13 Aralık 2022

İran protestoları 'kadınlar hareketini' aştı

Halen ülkede can kayıpları ve güvensizlik yaratan ciddi istikrarsızlıklar, hatta Mollaların kavuklarının gençler tarafından başlarından alınıp yerlere fırlatılması gibi olaylar İran’da Siyasal İslam’ın büyüsünü bozdu

Ülke genelinde protestolar

İran’daki gelişmeler sarsıcı etkide. 16 Eylül’de 22 yaşındaki Kürt asıllı Mahsa Amini’nin öldürülmesinin ardından başlayan protestolar üçüncü ayını doldurdu. Rejim aleyhine gösteriler ülke geneline yayılarak kısa zamanda ayaklanma boyutlarına ulaştı. Kadınlar hareketini aştı. Yeni dayanışmaları beraberinde getirdi. “Kadın, Yaşam, Özgürlük” sloganı yankılandı. Baskı, yolsuzluk, kötü yönetim, şiddete başvurma sarmalı karşısında durma kararlılığı daha da güç kazandı. Farklı gelecek arayışlarının protesto döngüleri yeni bir safhaya girdi.

Protestolar 1979 İslam Devrimi sonrası yürürlüğe giren Şeriat kanunları uyarınca başörtüsü ve İslami kıyafetler giyilmesi zorunluluğuna karşı geçtiğimiz yaz aylarında başlamıştı. Can kayıplarının şimdiye kadar 450'lere vardığı anlaşılıyor. Halen bu protestolarla bağlantılı pek çok kişi idam talebiyle yargılanmakta. Yirmi üç yaşındaki Muhsin Şikari geçen hafta, Macit Rıza Rahnavard ise dün idam edildi.

Sıradan bir ülke değil

İran her şeyden önce birkaç bin yıldan günümüze kadar kesintisiz devam eden bir kültür derinliğine sahip. Şiiliğin İslam dünyasında 1400 yıldan beri tartışmasız lideri. Bölgesel ve küresel düzeylerde ciddi siyasi etkisi olabiliyor. Eğitim alanında, özellikle matematik, siber teknoloji, uzay teknolojisi ve nükleer teknoloji gibi bilim dallarında, yurt içinde ve dışında yüksek düzeylere ulaşmış kadrolara sahip. Edebiyat, düşünce, minyatür sanatı ve sinema sanatlarında geçmişte ve günümüzde ünlü isimleri bulunuyor. Güçlü bir ordusu var. Modern silahlanma konusunda bölgesinde ve daha geniş alanlarda sözü geçen devletler arasında. Petrol ve doğal gaz gibi yeraltı zenginlikleri olduğu için enerjide dışa bağımlılığı yok.  İran’ın çeşitlilik arz eden bitki örtüsü, dağları, ovaları, su kaynakları, tarım alanları ve dört mevsime sahip bir coğrafyası var. Bu zenginlikler kendisine çöldeki Arap komşularıyla karşılaştırılamayacak siyasi, ekonomik ve stratejik avantajlar bahşediyor. Bölgedeki devlet dışı silahlı gruplar üzerinde hakimiyeti sayesinde komşularının iç siyaseti ve güvenlik politikalarını etkiliyor. Denizde Basra Körfezi'ni tamamen ve Umman Denizi'ni kısmen kontrol eden stratejik konuma sahip.

Ama bir süper güç de değil

Bu avantajlarıyla bölgesel hatta küresel bir süper güç özellikleri taşıyan İran kendi uluslararası statüsünü neden ilk sıralara yükseltemiyor? Aslında kapsamlı bir araştırma konusu olan bu haklı soruya siyaset bilimciler muhakkak ki çok sayıda bilimsel makul yanıtlar getireceklerdir. Fakat biz bu soruya bu yazımız kapsamında çok kısa ve yalın bir yanıt verebileceğimizi düşünüyoruz.

Şöyle ki İran’da Devlet Yönetimi, dün olduğu gibi bugün de seküler kurumların değil, Siyasi İslam’ın yetkisinde. Siyasal İslam zaman ve mekan dışı bir dünyada yaşar (*). İran’da siyasi, askeri, güvenlik, sosyal ve kültürel konularda nihai karar mercii, Şii İslam’ın Ruhban sınıfı. Dini lider olan Ayetullah tüm yetkilerin sahibi. İran’da Mollalar bu yetkileri kullanır. 15 yüzyıllık bir model olan bu yönetim tarzı bu nedenle günümüz koşullarına oturtulamıyor. Mollaların zaman dışı dünyası Ortaçağ değerleri olan sabit bir dindarlar dünyası.  İran aynı zamanda çağdaş bilimleri ve ileri teknolojik gelişmeleri ülkesinde ve dünyada kullanmakta büyük ehliyet ve ustalığa sahip modern bir teknokrat sınıfına ve modern siyaset adamlarına sahip.

Fakat söz konusu olan hangi modernliktir? (**) Nihai karar mercii olan dini liderliğe soru soran veya eleştiri yöneltebilen modernlik mi? Bu büyük ve zengin ülkenin bütün çelişkisi tam da bu noktada yoğunlaşıyor: İran’da nihai karar yetkisini kullanan Ruhban sınıfı Rönesans öncesine sabitlenmiş bir dünya.

