02 Mayıs 2021

Merak olmayınca bilim de olmuyor

Eğitim sistemimiz verileni ezberleyerek öğrenmek üzerine kurulmuş. Neyse ki en azından bazı hastalarımız soru sormayı öğrendi

Ülkece sorunlarımızın en önemlilerinden birinin de sorgulayıcı olmamamızdır diye düşünürüm. Soru sorsak, merak etsek kötü mü olur? Çocuklarımızı düşünmeye ve soru sormaya yönlendirmediğimiz gibi bunu engellemek için de her şeyi yapıyoruz. Yıllarca ders anlattım, muhtemelen hiçbir öğrencim "Yahu bu adam doğru mu söylüyor?" diye düşünmemiştir. Soru soran da çok az olurdu. Eğitim sistemimiz verileni ezberleyerek öğrenmek üzerine kurulmuş. Neyse ki en azından bazı hastalarımız soru sormayı öğrendi.

Safra kesesi ne işe yarar? Bu soruyu birçok hastam sormuştur. Hastaların bir kısmında bu organın cerrahlar için yaratılmış olduğu kanısı da yok değil. Kısaca, safra kesesinin görevini karaciğerin yaptığı safrayı depolamak, ağızdan gıda aldığımızda kasılıp bu safrayı oniki parmak bağırsağına boşaltmak ve bu yoldan gıdaların sindirilmesini sağlamak diye özetleyebiliriz. Ameliyat ile safra kesesi alındığında kişinin yaşamında neredeyse hiçbir göze görünür değişiklik olmuyor.

1920'li yıllarda röntgen biliniyormuş ve filmde görülebilecek maddeler vererek mide ve kalın bağırsak görüntüleri elde etmek mümkünmüş ama safra kesesini görüntüleyecek bir yöntem bilinmiyormuş. O yıllarda ABD'de Prof. Dr. Evarts A. Graham bu işe yönelmiş ve değişik maddeler kullanarak köpekler üzerinde çalışmaya başlamış. Üçerli gruplar halindeki köpeklere kimyasal madde verildikten sonra röntgen çekilerek çalışma yapılırken, yüzlerce denemeden sonra bir gruptaki üç köpekten birinde safra kesesi görünüvermiş. Başlangıçtaki merak ve heyecan başka bir boyuta evrilmiş.

Ancak aynı madde ile tekrarlanan çalışmalarda aynı görüntü elde edilememiş. Bunun üzerine köpeklerin bakıcısına görüntü elde edilen köpeğin cinsinin farklı olup olmadığı sorulmuş. Bakıcı "Yok ama bu köpek çok yaramaz. Sabahları yemek vermek için kafesini açtığımda kaçmaya çalışıyor" demiş. Görüntünün elde edildiği gün köpek sabah kaçtığından yemek yememiş ve dolayısıyla da safra kesesi kasılıp boşalmamış. Özetle, aç karnına çekilen filmlerde safra kesesi görülürken, yemek sonrasında görülmüyormuş.

Şimdi bize basit gelen bu bilgi o dönemde bilinmediğinden durum açıklanamamış. Ancak daha sonraları, fizyoloji öğrenildikçe durum anlaşılmış ve filmler gerektiği gibi çekilmeye başlanmış. Bu bilgiler ışığında da safra kesesi ameliyatları daha bilinçli bir şekilde yapılır olmuş.

Bir konuda öncü olmak önemli ama bunu gösterebilmek/pazarlamak da önemli. Tıp alanında buna ait örneklerden biri de safra kesesi ameliyatlarıyla ilgilidir.

 

Safra kesesi çıkarma ameliyatları (kolesistektomi) en sık yapılan işlemlerden biridir ve son yirmi yılda kapalı (laparoskopik) yöntemle gerçekleştirilmektedir. Bu yöntemde safra kesesinin çıkarılması klasik ameliyatlarda olduğu gibi 15-20 cm. uzunlukta bir yaradan değil, bir santimetreyi geçmeyen üç veya dört delikten yapılıyor. Bu yöntemle operasyon sonrası ağrı çok daha az oluyor ve iyileşme süresi de çok kısalıyor.

