Birkaç popüler klişe*
“Birlik ve beraberliğe en çok ihtiyaç duyduğumuz şu günlerde…” “biz hizmet için buradayız" der üzerine de
“birlikte yönetip, birlikte başaracağız” diyenler hep olur. Sıra dışı bir olay çıkınca “bunların hepsi komplo” deyip “Büyük Devlet Büyük Milleti” jargonunu ön plana çıkarırlar. “Dost ve müttefik ülkeler” ile ticari anlaşmalar imzalar “çağ atlayan Türkiye” anlatılır.
Bir önceki devirden hep “enkaz devralınır”, geçmişi geleceğe bağlayan köprüde “ezan susmaz, bayrak inmez.”
Gençlerin önü siyasette değil ticarette açılır. "Halk için halkla birlikte hareket eder"ler ve "öldürülenlerin kanları hiç yerde kalmaz."
Türkiye üzerine oynanan oyunlar sonucu ülke sürekli bir darboğazdan geçer ve siyasetçini sözü sürekli yeniden başlar.
Tüyü bitmemiş yetim hakkı, sadece mitinglerde dile getirilir.
Benzer klişelerle dünya hep yeniden kurulur, yeniden bozulur.
Klişe ne güzel kelime
Siyasetin konuşma metinleri yazılırken de “herkese hitap etmek için” klişe cümleler üzerinden yazılıyor. Bir başka deyişle, siyaset, klişeler üzerinden “aynılıkla” yeniden kodlanıyor. Biz seçmenler, kendi öznel anlamlarımızı da o kelimeler üzerinden var ediyoruz. Haliyle, geçmiş deneyimler gelecek günleri ele geçiriveriyor.
Oysa klişe ne de güzel bir kelime. Bir etek hışırdamasını, bir kapı gıcırtısını, bir yayın fırlamasını çağrıştırıyor. Normallikler öbeğinde bir normal kelime.
Klişeler, problemlerin ortak akılla çözümü mü? Bir kuşaktan diğerine geçen bir deneyim aktarımı mı? Aynı dili konuşmayı sağlayan bir “kilit kelimeler öbeği” mi? Yoksa bir yanlışın yeniden hayat buluşu mu?
Klişeler, aşkta, siyasette, futbolda, sanatta, her alana hâkim olan kültürel kodlardır.Klişeleşen kelimenin anlamı üzerine "artık" düşünülmez, kelimelerin anonimleştiği ve anlamını yitirdiği ölçüde geçerlidir.
CHP Markası - Değişim Kurultayından Yerleşim Kurultayına
15. Olağanüstü Kurultay, bir önceki “şok kurultay”ına göre kalabalıktı. Salon daha geniş, organizasyon nispeten daha iyiydi. Ancak, önceki kurultayda örgütün taşan heyecanının yerini gözle görülür bir gerginlik almıştı. Yerini kaybedecekler ile yeni gelenler arasında da bir tansiyon vardı.
Değişim kurultayından yerleşim kurultayına bir geçişi gösteren kurultayda, Kılıçdaroğlu bir “demokratik” açılım yaratmayı amaçlıyordu.
Konuştuğum farklı gazeteciler Kılıçdaroğlu’nun konuşmasının cansızlığından dem vuruyor, örgütteki gerginliğin dinamiklerini çözmeye çalışıyordu. Kurultay bir öncekine göre sakindi ama cepheler belirginleşmişti. Parti çalışanları ise, jimmy jip oy sandığını çekerken, ilk defa bir Parti Meclisi seçiminin bu kadar şeffaf olduğunu aktarıyordu.
Bir kısmın üstü tamamen çizilmiş, küskünlerinönemli bir kısmı daparti yönetiminde yer almayı bekliyordu.
Güneydoğu delegeleri, partinin bölgeye artan ilgisinden söz ediyordu. Geçmiş ile bugünün farkının, "katılımcı siyaset" olduğunu vurguluyorlardı.
Konuştuğum delegeler, milletvekilleri ve parti meclisi üyelerinin hepsi, CHP’nin “geleneksel” ile “yenilikçi” kanatlarının çarpışmasını dile getiriyordu.
Geleneksel ve yenilikçi kanat çarpışırken…
“Geleneksel” ve “yenilikçi” kanadın çarpışmasında, örgütün bu kadar kaynadığı bir zamanda, parti içi demokrasinin geleneksel ve yenilikçi kanatlar arasındaki dengeyi gözeterek oturtulacağa benziyor. Yine de, bir açılımdan söz edilse de, Fethullah Gülen'e destek veren Parti Meclisi üyesi üzerinden süren güncel tartışmalar, partinin "geleneksel" kanadını olumsuz etkileyecek gibi görünüyor.
Bir başka gözlem ise Kılıçdaroğlu’nun liberal ekonomiyle sendikal hareket arasında bir ince denge kurmayı amaçlaması.
Kılıçdaroğlu, Kurultay’da yaptığı konuşmada, yoksulluğu ön plana alırken dokunulmazlıkların kaldırılması, yolsuzluk, hukukta yaşanan adaletsizlikleri de ele aldı. “Fırat’ın doğusu da bizim, Fırat’ın batısı da bizim. Berivan’da bizim, Hakan’da bizim. Rojin’de bizim, Agop’da bizim. Ferhat ile Şirin’de bizim Memuzin’de bizim. Bütün toplumu kucaklayacağız.” sözleriyle azınlıkları yalnızca isimler üzerinden gösterdi.
Kılıçdaroğlu, CHP’nin muhafazakâr bir yola mı yoksa daha sola mı yöneldiği sorusunu, pazartesi günü katıldığı televizyon programında şöyle yanıtladı: “Türkiye Cumhuriyeti tarihinde CHP markası dışında ayakta kalan yok.”
Her iki kurultay için geçerli bir başka izlenim: Deniz Baykal, örgüt için artık yok.
Örgütün geneline baktından sonra, aklıma düşen ise şu oldu: “Kral öldü, yaşasın yeni kral.”
Dünden bugüne, örgütü etkisiz seçmen olarak gösteren bir anlayıştan daha kapsayıcı, demokrasinin geçerli kılınacağı bir anlayışa geçildiğinin altını çizerek şunu soralım:
CHP markasının değişmeye başlayan kimliği nasıl var olacak? Üçüncü yol nereye varacak? Klişeler bu yollarda var olacak mı?
Bu hafta sözün başladığı yerler
Bülent Ortaçgil’in Sen adlı albümünün 7 yıl aradan sonra çıkması. Konuyla ilgili blog yazım: http://bit.ly/fO0rOu
*Kaynakça: Levent Tülek, “Klişeler Kitabı”, Sel Yayıncılık