30 Ağustos 2020

1933'e geri mi dönsek acaba?

Rudolf Nissen gibi onlarca bilim adamı Türkiye'ye gelerek yeni kuşakların yetişmesine yardımcı oldu. Neyse ki 1933'de henüz YÖK mevcut değildi

Yakın çevrenizde "reflü" tanısı almamış kaç kişiyi tanıyorsunuz? Değişik karın bölgesi yakınmaları ile doktora başvuranlar önce bir "midenize endoskop ile bakalım" teklifi alır ve sonrasında çıkan raporda da mutlaka gastrit ve/veya reflü olduğu belirtilir. Bundan sonrası hekimin branşına göre değişir: Dahiliyeciler ilaç tedavisi önerirken raporu gören cerrahın ameliyat önermesi de hiç şaşırtıcı olmaz. Hastayı evine reçete yazmadan göndermek ise akla bile gelmez. Hastanın yakınmalarını can-ı gönülden, ayrıntılı olarak dinleyen hekime ise maalesef ender rastlanıyor.

Hastaya muayene etmek için dokunan hekim sayısı da günden güne azalıyor. Artık genelde hastanın kendisi değil, laboratuvar sonuçları, radyoloji ve endoskopi raporları tedavi edilmeye çalışılıyor. Tıp eğitiminin diğer alanlarda olduğu gibi iyiye gitmediği artık çok net gözüküyor.

Yıllar önce her türlü karın ağrısı apandisit olarak kabul edilir ve ameliyat edilirdi. İtiraz eden de pek çıkmazdı. Tıbbın gelişmesine bağlı olarak reflü apandisiti tahtından etmiş gibi gözüküyor. Buna da kimse itiraz etmiyor, daha kötüsü de olabilirdi diyerek haline şükrediyor.

Reflü, asiditesi yüksek olan mide içeriğinin aradaki valv mekanizmasının zayıflamasına bağlı olarak yemek borusuna kaçması sonucu oluşur, çünkü yemek borusunu döşeyen doku bu içeriğe dayanıksızdır. İnsanların olumsuz ruh durumu da, bir çok hastalıkta olduğu gibi, bulguların artmasına neden olur.

Şimdi biraz azaldı ama Türkiye'de bir reflü salgını yaşandı ve çok sayıda ameliyat yapıldı. Oysa ki reflü olduğunda cerrahi girişim, özel bazı durumlar dışında, gerekmez. Ameliyat sayılarının artmasında tıbbi malzeme endüstrisinin katkısı da göz ardı edilemez. Yıllarca ömür boyu ilaç kullanmanın ameliyatın maliyetinin çok üstünde olduğunu anlatıp durdular. Ömür boyu veya çok uzun süreler ilaç kullanan neredeyse yok! Ameliyatın riski de cabası.  

Reflü için yapılan ameliyat Nissen Operasyonu olarak bilinir ve bu ameliyatı tarifleyen Rudolf Nissen'in yolu bir ara İstanbul'dan geçmiş.

Yeni kurulan cumhuriyette Darülfünun'un yerini alacak İstanbul Üniversitesi'nde Avrupa'nın dünyaca ünlü bilim adamlarının bir araya getirilmesi hedeflenmiş. Naziler tarafından Yahudi bilim adamlarına yapılacak baskı henüz ortada yokken, 1931 yılında Prof. Albert Malche Türkiye'ye davet ediliyor ve Üniversite Reformu için kendisinden bir rapor isteniyor. 31 Mayıs 1933'te 2252 sayılı kanun ile Darülfünun kapatılarak yerine İstanbul Üniversitesi kuruluyor. 18 Kasım 1933 tarihinde hizmete açılan İstanbul Üniversitesi'nde birçok Alman bilim adamı görev alıyor.

Planda Ankara'da da bir üniversite kurulması varken 2. Dünya Savaşı'nın olağanüstü zor koşulları Ankara Tıp Fakültesi'nin açılmasını 19 Ekim 1945'e ertelemiş.

1933 yılında İstanbul Üniversitesi'nde ilk göreve başlayan hekimlerden birisi de Rudolf Nissen'dir. 37 yaşında Ordinaryüs Profesör ünvanıyla İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi'nin Cerrahpaşa'daki 1. Cerrahi Kliniğine direktör olarak tayin edilmiş. Yeni ameliyat teknikleri, yazdığı kitap ve makaleler ve yetiştirdiği cerrahlarla Türk cerrahisine katkıları büyük olmuş. Dünyada ilk kez yaptığı akciğer ameliyatlarıyla o dönemde bir efsane olmuş. 1936'da yaptığı bir ameliyat ise daha sonra Nissen fundoplikasyonu olarak tanınacak ameliyatın esasını teşkil etmiştir.

