17 Ekim 2021

Sıtma aşısı neden yüzyıllarca gecikti?

 Sıtma aşısının ortaya çıkması sevindirici elbette. Ancak, sorulması gereken soru “Neden bu kadar gecikti?” olmalı. Bu gecikmeyi teknolojik yetersizlik olarak açıklamaya çalışmak çok safça bir yaklaşım olur. Öyle ya, yaşadığımız süreçte virüs için aşı bir yıldan kısa bir sürede yapılıverdi.

Dünya Sağlık Örgütü sıtma için bir aşının var olduğunu ve bunun çocuklarda etkili ve emniyetli bir şekilde kullanılabilir olduğunu nihayet açıkladı. Türkiye’de sıtma hastalığını neredeyse unuttuk ama DSÖ verilerine göre Afrika’da her yıl, beş yaş altında, en az 260 bin çocuk bu nedenle ölüyor.

Sıtma, Osmanlı İmparatorluğu ve Cumhuriyet döneminde uzun yıllar sorun olan, yüzyıllar boyunca savaş kazandırıp kaybettiren, uygarlıkları yok eden bir hastalık olmuş. Cumhuriyet ilan edilmeden önce, millet meclisi açılışının hemen ertesinde, 2 Mayıs 1920’de kurulan Sıhhat ve İçtimai Muavenet Vekâletinin gerçekleştirmek istediği projeleri içinde sıtma, frengi, trahom ve diğer sosyal hastalıklarla mücadele etmek de vardı. Nasıl olmasın ki, cumhuriyet ilan edildiğinde Anadolu’da yaşayan nüfusun en az yarısının hasta olduğu tahmin ediliyor. O dönemde Anadolu’nun belirli kesimlerinde sıtma oranları %80-90 seviyelerinde saptanmış.

 

Sıtmanın bataklıklardan yayıldığını Hipokrat da fark etmiş. Hastalığın bataklıklarda yaşayan sivrisinekler tarafından yayıldığını fark edip 1897 yılında Hindistan’da yaptığı çalışmalarla gösteren kişi ise İngiliz Roland Ross olmuş. Yüksek ateş, titreme, dalak büyümesi gibi bulgularla kendini belli eden sıtmanın uzun yıllar tek ilacı kinin olmuş. Şimdi elde daha başka ilaç tedavileri de var. Covid-19 ile adını herkesin öğrendiği hidroksiklorokin de bunlardan biri. Sağlık Bakanlığı bu ilacı uzun süre tedavi amaçlı kullandı ve o dönemde başarısını buna bağladı ama hidroksiklorokinin Covid-19 tedavisinde hiçbir işe yaramadığı ortaya çıktı. Şimdi artık kullanılmıyor. Onun yerine, her ne hikmetse, hiçbir etkisinin olmadığı gösterilmiş bir diğer ilaç, favipiravir kullanılmaya devam ediliyor.

Yeni kurulan Cumhuriyette sıtma ile savaş 1960’lı yıllarda ancak sonuç vermiş. Yaygın kinin kullanımı tek başına sorunu çözmeyince bataklıkların kurutulması işine öncelik verilmiş. Suyu çok tüketen akasya, söğüt gibi ağaçlar çok işe yaramış. Hastalığın çok yaygın olduğu Çukurova’da okaliptüs ağaçları aynı görevi görmüş. Bataklıklara dökülen gaz yağı ve ham petrolün yerini İkinci Dünya Savaşı sonrasında kullanılmaya başlanılan, bir böcek öldürücü kimyasal olan DDT almış.

Çok yaygın kullanımı nedeniyle şimdiki sivrisinek ve diğer böcekler DDT’den hiç etkilenmiyorlar. Şimdi uğraştığımız virüs mutasyonu gibi tamamı mutasyon yolu ile bağışıklık kazanmayı başarmış. Diğer canlılar kendilerini korumayı insandan daha iyi biliyorlar sanki.

 

 Sıtma aşısının ortaya çıkması sevindirici elbette. Ancak, sorulması gereken soru “Neden bu kadar gecikti?” olmalı. Bu gecikmeyi teknolojik yetersizlik olarak açıklamaya çalışmak çok safça bir yaklaşım olur. Öyle ya, yaşadığımız süreçte virüs için aşı bir yıldan kısa bir sürede yapılıverdi.

Şu anda tüm dünyada yapılan milyarlarca aşı ile aşıyı üreten ilaç firmaları inanılmaz gelirler elde ediyorlar. Bunun böyle olacağını da önceden fark etmeleri çok zor olmadı. Bu durumun sıtmadan en önemli farkı aşıyı kullanacak olan ülkelerin aşının maliyetini karşılayacak güçte olması.

Oysa ki sıtma şu anda dünyada Afrika’nın en fakir bölgelerinde yaygın. Aşıyı kullanacakların ilaç firmalarına kazanç sağlayamayacakları gün gibi ortada. Üstelik de sıtma aşı üreten firmaların ülkelerinde yaşayanlarda bir sorun değil. Bu durumda sıtma aşısına neden yatırım yapılsın ki?

Benzer bir durum Türkiye’de “köpek kisti” veya “hayvan kisti” olarak da bilinen kist hidatik için de geçerli. Bir parazitin oluşturduğu bu hastalık cerrahi yöntemlerle tedavi edilmeye çalışılıyor. Dünyada cerrahi yöntemlerle tedavi edilen başka bir paraziter hastalık yok. Kist hidatik için çok da etkili olmayan bir ilaç dışında başka bir tedavi yöntemi de yok. Batı ülkelerinde sorun olmayan bu hastalık aynı sıtma gibi az gelişmiş ülkelerde yaygın. Bir ilaç geliştirilirse kullanacak olan kesim parasız. Dolayısı ile ticari açıdan bakıldığında “ölü bir yatırım”.

İlaç firmaları insanlığın yararına değil de kendi gelirlerini arttıracak alanlara yatırım yapmayı kendilerinde hak görmeye devam ediyorlar ve onları doğru yola çekebilecek bir güç de, şimdilik, maalesef gözükmüyor.

Yazarın Diğer Yazıları

Sorumsuz hasta sorunu

Sigarayı bırakarak, cerrahi öncesi daha hareketli olarak ve en önemlisi kilo vererek cerrahlara yardımcı olsalar fena mı olur? Cerrahi sonrası iyi bir sonuç hastalar kadar cerrahları da mutlu eder

Ürik asitin marifetleri

Gut hastalığı, ismini en güçlü Roma tanrılarından olan Satürn’den almış. Çocukları arasında gezegenlere isim veren Neptün, Pluton ve Jüpiter de bulunuyor. Böyle kötü bir hastalığa güçlü bir tanrının adını vermek yerinde olmuş

Tıpta güven kaybı

Her şeye rağmen iyi hekimlik yapan/yapmaya çalışan geniş bir hekim ve sağlık çalışanı ordusu mevcut. Gelecekten hiç umutsuz olmadım

"
"