Ama bir yerin sürekli kanıyor. Benim bir yerim sürekli kanıyor. 19 yıldır o kanayan yer değişmedi, sadece derecesi değişti. İlk günlerin o acı yakıcılığı geçti. Yerine bir sürekli orada olduğunu hatırlatan bir acı kaldı. Ve bu acıyla "nasıl devam edeceğim" sorgusu.
Sana verilen isim
Saramago üstat "Bütün İsimler"in girişinde: "Sana verilen ismi biliyorsun, bilmediğin sahip olduğun isim." diyor.
Herkes bir an için var, diğer anlar içinde o an başka duygulara evriliyor. O zaman sen varsın kendinle yalnız. Duruyorsun öylesine ekrana bakarak; gelip geçen rüzgarlara bakarak.
Günler daha da geçecek, bir an sonra bir diğeri gelecek; bir bakmışsın hayat başka bir seyre akacak.
Yaratmadan geçirdiğim her ana bakıp üzüleceğim. "Bu muymuş dert ettiğim..." diyeceğim.
Ya da sadece soru: "bu hayat nasıl geçecek" olacak...Bir sonraki adımda, kendimizi sosyal medyada hangi tartışmaların içinde bulacağız.
Hayat yorgunluğu
Belki sadece bir kırgınlık, bir ruhun "hayat yorgunluğu" nu tüm derinliğiyle usulca taşımasının arkasındaki asilliği de. Ruhun sevgi çiçeklerini bir yerlere koyup, hatıralara önem vererek.
Son aldığım Lili Marlene müzik kutusunu ise çalacağım, bunları düşünürken usul usul.
Bütün olmamışlıklara işte...Umutsuz olmasakta...
Son söz yerine: Seçim, Anayasa tartışmaları, sınırdan gelen olası bir etnik savaş kavgası. Bunların debelenmelerinden daha parlak bir geleceği hak eden ülkenin çocuklarıyız biz, hep öyle de olduk; sadece ne kadar farkına varabildik?