27 Ekim 2024

Geleneksel medyanın gözünden 2023 seçimi ve muhalefet için çıkarılacak dersler

Geleceğe dair, belki de son umut kırıntılarımızı yeşertecek olumlu açıklamalarla, iktidarın sınırlarını belirlediği kısır tartışmalarla boğulmayan, halkın ekmek ve emek derdini ve elbette diğer önceliklerini dikkate alan, bu kutuplaşmanın ördüğü duvarları yıkacak, toplumu ayrıştırmayacak bir söylem, bir iletişim stratejisi yürüten bir muhalefet...

Ülkemiz için yıllardır ne yazık ki sıkça tecrübe ettiğimiz zor ve kaotik haftalardan birini geride bıraktık. Denizin ortasında dümeni bozuk bir gemi misali sürüklendiğimiz günlerin her şeye rağmen bir gün biteceği ve birlik içinde tam yol ileri diyeceğimiz günlerin umudunu taşımak her geçen gün zorlaşsa da bunu yapmak zorundayız.

Bu haftanın “hengamesi” içinde gözden kaçan, ama bence gerek kimi genel kanıları sayısal olarak kanıtlamasıyla gerek geleceğe dair potansiyel dersler vermesiyle önemli bir rapor yayınlandı. Türkiye Güven Araştırması’nın 2023 Türkiye Genel Seçimi döneminde yayınlanmış haberlerin geleneksel medyadaki takip sonuçlarını içeren bu raporda, siyasi düzlemin sağ ve solunda kalan seçili toplam 6 gazetede 15 Nisan-1 Haziran 2023 tarihleri arasında yer alan 2106 siyasetçi/siyasi aktör açıklamalarının analiz sonuçları yer alıyor. Çalışmanın önceki fazı olan sosyal medyadaki haberlerin takibi ile ilgili olan rapor ise geçtiğimiz Nisan ayında yayınlanmıştı.

Rapor, siyasetçilerin geleneksel basındaki görünürlüğünün analizi ile başlıyor. Medyadaki görünürlük, seçim sonuçları için etkili bir faktör olsa da bunu bizim ülkemiz gibi 20 yıldan fazla süredir aynı iktidar tarafından yönetilen ve toplumsal kutuplaşmayı derinden hisseden bir toplum için söylemek güç olabilir.

Blok, ittifak, parti ve lider kırılımlarında incelenen görünürlük analizinin sonucunda, iktidar bloğu ve dolayısıyla AKP ve AKP genel başkanının basındaki görünürlüğünün muhalefet bloğuna göre ve Millet İttifakı’nın adayı Kemal Kılıçdaroğlu’na göre çok daha fazla olduğu sonucu elde edilmiş. Öyle ki mevcut cumhurbaşkanının medyadaki görünürlüğü yüzde 27,3’ken o dönem ki en ciddi rakibi Kılıçdaroğlu’nun görünürlüğü yüzde 10.9, İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun görünürlüğü yüzde 3.6 olarak ölçülmüş. Bu denli baskın bir görünürlük farkı, muhalefetin şüphesiz dikkate alması gereken bir veri olarak bu çalışmada karşımıza çıkıyor.

Değerlendirilen altı gazetenin içerikleri yer verdikleri partiler bağlamında incelendiğinde, raporda ifade edilen şekliyle basın-parti paralelizmi, benim ifade edeceğim şekliyle ise basındaki kutuplaşma net bir şekilde görülüyor. Siyasi spektrumun merkezinin sağ tarafında yer alan gazeteler iktidara, sol tarafında yer alan gazetelerin ise CHP başta olmak üzere Millet İttifakı’na yer verdiği sayısal olarak kanıtlanmış durumda. Dikkat çekici sonuç ise her ne kadar çok kayda değer bir fark olmasa da sol eğilimli gazetelerde iktidar bloğunun aldığı payın, muhalefetin sağ eğilimli gazetelerde aldığı paydan daha fazla olması olabilir ki bu özellikle geçtiğimiz genel seçimde Millet İttifakı’nın iktidar bloğu temsilcilerine ulaşma konusunda sıkıntı yaşadığının da göstergesi.

