20 Aralık 2020

Günün birinde cerrahlar ortadan kaybolur mu?

Bir zamanlar cerrahi olarak tedavi edilen hastalıklar artık ilaçlarla başarılı bir şekilde tedavi edilebiliyor. Kanser için de bu günler çok da uzakta olmayabilir

Cerrahlar bir gün dinazorlar gibi dünya üzerinden kaybolup yok olurlar mı? Neden olmasın? Üstelik de böyle bir şey olursa hastaların çoğunluğu kendini daha mutlu ve emniyette hissedecektir. Öyle ya, hiç kimse ameliyat olmaya koşa koşa gitmiyor (kozmetik cerrahi burada ayrılabilir sanki).

Cerrahi işlemler hastalar için korku nedenidir elbette. Her cerrahi işlem ölüm dahil birçok komplikasyona açık olmasının yanında ağrılar ve acılar ile özdeşleşmiştir. Cerrahi işlemin başarılı olup olmayacağı endişesi de cabası.

Ameliyatla tedavi başka bir çözüm olmadığında başvurulan seçenektir. Ancak, sorun şu ki, başta birçok kanser türü olmak üzere çok sayıda hastalıkta cerrahi tedavi günümüzde hâlâ tek seçenek olarak ortaya çıkıyor. Kalın bağırsak, meme ve pankreas gibi kanserlerde henüz cerrahiden daha iyi bir tedavi maalesef yok. Peki bu hep böyle mi olacak? Sanmıyorum.

Cerrahi tedavinin iyi bir tedavi yöntemi olmadığının herkes farkında. Hastalıklı bir organı kesip çıkarmak elbette ki en iyi çözüm değil. Vücut bütünlüğü bozuluyor, fizyoloji alt üst oluyor ama buna karşılık muhteşem insan bedeni, cerrahlara rağmen, bir yolunu bulup yaşamaya devam ediyor.

Benim asistanlık dönemime denk gelen 1970'li yıllarda mide ve oniki parmak bağırsağı ülserlerinin tedavisi cerrahi olarak yapılmaya çalışılıyordu, zira ülseri iyileştirecek ilaçlar henüz kullanıma sunulmamıştı. O yıllar cerrahların mideyi ne kadar keselim, mide sinirini oradan mı yoksa buradan mı keselim tartışmaları ile geçti. 1980'lerin ortalarına doğru piyasaya çıkan bir hap ile ülser için yapılan ameliyatlar bıçak gibi kesildi. Şimdi yetişen cerrahi asistanları bu ameliyatları görmüyor, hatta bilmiyor ama artık bu bir sorun değil.

Ülser tedavisi için yapılan cerrahi işlemlerden sonra bazen ortaya çıkan problemler sonucunda hastalar eski ülserli günlerini arar duruma düşüyorlardı. O günlerde "Albatros Sendromu" adı ile yeni bir sorun da tanımlanmıştı.

Albatros tüm vaktini açık denizlerde balık avlamakla geçiren, martı benzeri diyebileceğimiz bir kuş. Sadece yumurtlamak ve kuluçkaya yatmak üzere karaya çıkan bir kuş türü. Albatros denizcilerin dostu, uğuru ve yol göstericisi olduğundan onlara zarar vermemek önemli bir denizcilik kuralı olarak benimsenmiş.

İngiliz şair Samuel Taylor Coleridge "İhtiyar Gemici" eserinde açık denizde sıkıntıdan ne yapacağını bilmez durumda iken bir albatros öldüren denizcinin hazin hikayesini anlatır. Bu olaydan sonra fırtınalar çıkar, gemi sürüklenir ve daha sonrasında da gemideki diğer insanlar ölür ve gemici öldürdüğü albatros boynuna asılı olarak yapayalnız kalır. Daha sonra pişmanlık bildirip azizlere yalvararak affedilir ve boynundaki ölü albatrostan kurtulur.

Albatros sendromunu tarifleyen hekimler "Gerekli olmayan veya uygun yapılmayan bir ülser cerrahisinden sonra hasta öyle bir duruma gelebilir ki tıpkı ölü albatros gibi boynunuza sarılır. Üstelik de kime ne kadar yalvarırsanız yalvarın, ömür boyu kurtulamazsınız" diye uyarırlardı. Aslında sadece ülser cerrahisine değil tüm cerrahi işlemlere yakıştırılabilecek bir hikaye.

Günümüzde ilaçlarla tedavi edilen verem, bu ilaçlardan önce cerrahi olarak tedavi edilmeye çalışılırmış. 1930'lu yıllarda hastalıklı taraftaki akciğeri söndürerek verem mikrobundan kurtulmaya çalışmak çaresizlik içinde denenmeye çalışılan bir cerrahi yöntem olmuş. Pek bir işe de yaramamış ama o dönemde açık hava ve beslenme dışında bir tedavi olmayınca arayışlar içinde bu da yapılmış.

Çok uzak olmayan bir tarihte yok olacak cerrahi girişimlerin başında ise günümüzde çok sık yapılan obezite cerrahisi geliyor bence. Yapılan ameliyatlarda ya mide küçültülüyor ya da yiyeceklerin emilimini engelleyen, fizyoloji ile uyumsuz girişimlere başvuruluyor.

Bu ameliyatlar ilk yapılmaya başlandığında haklı olarak "Psikolojik bir rahatsızlığı cerrahi ile çözmeye çalışıyoruz, tuhaf değil mi?" tartışmaları yaşanmıştı. Gerçi obeziteyi sadece çok yemek yemeye bağlamak yanlış çünkü sıklıkla önemli metabolik bozukluklarla birlikte seyrediyor. Bu alanda çalışmalar çok hızlı seyrediyor ve sonuç alındığında bu ameliyatlar da tarihe gömülecek.

Özetle, bir zamanlar cerrahi olarak tedavi edilen hastalıklar artık ilaçlarla başarılı bir şekilde tedavi edilebiliyor. Kanser için de bu günler çok da uzakta olmayabilir.

O zaman cerrahlar yok olacaklar mı?

Bütün hastalıkları ilaçlarla veya genetik mühendisliği ile çözsek bile maalesef insanlar kişisel çatışmalar ve savaşlarla birbirlerini öldürmeye ve yaralamaya devam edeceklerdir. Oluşacak kazaları saymıyorum bile. Teknoloji ile birlikte cerrahların uygulamaları değişebilir ama insanlar var oldukça, maalesef, cerrahlara gereksinim olacak gibi.

Yazarın Diğer Yazıları

Sorumsuz hasta sorunu

Sigarayı bırakarak, cerrahi öncesi daha hareketli olarak ve en önemlisi kilo vererek cerrahlara yardımcı olsalar fena mı olur? Cerrahi sonrası iyi bir sonuç hastalar kadar cerrahları da mutlu eder

Ürik asitin marifetleri

Gut hastalığı, ismini en güçlü Roma tanrılarından olan Satürn’den almış. Çocukları arasında gezegenlere isim veren Neptün, Pluton ve Jüpiter de bulunuyor. Böyle kötü bir hastalığa güçlü bir tanrının adını vermek yerinde olmuş

Tıpta güven kaybı

Her şeye rağmen iyi hekimlik yapan/yapmaya çalışan geniş bir hekim ve sağlık çalışanı ordusu mevcut. Gelecekten hiç umutsuz olmadım

"
"