Karına bir boru yardımı ile girip bazı ameliyatların yapılması önce kadın doğumcular tarafından yumurtalık hastalıkları için başlatılmış. Bu yöntemden esinlenen cerrahlar aynısı safra kesesine neden uygulanmasın diyerek yola koyulmuş. Yöntemi popülarize edenler Fransız cerrahlar oldu. Mart 1987'de Fransa'da ilk ameliyatı Lyon'da Phillipe Moure yapmış. Ancak akademik bir cerrah olmayan Moure yaptığını yayımlamamış. Bu işlemi duyan Francois Dubois ve Jacques Perissat bir yıl süren hayvan deneyleri sonrasında uygulamaya geçmişler ve en önemlisi de yaptıklarını 1989'da ABD'de kongrede sunmuşlar.

O kongrede ben de bulunmuştum ve kürsüdeki ünlü ABD'li cerrahlar karındaki deliklerden safra kesesinin çıkarılması ile dalga geçmişler ve tüm salon da gülmüştü. İlk yapıldığında 6-8 saat süren işlem bugün sorunsuz ameliyatlarda bir saatten az bir zamanda gerçekleştiriliyor. Bugün artık bu yöntemle ameliyatlar neredeyse tüm organlar için yapılabiliyor.

O dönemlerde hiç adı geçmeyen kişi ise bu işlemi 1985 yılından beri yapmakta olan Erich Mühe idi. İşlemin duyulduğu Mart 1987'ye kadar Mühe'nin ameliyat ettiği hasta sayısı 97 olarak biliniyor. Ancak Mühe yaptığı bu işlemi Alman Cerrahi Birliği'ne kabul ettirememiş. Yayımlamaya kalktığında reddedilmiş, Böblingen Devlet Hastanesi cerrahı olan Mühe kendini akademik çevrelere kabul ettirememiş. Fransız cerrahların yaptığı gibi işlemi ABD'de tanıtmak da ya aklına gelmemiş ya da imkan bulamamış. Zira işlem ABD'de kabul gördükten sonra dünyaya yayıldı.

Erich Mühe'nin ilk kapalı safra kesesi ameliyatını yapmış olduğunun kabulü Alman Cerrahi Birliği tarafından ancak 1992'de gerçekleşmiş. Ancak, dünya genelde onu değil de Fransızları tanıyor. Mühe'nin hekimler arasında yapılan bisiklet yarışlarında Almanya ve dünya şampiyonlukları da var.

Soru sormadan, merak etmeden ilerleme, gelişme beklenemez. Merak edenleri baskılamak yerine desteklemek gerekiyor. Bu destek sadece lafta kalırsa işe yaramıyor, araştırmalara kaynak ayırmak gerek.

Türkiye'de Ar-Ge harcamasının gayrisafi yurt içi hasıla (GSYH) içindeki payı yüzde 1'i geçemiyor. OECD ülkelerinin ortalamasının yüzde 2,4 olduğu göz önünde bulundurulduğunda, Türkiye'nin Ar-Ge için ayırdığı bütçenin diğer birçok üye ülkelerin gerisinde olduğu ortaya çıkıyor. Ülkenin GSYH rakamının diğerlerinden oldukça düşük olduğu düşünülünce tablo daha da kararıyor. OECD'nin 2018 verilerine göre Ar-Ge harcamalarına en fazla pay ayıran ülke yüzde 4,9 ile İsrail, onu yüzde 4,5 ile Güney Kore takip ediyor.

Yazarın Diğer Yazıları

Vitamin tutkumuz

Vitaminleri vücudumuz sentezleyemiyor ve gereksinimiz var. Haplarla değil de doğal yollardan alsak daha iyi olmaz mı?

Hastayken verilen sözler

Yataklarında ve hele de ameliyat masasında olan hastalarımızın zor durumda oldukları zaman verdikleri sözlerin işler yoluna girdiğinde değiştiğini sıkça görüyoruz. Hekim olarak bunları izlemek de ilginç oluyor

Düzensiz ortam, verimsiz sonuç

Araştırmalar, yeterli dinlenemeyen kişilerin fiziki ve mental çöküntü yaşadıklarını, konsantrasyon eksikliği ile karar vermekte zorlandıklarını ve hata oranlarının yükseldiğini gösteriyor