Meclis, hükûmet ve bürokratlar

İran’da, devletin siyasi, ekonomik, sosyal ve dış politika konularını yürütmekle görevli, yetkileri yasalarla belirlenmiş bir hükûmet var. Bu hükûmet ve bakanları ve haliyle  bürokratları  parlamentonun denetim ve eleştirisine açık. Bu nedenle İran’da Meclis sık sık hararetli tartışmalara sahne olan bir yasama organı niteliğini yansıtır. Şu kadar ki nihai karar mercii olan dini liderlik, yani Ayetullah ve Ruhban sınıfı bu tartışmaların dışında ve üzerinde yer alır. Başka deyişle her şeyde son söz sahibi olan Ayetullah kendi mutlak iktidarının hükümet veya basın tarafından sorgulanmasına kapalı ve eleştirilerinden de muaftır.  Bu nedenle İran yüz yıllardan beri sosyo-politik alanda yerinden kıpırdayamayan, ileriye hamle yapamayan, yani toplumsal bir terakki için bir hareket alanı bulamayan cansız bir dünya izlenimi yansıtır.

İran dünyada ve bölgede Avrupa Rönesansı veya Osmanlı Tanzimat dönemi gibi geçmişte yaşanmış düşünsel ve kültürel devrimleri kaçırmıştır. Bu nedenledir ki modern İran'ın kurucusu Rıza Şah zamanında bu ülkede, XX. yüzyıl başlarında yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti’ndekine benzer, laiklik, akıl ve rasyonalite temelindeki modernleşme denemeleri, toprağa salınmış köklerden yoksun olduğu için kısa sürede yok olmuştu.

Ruhban sınıfı

İran’da Ruhban sınıfının sıradan halk üzerinde geçmişten beri sahip olduğu siyasi nüfuzu, sırf baskı veya korkutmaya dayanmıyor. Mollalar ve halk, her ikisi de kültürel bakımdan modernlik öncesi dönemde yaşamakta olduğu için aralarında yüzyıllara giden derin bir bağ bulunuyor. Halkın çoğunluğunun okumamış olduğu eski dönemlerde bu nüfuz daha fazla hissedilmekteydi. Ama her şeye rağmen mevcudiyeti devam eden bu etki iç istikrara katkı sağlayabilen bir denge unsuru olarak süregelmişti. Ne var ki Mahsa Amini’nin öldürülmesiyle patlak veren olayların İran’da bu dengeyi ve dolayısıyla Mollaların itibarını ciddi şekilde sarstığı söylenebilir.

Sonuç

Halen ülkede can kayıpları ve güvensizlik yaratan ciddi istikrarsızlıklar, hatta Mollaların kavuklarının gençler tarafından başlarından alınıp yerlere fırlatılması gibi olaylar İran’da Siyasal İslam’ın büyüsünü bozdu. Fakat bu durum kadınların eşit haklara ve halkın da temel haklara kavuşmalarının yakın olduğu anlamına gelmiyor. Kadınların protestosu ve Mollaların gerçek yaşamı fazla değiştirmeyen bazı geri adımları atması, toplum ve yönetim ilişkilerinde yeni bir muğlaklık yarattı. Ancak İran’da gerek bireyler arasında gerek halkla Yönetim arasında muğlak ilişkiler, geçmişte olduğu gibi bugün de geçici değil, sürüp giden bir nitelik taşıyor.

İran’daki gelişmeler muhakkak ki yakından izlenerek bölge üzerinde olabilecek etkileri üzerinde durulmalı. Yaşanan ve yaşanacak olan  dönemsel protestolarla, eğer gerçekleşirse şekillenecek toplumsal değişimin niteliği, bölgemiz üzerinde her hal ve karda yansımasız kalmayacak.  Devletin yıpranmışlığının ve attığı her adımın bir öncekinden daha büyük sorunları nasıl beraberinde getirdiği ve aynı zamanda toplumsal kutuplaşma içinde ideolojik temelleri güçlendirmenin nasıl sonuçlar doğurduğu incelenmeli.

İran’da yaşananlar coğrafyamızın, geleceği karartan değil, geleceği aydınlatan, insan onurunu esas alan, gençlerine güvenen, eşitlikçi toplum düzenini sağlayan, demokrasi, hukuk devleti ve insan haklarına saygı temelinde yükselebilen duruşlara özlem duyulmasının zaruretini bir kere daha gözler önüne seriyor...


(*), (**) Yaralı Bilinç, Daryush Shayegan, Metis

Yazarın Diğer Yazıları

Fransa, dünya ve siyasette yeni aktörler

Genç Başbakan Gabriel Attal'ın başarılı olup olmayacağı hakkında herhangi bir tahmin yürütmek isteyenlerin herhalde kabineyi oluşturacak yeni hükümet üyelerini açıklanmasını beklemeleri gerekecek. Şayet bu atama Fransa siyaset sahnesine yeni yüzleri, yeni politikaları ve yeni öncelikleri beraberinde getirirse, Fransa'da oluşacak böyle bir gelişme, geçmişte olduğu gibi yine Avrupa'da, Amerika'da ve dolayısıyla dünyada etkiler yaratabilir

Ufukta inandırıcı bir siyasi çözüm görünmeden Gazze'de akan kan durmaz

Üç aya yaklaşan Hamas - İsrail savaşında mevcut koşullar bugün için ufukta inandırıcı bir çözümün görünmediğini ortaya koyuyor. Bunun anlamı önümüzdeki belirsiz bir sürede bölgemizde daha pek çok masum sivilin, kadın, erkek ve çocuğunun kanlarının dökülmeye devam edeceği

Cumhuriyet'in 2. yüzyılında "dünya ile birlikte nefes almak"

Son yıllarda yoğun şekilde yurt dışına gitme arzusunu gösteren gençlerimizin ihtiyacı da dünya ile birlikte nefes almak. İnsanlığın uygarlık yolundaki çabalarına Türkiye’nin katkısını getirmek. Aksi takdirde dörtte birini harcadığımız ikinci yüzyılda Cumhuriyetimizin dünyanın çeperlerine sürüklenme riskiyle karşılaşması kaçınılmaz olur...