29 Kasım 2020

Hekimler yasalara uymak zorunda mı?

Tüm yasa yapanlar ve toplum bilmelidir ki hekimleri bağlayan esas belgeler uluslararası tıbbi etik kuralları ve sözleşmelerdir

Bu nasıl soru, elbette uymalıdır diyeceksiniz şüphesiz. Peki soruyu "Hekim her yasaya mutlaka uymalı mıdır" diye sorsam nasıl cevaplanır acaba? Benim cevabım bazılarını şaşırtabilir çünkü "uyması zorunlu değildir" görüşündeyim. Sadece ben değil, birçok meslektaşımın da aynı görüşte olduğunu biliyorum.

Bazen iyi hekimlik yapmaya çalışırken kendinizi sanık sıfatı ile mahkemede bulabilirsiniz. Ceza Muhakemeleri Kanunu'nda (CMK) 75. madde "Bir suça ilişkin delil elde etmek için şüpheli veya sanık üzerinde iç beden muayenesi yapılabilmesine ya da vücuttan kan veya benzeri biyolojik örneklerle saç, tükürük, tırnak gibi örnekler alınabilmesine; Cumhuriyet savcısı veya mağdurun istemiyle ya da re'sen hâkim veya mahkeme, gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısı tarafından karar verilebilir" demektedir. Bunun pratik hayata yansıması, savcının muayene için doktora gönderdiği hastanın sorgusuz sualsiz muayene edilmesidir. Aksi halde savcı kanun hükmüne karşı çıktığı için doktora dava açabilir.

Hekimlik değerlerini korumak kolay olmuyor. Bir ilimizde "çocuğun cinsel istismarı" iddiasıyla muayenesi talep edilen 15 yaşındaki bir kız çocuğunu, çocuğun ve ailesinin muayeneye izin vermemesi nedeniyle muayene etmeyen akademisyen savcının gazabına uğradı ve Cumhuriyet Savcılığının talebiyle hakkında "görevi kötüye kullanmak" suçlamasıyla dava açıldı.

Oysa hekimliğin önemli kurallarından biri muayene etmek için hastanın onayını almaktır. Söz konusu doktor kişiler onay vermeyince muayene etmemişti, ki yapılması gereken de buydu. Ancak çocuğu gönderen savcı yasanın uygulanmasını ve gerekirse zorla muayenenin yapılmasını istiyordu. Konu mahkemeye taşındı. Bu gibi durumlarda Türk Tabipleri Birliği hukuk bürosu uluslararası tıbbi etik kurallarının ve sözleşmelerin ulusal yasaların üzerinde olduğunu savunmuştur. Bu davada da bu görüş ileri sürüldü, kabul gördü ve dava beraat ile sonuçlandı.

Bir tutuklu veya hükümlüyü muayene eden hekim mesleğini icra etmektedir. Tutuklu ve hükümlülerin nasıl muayene edilmesi gerektiği İstanbul Protokulü'nde belirlenmiştir ve tüm dünya tarafından kabul görmektedir. İstanbul Protokolü bu konuda çok nettir:

"Her alıkonulan mahremiyetine saygı gösterilen bir ortamda muayene edilmelidir. Polis ya da diğer kolluk güçleri hiçbir zaman muayene odasında bulunmamalıdır. Bu usule ilişkin önlemden sadece muayeneyi yapan hekim, eğer alıkonulanın sağlık personeline karşı ciddi bir güvenlik riski oluşturduğu yönünde ikna edici bir delili olduğunu düşünüyorsa vazgeçilebilir. Böyle bir durumda, muayene eden hekimin talebi üzerine, muayene esnasında polis ya da diğer kolluk kuvvetleri değil, sağlık kurumunun güvenlik personeli hazır bulunmalıdır. Bu koşulda da, güvenlik personeli hastaya göre işitme mesafesinin dışında (yani yalnızca görüş mesafesinin içinde) olmalıdır."

Bu tür tutuklu veya hükümlü hastaların götürüldükleri hastanelerde yaşadıkları sorunların başında güvenlik güçlerinin muayene odasında bulunmayı istemeleri ve kelepçeli olarak muayene dayatmaları geliyor. Tüm diğer hastalar için geçerli olan haklara bu hastaların da sahip olduğu açıktır. Hasta bilgilerinin mahremiyeti burada daha da önem kazanmaktadır, zira kolluk kuvvetlerinin önünde kendisine yapılan işkence ve kötü muameleden bahsetmek zorlaşabilmekte, özellikle kadın hastalar için özel sorunlarını dillendirmek olanaksızlaşabilmektedir. Hasta ve hekim arasındaki güveni pekiştirmek adına da kelepçelerin çıkarılması esastır.