Çalışmada dikkatimi çeken noktalardan bir tanesi ise söylem tonu analizi oldu. İktidar ve muhalefet bloğundaki siyasetçilerin söylem ve açıklamaların tonlarına bakıldığında ise iktidar bloğundaki siyasetçilerin açıklamalarının yüzde 62.5, muhalefetteki siyasetçilerin açıklamaların %50’sinin negatif tonda olduğu görülmüş. Pozitif açıklamalar yönünden ise muhalefet her ne kadar iktidarın önünde olsa da bu pozitiflik muhalif siyasetçiler açısından her 5 açıklamanın sadece 1’iyle sınırlı kalmış. Benzer sonuçlar ittifaklar ve partiler kırılımda incelendiğinde de görülüyor. Bu negatif söylem hakimiyeti keza araştırmada incelenen gazeteler için de geçerli. Bütün bu bulgular seçim döneminde parti ve ittifakların ağırlıklı olarak negatif tonda söylemler yaptığını ve geleneksel medya kanallarının da dolayısıyla negatif içeriklerle dolu olduğunu gösterirken, özellikle kampanya boyunca ilk tura kadar pozitif bir söylem benimsemeye çalışan Kemal Kılıçdaroğlu ve Millet İttifakı’nın bu çabasının geleneksel medyadaki kutuplaşmayı aşamadığını da net bir şekilde göstermiş oluyor.

Çalışma kapsamında incelenen 2106 söylemin zamansal odaklarına bakıldığında ise yine hem iktidar hem de muhalefet bloğunun çoğunlukla (İktidar: yüzde 59. Muhalefet: yüzde 61.8) geçmişe dönük açıklamalar yaptığı görülüyor. Söylem tonu ölçütüyle birlikte değerlendirildiğine ise her iki blok için de geriye dönük açıklamaların çoğunun negatif, ileri dönük açıklamaların ise pozitif olduğu tespit edilmiş. Bu bulgulardan o dönem için özellikle geleceğe dair konuşması beklenen muhalefet aktörlerinin bu çabalarının geleneksel medya araçlarında yeterli başarıya ulaşmadığı ve iktidarın yaratmış olduğu kısır söylem sarmalına girdiği sonucu çıkarılabilir, bence.

İktidarın, araştırmada incelenen periyot içinde gerçekleştirdiği söylemlerin genellikle “terör”, “milli birlik/bölücülük” ve “deprem”, muhalefetin söylemlerinin ise “seçim güvenliği”, “terör” ve “göç/göçmenler” etrafında şekillendiği görülmüş. İttifaklar ve partiler bazında incelendiğinde iktidarın söylemiyle cumhur ittifakının söylem başlıklarının aynı olduğu görülürken, Millet İttifakı’nın söylemlerinde ilk üç sıranın "seçim güvenliği”, “terör” ve “hukuk” olduğu görülüyor. Partiler bağlamında ise CHP’nin söylem temaları benzer bir şekilde "seçim güvenliği”, “terör” ve “göç/göçmenler”den oluşuyor. O dönem için ki hala da etkileri devam eden ekonomik krizin ve deprem felaketinin özellikle muhalefetin söylem konularında üst sıralarda yer alamaması bence muhalefet adına düşünülmesi gereken bir sonuç olarak karşımıza çıkıyor. Çünkü ekmek kavgası ve geçim çabası her iki blok seçmeninin de derdi. Dolayısıyla “karşı” mahalleye sesini duyurmanın da bence en iyi yollarından biri.

Analiz edilen beyanatların kişisel içeriklerine bakıldığında iktidarın, şu an okununca oldukça ilginç gelebilecek sonuçlara varılmış. İktidar bloğunun siyasi beyanatlarında kullandığı kişisel içerik ile ilgili mesajların çoğunluğu teröristlik vurgusu üzerinden verilirken, muhalefet de sahtekârlık ve hilekarlık üzerinden kişiselleştirmeyi gerçekleştirmiş. Benzer bir örüntü ittifak ve parti kırılımları altında da görülmüş. Kısacası iktidar muhalefeti teröristlik, muhalefet de iktidarı sahtekarlıkla suçlamış denilebilir.

