02 Aralık 2010

Abdestimden şüphen mi var?

Uyuduğumda dünyayı değişmiş gördüm. 1989 sonrası kurulan komünizm sonrası özgür dünyada...

Uyuduğumda dünyayı değişmiş gördüm. 1989 sonrası kurulan komünizm sonrası özgür dünyada kolektif kimlikler güçsüzleşmiş ve dünya artık düşmansızdı. Taraflar arasında çatışma da yok olmuştu.
Liberal demokrasi küreselleşerek dünyanın her ülkesine işlemişti. Dünya genelinde müreffeh günler insanlığı bekliyor, diyorlardı. İnsan hakları da bu liberal demokratik sistem içinde kurulacak diyenler de vardı.
Türkiye’ye ise en demokratik sistemi AKP getirmiş, dediler. Amacı bugüne kadar “sağ ve solun ötesinde”  bir dünya kurmakmış; herkes aynı şeyleri söylemeye başlamış. O gün, demokrasi herkesin aynı şeyi söylemesiyle hayata geçmiş. Biz, onlar’ı yemiş.
İşte bir sabah uyandığımda, her salı dinlediğim “Başbakan azarlama saati”nin de muhatabı olmayacağım. O sabahtan sonra kutsal “Biz”’in içinde olacağım.  Kapsanmak ne güzel şeymiş

Biz ve Onlar

Popülist siyaset, her daim, “onlar” a karşı bir “biz” yaratır der Mouffe. Onlar ve biz, birer “kolektif” kimliktir. “Halk” gibi yoğun duygusal bir kolektif üzerinden aynılık kurmayı amaçlar.
Uzlaşma sağlamayı amaçlayan güç, “biz” kimliğini oluşturmak için kurucu bir dışsal düşman yaratmak durumundadır. "Onlar" olmadan "biz" var olamaz; onların geçmişteki  varlığı “biz”i var etmiştir. Bu “biz” biraz ahlaki sosludur; üzerine ise bir gıdım “siyaset tozu” serpelenmiştir. Bir yanıyla da, demokrasinin tek tipleşmesidir.

Ahlak Siyaseti

Basit bir ahlaki mekanizma: kendi iyiliğini güvenceye almak için başkalarını kötüle. Mouffe anlatısına devam eder: “Başkalarını itham etmek, birisinin yüksek bir ahlaki değer elde etmesinin en güçlü ve kolay yollarından biri oluvermiştir.” “Onlar”, “biz”in ahlaki karşılaştırmasında yok edilmesi gereken bir düşmandır.
Böylece, iyilik yapmak hakkında nutuk çekmek, kurbanlara sempati duymak – bunu yansıtmak, başkalarının kötülüğü karşısında içerlemek; siyasetin de en temeline oturur.

İsviçre’de hesap derken?

İtalyan Dışişleri Bakanı Carlo Frattini’nin deyimiyle Wikileaks belgeleri “diplomasinin 11 eylül”ü niteliğinde. Özellikle, ülke liderleri (başkanlar, cumhurbaşkanları, başbakanlar) üzerine yayınlanan iddialar ülke gündemine oturdu. İsviçre’de 8 bankada hesabı olduğu iddia edilen Başbakan RTE, olayı, ana muhalefet üzerinden anlatmayı seçti.

Açıklama metninin bana göreyse önemli noktaları şunlardı:

“Benim abdestimden şüphem yok, dolayısıyla namazımdan da şüphem olmaz.”

“Düne kadar Türkiye'yi sadece magazin basınından takip ediyorlardı, bugün artık magazin diplomasisinden izlemeye başladılar. Düne kadar kendi hezeyanlarıyla siyaset üretiyorlardı, bugün onu da yapamaz hale geldiler. İftira ve iddia ithal etmeye başladılar.”

“Bu tür iftiraları atıp bunları ispatlayamayanlar ne kadar alçaksa, bu iftiraları manşetleriyle, söylemleriyle yayanlar, bu iftiraları siyaset malzemesi yapanlar da aynı derecede müfteridir, alçaktır.''
“Siyaset, seviye ister, nezaket ister. Siyasetçi hakşinas olmalıdır, gerçeği çarpıtmak, yalan ve iftiradan medet ummak bir siyaset tarzı olamaz, siyaseti yalan ve iftira üzerine kuranlar hiçbir zaman amaçlarına ulaşamazlar.
Biz aynı seviyeli aynı onurlu aynı basiretli duruşu muhalefetten de beklerken maalesef onlar iftiralara borazanlık etmeyi tercih ediyorlar. Milletim bu basiretsizliği elbette değerlendirecek ve gerekeni de günü gelince yapacaktır.”

Hakkımızda iftiralarla dolu birçok kitaplar yazılıyor. İftiralarla dolu tamamıyla. Çünkü başbakana iftira atmak prim yapıyor birileri için.

Haberin tamamı için tıklayınız... 

Dünyaysa, “biz”den yana bakarsan çok güzel; güneş bir başka doğuyor, çiçekler bir başka açıyor.
Rüyam mı? Uyanınca bitti.
Bu hafta sözün bittiği yer:

1980 yılında Merter'deki evinin önünde öldürülen DİSK Kurucu Genel Başkanı Kemal Türkler’in katil zanlısı Ünal Osmanağaoğlu’nun yargılandığı dava zamanaşımı nedeniyle düştü. DİSK Kurucusu ve Genel Başkanı Kemal Türkler, 22 Temmuz 1980'de Merter'de, evinin önünde öldürülmüştü Babası kapının önünde öldürüldüğünde katili kızı Nilgün Türkler gördü. 30 yıl boyunca adalet onu dinlemedi. Bir soru: insanlığa karşı suçlarda zaman aşımı olur mu?

Kaynakça:
 Chantal Mouffe (çev. Mehmet Ratip), “Siyasal Üzerine”, İletişim Yayınları, 2010.

Yazarın Diğer Yazıları

Cumhuriyet’ten um:ag’a

Vakıf kurulduğunda ilk amaç, babamın gazetecilik anlayışını gelecek nesillere yaymak için bir eğitim modeli geliştirmekti.

Uğur Mumcu’nun ardından; dün ve bugün...

Her ırkçı ve şoven duygu, bir başka şoven ve ırkçı düşüncenin düşman kardeşidir

Çünkü yanan bilir

Ülkenin yeniden kendi eski dosyalarını açıp kendi geçmişiyle yüzleşmesi gerekiyor. Bastırılan her olay, misliyle günümüze geri geliyor.

"
"