17 Aralık 2023

100. yılda meslek hastalıkları

Türkiye'de tam anlaşılmamış ve hak ettiği değeri bulamamış alanlardan biri de iş yeri hekimliğidir. İnsanların çoğu, hâlâ, iş yeri hekimini çalışanların ilaçlarını yazan ve nezle, grip gibi hastalıklarını tedavi eden hekim olarak görüyor

Cumhuriyetin 100. yılında olduğumuz medyada unutuldu gitti bile. Muhtemelen istenilen de buydu. Buna karşılık unutmayanlar da var elbette. Geçtiğimiz hafta sonu İstanbul Tabip Odası iki gün süren "Cumhuriyet Dönemi Sağlık Politikaları" toplantısını gerçekleştirdi. Ayrıca 100. yıl adına iki yıl önce kurulmuş olan "Forum Sağlık 2023" sitesi de bu alanda toplantılar düzenlemeye devam ediyor.

Dr. Osman Öztürk bu toplantılarda yaptığı konuşmalarda erken cumhuriyet döneminde öncelikli uygulamanın bulaşıcı hastalıklarla mücadele olduğunu, sağlık bakanlığının hastane işletme işine 1950'li yıllardan sonra girdiğini vurguladı.

Tüberküloz, trahom, frengi, sıtma gibi hastalıkların yanında genç cumhuriyetin uğraştığı bir diğer sorun da ankilostomiasis imiş. "Bu nedir yahu?" dediğinizi duyuyor gibiyim. İtiraf etmeliyim ki ben de ilk kez duydum. Biraz araştırınca da bunun benim ayıbım olduğu gerçeği ortaya çıktı.

Bu özünde bir enfeksiyon hastalığı. Tünel ve yeraltı maden işleri yapanlar, pirinç tarlalarında, killi, nemli toprak zeminde çalışanlar risk altında, çünkü çoğu kez ayaklardan bulaşıyor. Hastalığın bulguları da değişik. Belirli bir bulgusu yok, birçok hastalığı taklit edebilen bir enfeksiyon hastalığı. Erken cumhuriyet döneminde Rize ve çevresinde sık görüldüğü belirtiliyor.

Ankilostomiasis yok olmadı elbette. Sözü edilen alanlarda çalışan işçilerde görülebiliyor ve bu nedenle de iş yeri hekimlerinin gündeminde. Bir enfeksiyon hastalığının "Mesleki Bulaşıcı Hastalık" olabilmesi için görülen işin gereği olarak ve iş yerinin özel koşullarının etkisiyle oluşması gerekiyor ki bu tanıma tam uyan bir hastalık.

Sağlık alanında çok da dillendirilmeyen bir durum bu "meslek hastalığı". Tozlu ortamlarda, asbestli ortamlarda ortaya çıkan hastalıklar çoğu kez, maalesef, meslek hastalığı olarak rapor edilmiyor. Oysaki meslek hastalığı durumunda işçiye birçok olanak sağlanıyor. Ancak, problem şu ki, işverene de sorumluluklar yüklüyor. Böyle olunca da görmezden gelme yoluna sıkça başvuruluyor. İş kazalarında da durum aynı değil mi? Birçoğu kayda bile girmiyor.

Türkiye'de tam anlaşılmamış ve hak ettiği değeri bulamamış alanlardan biri de iş yeri hekimliğidir. İnsanların çoğu, hâlâ, iş yeri hekimini çalışanların ilaçlarını yazan ve nezle, grip gibi hastalıklarını tedavi eden hekim olarak görüyor.

İş yeri hekimi ne mi yapar? Aslında saymakla bitmez. Çalışma ortamının sağlıklı olmasından sorumludur. Kantin, yemekhane, soyunma odası, duş ve tuvaletlerin bakımı ve temizliğini denetler. İş sağlığı, hijyen, toplu koruma yöntemleri ve kişisel koruyucu donanımı hakkında tavsiyelerde bulunur.

Çalışanların periyodik sağlık muayenelerini yapar. Öncelikle de işe giriş muayenesini yaparak kişinin işe uygun olup olmadığını belirler. İş yerinde bulaşıcı hastalıkların kontrolü için yayılmayı önlemek ve bağışıklamayı sağlamak için gerekli önlemleri alır.

Çalışanlara genel sağlık konularında eğitim verir, iş kazaları ve meslek hastalıklarının azalmasına yönelik çalışmalarda bulunur. Bütün bunları yaparken de iş güvenliği uzmanı ile birlikte çalışır. Liste böylece uzar gider.

Maalesef, Türkiye'de her konuda olduğu gibi, iş yeri hekimliğinde de ideale yaklaşmak uzak bir hayal olarak kalır. Mesleğini hakkıyla yapan hekimler hiç de az değildir ama bu çoğu kez iş yeri patronunun tutumuyla ilişkilidir. Zira işini tam anlamıyla yapacak hekim doğru gitmeyen birçok alana müdahale eder ki, bu başta patron olmak üzere birçok yöneticinin işine gelmez, hatta zoruna gider. Çoğu zaman da öneriler masraf çıkarır ki, bu da hoşlanılacak bir durum değildir.

Oysa ki iş yeri hekimi sağlıklı bir ortam ve bireyler oluşturduğu zaman verimlilik artar ve bu da elbette patronun yararına olur.

Cumhuriyetin 100. yılından nerelere geldik.

A. Özdemir Aktan kimdir?

A. Özdemir Aktan, Ankara'da doğdu. İlkokulu Rize'de bitirdikten sonra ortaokulu Talas Amerikan Kolejinde, liseyi ise Tarsus Amerikan Kolejinde bitirdi.

1971 yılında girdiği Hacettepe Tıp Fakültesini 1977 yılında bitirdi ve aynı yıl Hacettepe Tıp Fakültesi Genel Cerrahi asistanı oldu.

!982 yılında genel cerrahi uzmanı olduktan sonra askerlik ve zorunlu hizmet sonrası 1986 yılında Gazi Üniversitesinde yardımcı doçent olarak akademik kariyerine başladı. 1988'de Marmara Üniversitesine geçtikten sonra aynı yıl doçent ve 1994 yılında da profesör oldu.

Marmara Üniversitesinde 27 yıl görev yaptıktan sonra 2015 yılında KHK ile üniversiteden uzaklaştırıldı.

İstanbul Tabip Odasında değişik görevlerden sonra 2006-2010 yılları arasında İTO başkanı, 2010-2012 yılları arasında TTB Merkez Konseyi ikinci başkanlığı ve 2012-2104 yıllarında ise TTB Merkez Konseyi başkanlığı yaptı. İTO anılarını "Savaş Köprüleri Vurur" ve TTB anılarını "Hekimler Suç İşliyor" isimli kitaplarda yayımladı.

Halen hekimlik mesleğine ve TTB aktivistliğine devam ediyor.

Evli ve iki çocuk babası.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Vitamin tutkumuz

Vitaminleri vücudumuz sentezleyemiyor ve gereksinimiz var. Haplarla değil de doğal yollardan alsak daha iyi olmaz mı?

Hastayken verilen sözler

Yataklarında ve hele de ameliyat masasında olan hastalarımızın zor durumda oldukları zaman verdikleri sözlerin işler yoluna girdiğinde değiştiğini sıkça görüyoruz. Hekim olarak bunları izlemek de ilginç oluyor

Düzensiz ortam, verimsiz sonuç

Araştırmalar, yeterli dinlenemeyen kişilerin fiziki ve mental çöküntü yaşadıklarını, konsantrasyon eksikliği ile karar vermekte zorlandıklarını ve hata oranlarının yükseldiğini gösteriyor