Ancak, Nissen'i Türkiye'de uzun süre tutamamışız. 1939 yılında tedavi amacıyla Amerika Birleşik Devletleri'ne giden Nissen geri dönmeyip 1940-1952 yılları arasında Amerika'da kalmış ve tüm dünyanın haberdar olduğu ameliyatı orada tariflemiş ve yaygınlaştırmış. ABD'de daha iyi şartlar ve daha iyi destek bulduğundan şüphe yok. 1952'de İsviçre'de Basel Cerrahi Kliniği direktörü olan Nissen, 1981'de Basel'de vefat etmiş.

O dönemde adı geçenler arasında Albert Einstein da var. Basında hep Einstein Türkiye'ye gelip çalışmak istedi şeklinde haberler çıktı ama dönemin başbakanı İsmet İnönü'ye yazdığı mektup öyle demiyor. Einstein'ın başkanı olduğu kuruluş tüm dünyada Yahudi bilim adamları için güvenilir ülkeler aramaktadır ve mektupta ismi belirlenen 40 Yahudi bilim insanının Türkiye'de çalışmasının sağlanması istenmektedir. İsmet İnönü de kendisine gönderilen mektubu bir paraf ile "Maarif Vekaleti"ne göndermiş. Listenin tamamı geldi mi bilmiyoruz ama o sayıdan çok daha fazlası Türkiye'de görev yaptı ve inanılmaz katkı sağladılar. Tıp ve tıp dışında tanıdığımız birçok ünlü hoca bu bilim insanları tarafından yetiştirildiler ve sağlam bir temel oluşturuldu.

Nissen ve Einstein'ın yolları 1948'de kesişir. Nissen karın ağrısı ve kusma şikayetleri ile gelen hastasına abdominal aort anevrizması tanısı koyarak ameliyata alır. Aort anevrizması tüm vücuda kan taşıyan atardamarın balonlaşması anlamına gelir. Çapı yaklaşık 2 cm olan aort damarındaki balonlaşma 5-6 cm olduğunda yırtılma riski taşır ki yüksek oranda öldürücüdür. Nissen ünlü hastasında greyfurt büyüklüğünde (10 cm) anevrizma saptar. Günümüzde en çok kullanılan tedavi, hastalıklı alanın çıkarılması ve bir damar protezi ile değiştirilmesidir. Böyle bir işlem o tarihte henüz akıllardan bile geçmediğinden Nissen yırtılmayı önlemek üzere anevrizmayı selofan ile sararak paketlemiş ve ameliyatı sonlandırmış. Günümüzde hiç kimsenin hatırlamadığı bu yöntem sayesinde Einstein yedi yıl daha yaşayarak 1955'de, 76 yaşında öldü. Selofan paketi mi işe yaradı yoksa Einstein mı şanslıydı bilmek imkansız. Öldüğünde yapılan otopside ölüm nedeninin anevrizma yırtılması olduğu da kayıtlarda geçiyor.

Rudolf Nissen gibi onlarca bilim adamı Türkiye'ye gelerek yeni kuşakların yetişmesine yardımcı oldu. Neyse ki 1933'de henüz YÖK mevcut değildi. Günümüz zihniyetindeki bir YÖK o günlerde kim bilir neler yapardı! Eğitim vermesi ve bilim üretmesi gereken üniversitelerimize atanan rektörlerin büyük çoğunluğunun eğitim ve bilimden çok uzak olması neler yapacağı konusunda ipucu veriyor. 1933 yılına geri dönüp yeni bir üniversite reformu yapmak zorunlu gibi duruyor.


Kaynak

Göksoy E. Rudolf Nissen: Cerrahpaşa Cerrahi Kliniği'ndeki çalışmaları ve Türk Cerrahisine katkıları. Turkish Journal of Surgery 2006, 22, 85-91.

Yazarın Diğer Yazıları

Sorumsuz hasta sorunu

Sigarayı bırakarak, cerrahi öncesi daha hareketli olarak ve en önemlisi kilo vererek cerrahlara yardımcı olsalar fena mı olur? Cerrahi sonrası iyi bir sonuç hastalar kadar cerrahları da mutlu eder

Ürik asitin marifetleri

Gut hastalığı, ismini en güçlü Roma tanrılarından olan Satürn’den almış. Çocukları arasında gezegenlere isim veren Neptün, Pluton ve Jüpiter de bulunuyor. Böyle kötü bir hastalığa güçlü bir tanrının adını vermek yerinde olmuş

Tıpta güven kaybı

Her şeye rağmen iyi hekimlik yapan/yapmaya çalışan geniş bir hekim ve sağlık çalışanı ordusu mevcut. Gelecekten hiç umutsuz olmadım

"
"