Kısacası geçmişe dair, geçim sıkıntısının göz ardı edildiği ve halkın gündeminden bağımsız, kısır, sonucuz ama bir o kadar da halkı kutuplaştırmaya iten olumsuz açıklamalarla donatıldığımız, birbirimizi duyamadığımız bir siyaset çemberi içine hapsolduğumuzu göstermiş oluyor bu rapor aslında. Bu tespit belki de işbu sarmalın dışına çıkmamız için de gerekli rotayı gösteriyor bize. Geleceğe dair, belki de son umut kırıntılarımızı yeşertecek olumlu açıklamalarla, iktidarın sınırlarını belirlediği kısır tartışmalarla boğulmayan, halkın ekmek ve emek derdini ve elbette diğer önceliklerini dikkate alan, bu kutuplaşmanın ördüğü duvarları yıkacak, toplumu ayrıştırmayacak bir söylem, bir iletişim stratejisi yürüten bir muhalefet...


Referanslar

  • Kara, U. Y., Zeybek Kabakcı, G., Baydar Çavdar, G., Hindioğlu, A., Yıldırım, M. C., Kara,
  • M., Atikaslan, O., Yastı, E. N., & Toros, E. (2024, Temmuz). Türkiye Güven
  • Araştırması Geleneksel Medya İçerik Analizi Raporu: http://tgaproject.online/

Ozancan Özdemir kimdir?

Ozancan Özdemir, lisans ve yüksek lisans derecelerini ODTÜ İstatistik Bölümü'nden aldı. Yüksek lisans döneminde aynı zamanda Anadolu Üniversitesi yerel yönetimler bölümünden mezun oldu.

Bir süre ODTÜ İstatistik Bölümü'nde araştırma görevlisi olarak çalışan Özdemir, şu günlerde Groningen Üniversitesi Bernoulli Enstitüsü'nde finans ve yapay zekâ alanındaki doktora çalışmalarını sürdürüyor.

Pandemi döneminde bir grup öğrenciyle birlikte gönüllü bir oluşum olan VeriPie adlı güncel veri gazetesini kurdu.

Araştırma alanları yapay öğrenme ve derin öğrenme uygulamaları, zaman serisi analizi ve veri görselleştirme olan Ozancan Özdemir, ayrıca yerel yönetimler ve veriye dayalı politika geliştirme konularında da çeşitli platformlarda yazılar yazmaktadır.

Yazarın Diğer Yazıları

Türkiye’nin 2024’teki yapay zekâ algısı: Umutlar, endişeler ve geleceğe bakış

Türkiye’deki güçlü ilgi ve yüksek beklenti, yapay zekânın ülke genelinde benimsenmesi için büyük bir fırsat sunuyor. Ancak bu dönüşümün yalnızca heyecan verici yönlerine odaklanmak, kuşkular ve yanlış anlamaların gölgede kalmasına yol açabilir

2025’e bir kala gençler

2025 yılına girerken Türkiye, gençlerinin yaşadıkları hayattan memnun olmadığı, ekonomik bağımsızlıklarını elde edemedikleri, ülkelerinde kendilerine iyi bir gelecek görmedikleri, ülkelerini terk etmek istedikleri, korkularının ve endişelerinin yüksek seviyede olduğu bir ülke olarak karşımıza çıkıyor. Ancak ne ülkemiz ne gençlerimiz böyle bir tanımlamayı ve gerçekliği hak etmiyor!

Giderlerse gitsinler ama ya dönmezlerse?

Ne yapmalı? “Beyin göçü” yapmış biri olarak bu soruyu sıkça soruyorum kendime. Ne yapmalı ki bu dalga durmalı ve belki de yeni bir tersine göç başlamalı. Her düşündüğümde de tek bir noktada soluğu alıyorum

"
"