Yaşanan trajikomik olayların birinde bir mahkum jandarma ve infaz koruma memurlarının eşliğinde muayene için hastaneye getirilir ve görevli hekim hasta haklarını hatırlatarak kolluk kuvvetlerinin muayene sırasında odadan çıkmasını ister. Bu talebi reddedilince de hastayı muayene etmez. Nakil aracıyla cezaevine geri götürülen hasta bir gün sonra tekrar hastaneye getirilerek başka bir doktora muayene ettirilir.

Bu davranış cezaevi savcısını elbette ki kızdırır. Savcı, hekim hakkında "cezaevi aracını iki kez hastaneye sevk yapmak zorunda bıraktığı" gerekçesiyle inceleme başlatır. Hükümlü nakil aracının hastaneye yaptığı bir seferin maliyeti sorulur. Gidiş-dönüş yol 16 kilometredir. Araç bir kilometrede 60 kuruşluk yakıt tüketiyordur ve toplamda 9 lira 60 kuruşluk yakıt masrafı yapılmıştır. Buna 9 lira 60 kuruş olarak hesaplanan amortisman (yıpranma) bedeli de eklendiğinde hekimin devleti "19 lira 20 kuruş" zarara uğrattığı belirlenir ve soruşturma açılması istenir. Neyse ki Bölge İdare Mahkemesi soruşturma izni vermeyerek olayı kapatır.

Bu gibi durumlarda savcılara hareket imkanı veren Üçlü Protokol'ün varlığıydı. Üçlü Protokol, Sağlık Bakanlığı, Adalet Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı arasında imzalanan gözaltı, tutuklu ve hükümlülere sunulan sağlık hizmetinin usul ve esaslarını belirleyen bir düzenlemeydi. Bu protokolün 61. maddesinde "Terörle mücadele ve çıkar amaçlı suç örgütleriyle mücadele kanunlarının kapsamında kalan tutuklu ve hükümlü olanların hastanelerde muayeneleri sırasında jandarma muayene odası içinde bulunacak, ancak doktorla hasta arasında geçecek konuşmaları duymayacak uzaklıkta koruma tedbirleri alacaktır" denilmekteydi. Bu bütünüyle hekimlik meslek etik kurallarına, hasta haklarına ve evrensel hukuk ilkelerine aykırı bir metindi.

Bu nedenle dava açılan meslektaşlarımız da oldu ve sonuçta beraat ettiler. Hekimlerin ve meslek örgütünün direnişinin faydası çok oldu ve İstanbul Protokolü'ne ve evrensel etik kurallara aykırı olan üçlü protokol 19 Ağustos 2011'de değiştirilerek daha uygun bir şekle sokuldu.

TCK Madde 220, "Örgüt içindeki hiyerarşik yapıya dahil olmamakla birlikte, örgüte bilerek ve isteyerek yardım eden kişi, örgüt üyesi olarak cezalandırılır. Örgüt üyeliğinden dolayı verilecek ceza, yapılan yardımın niteliğine göre üçte birine kadar indirilebilir" demekte. Yasa özetle benim izin verdiğim hastaları tedavi edebilirsin aksi halde cezalandırılırsın demekte. Hiçbir ayrım yapmadan her hastaya yardım edeceğine yemin etmiş bir hekim bu durumda yasayı çiğnemesin de ne yapsın?

Bu örnekler daha da çoğaltılabilir. Ancak tüm yasa yapanlar ve toplum bilmelidir ki hekimleri bağlayan esas belgeler uluslararası tıbbi etik kuralları ve sözleşmelerdir. Bu düzenlemelerin ulusal yasaların üzerinde olduğu bilinmelidir. Mahkemelerin de, şimdilik, bunu böyle kabul etmesi, "iyi hekimlik" yapılmasına olanak sağlamaktadır.

Yazarın Diğer Yazıları

Hastayken verilen sözler

Yataklarında ve hele de ameliyat masasında olan hastalarımızın zor durumda oldukları zaman verdikleri sözlerin işler yoluna girdiğinde değiştiğini sıkça görüyoruz. Hekim olarak bunları izlemek de ilginç oluyor

Düzensiz ortam, verimsiz sonuç

Araştırmalar, yeterli dinlenemeyen kişilerin fiziki ve mental çöküntü yaşadıklarını, konsantrasyon eksikliği ile karar vermekte zorlandıklarını ve hata oranlarının yükseldiğini gösteriyor

Medikal estetik furyası

Teknolojinin gelişmesi ile birlikte tıpta "medikal estetik" adı altında yeni bir dal oluştu. Türkiye'de kısa bir kurs sonrası alınan sertifika ile medikal estetik uzmanı olunabiliyor. Geniş ve verimli bir pazar olduğundan da ehliyetsiz veya yetersiz birçok kişi tarafından da uygulanmaya çalışılıyor