01 Aralık 2024

Dijital göç

2024’ün son günlerinde Twitter’dan Bluesky’a yaşanan bu göç, geçmiştekilerden biraz farklı. Bu sefer gerçekten X’in barındırdığı ve dayattığı ortamdan kaçılabilecek bir alternatif olma fırsatı veriyor Bluesky. Fakat bu göçün dikensiz gül bahçesi olmadığını da unutmamakta fayda var

2024’ün son günlerine yaklaştığımız bugünlerde son zamanların en büyük dijital göçüne şahitlik ediyoruz. Amerikan başkanlık seçimlerinin hemen ertesinde pek çok kullanıcı, örneğin dünyaca ünlü The Guardian gazetesi ya da Almanya’nın köklü futbol kulübü Werder Bremen gibi, X yani eski adıyla Twitter kullanımlarını durdurduklarını ve alternatif platformlara geçtiklerini duyurdular ve duyurmaya da devam ediyorlar. Bu alternatifler arasında en çok öne çıkan ise 2019’da Twitter’ın eski CEO’su Jack Dorsey’in kurucusu olduğu ve ilk olarak Twitter’ın bir girişimi olarak hayatına başlayan ve sonra 2021’de bağımsız bir şirket olan Bluesky platformu. Sosyal medya için kullanıcılara verileri ve deneyimleri üzerinde daha fazla kontrol sağlayacak, açık ve merkezi olmayan bir standart bulmak ya da geliştirmek amaçlı başlanan bu projenin kurucusu Jack Dorsey’in Bluesky ile tüm bağlarını kestiğini ve kullanıcıları X’te kalmaya çağırdığını söylemekte de fayda var. Fakat bu başka bir tartışma konusu olmaya müsait.

Başta sadece davet kodu usulü kayıt yapılabilen Bluesky’da, bu uygulama Şubat 2024’te kaldırıldı ve her kullanıcı herhangi bir davet bağlantısı olmadan platforma kayıt yaptırabildi. Ancak buna rağmen çok ciddi bir etkileşim yoktu, özellikle Türkiye’den kullanıcılar özelinde. Fakat bir önceki paragrafta da belirttiğim gibi Amerikan seçim sonuçları bir kırılım noktası oldu ve sol, sol liberal görüşlerin gösterim sayısının azaltıldığı, sağ ve sağ popülist söylemlerin gösteriminin arttığı bir platform halini alan X’ten Bluesky’a bir göç başladı ve bu göç Elon Musk’ın Twitter’ı aldıktan sonra yaşanan göçe kıyasla daha büyük çaplı bir göç oldu. Öyle ki sadece 24 Ekim’de 13 milyon kullanıcı sayısına sahip platformun 20 Kasım’da toplam kullanıcı sayısı 20 milyon oldu ve şu an itibari ile de 23 milyona yakın kullanıcısı var.

Figür 1: Kasım ayı itibari ile Bluesky platformu kullanıcı sayısı (Statista)

Peki neden? Evet, Musk’ın Twitter platformunu aldıktan sonra gösterim sayısına dayalı bir para kazanma kapısı haline çevirmesi ve bunun sonunca yağmur sonrası çıkan mantarlar gibi her yerde dolaşan “konsept” hesaplar, algoritma düzenlemeleriyle sol ve özgürlükçü profillerin paylaşımlarının gösterim sayılarının azalması ve sağ popülist gönderilerin artması, takip edilmeyen pek çok konsept hesaptan alakasız gönderilerin ana sayfada yer alması ve kaynağı belirsiz pek çok manipülatif bilginin yayılması olarak özetlenebilir. Üstelik bu son bahsettiğim dezenformasyonun yayılmasındaki en büyük paylardan biri de X’in şu anki sahibi Elon Musk’a ait. Ben demiyorum bunu, X’in içinde yer alan Grok adlı büyük dil modeli diyor.

Ancak biraz daha derine inmekte fayda var. Bu göçün en çok yaşandığı kitlelerden birisi de araştırmacı ve bilim insanları oluşturuyor. Nature’de yayınlanan bir makaleye göre ise bilim insanlarının Bluesky’a yönelmesinin temelinde, Elon Musk’ın Twitter’ı (X) satın almasıyla platformda artan spam, taciz ve içerik denetimi eksikliği gibi sorunlar yer alıyor. Bluesky, kullanıcılarına içerik ve etkileşimleri üzerinde daha fazla kontrol sağlayarak daha güvenli bir ortam sunuyor. Özellikle taciz içeren hesapları tamamen engelleme, istenmeyen içerikleri filtreleme ve iş birliğine dayalı engelleme listeleri oluşturma gibi özellikler, araştırmacılar için cazip bir alternatif yaratıyor. Ayrıca, platformun açık ağ yapısı, veri paylaşımı ve bilimsel iş birliği açısından da avantaj sağlıyor. "Science" gibi moderasyonlu içerik akışları, akademisyenlerin kaliteli tartışmalar yapabileceği alanlar sunarak, Twitter’dan farklı bir deneyim vadediyor.

Öte yandan Twitter ya da X her geçen gün kutuplaşmanın ve toksik etkileşimin arttığı bir platform oldu. Geçtiğimiz ay bir grup araştırmacının Türkiye’yi de içinde alan seçili ülkelerdeki Twitter platformunda politik kutuplaşma ve partizan toksikleşme üzerine yaptığı çalışma da bu yargıyı onaylar nitelikte. Çalışmanın sonunda elde siyasi etkileşim ağ gösterimi yapısal olarak kullanıcıların kutuplaşmış olduğunu açıkça gösteriyor.

Figür 2: Ülkeler arası siyasi Twitter etkileşim ağı grafiği (Falkenberg, vd. 2024)

Araştırmacılar, X kullanıcılarının siyasi görüşlerine göre net bir şekilde ayrılmış gruplar oluşturduğunu ve bu gruplar arasındaki etkileşimlerin de genellikle düşmanca ve saldırgan bir tonda olduğu sonucuna ulaşmış. Siyasi sağ ve sol olarak tanımlanan gruplar arasında yapılan "grup dışı" etkileşimlerin (yani, farklı siyasi görüşlere sahip kullanıcılar arasındaki etkileşimlerin), "grup içi" etkileşimlere (yani, aynı siyasi görüşlere sahip kullanıcılar arasındaki etkileşimlere) kıyasla önemli ölçüde daha toksik olduğu tespit edilmiş. Bu durum, duygusal kutuplaşmanın, yani siyasi rakiplere karşı hoşnutsuzluk ve öfke besleme eğiliminin, Twitter'da belirgin bir sorun olduğunu ortaya koyuyor.

Çalışmada ayrıca toksik dil kullanımının yaygın olduğu Twitter'da, grup dışı etkileşimlerin aynı zamanda daha az etkileşim (beğeni ve retweet) aldığını da gözlemlenmiş. Bu bulgu, Twitter kullanıcılarının kendi siyasi gruplarından gelen içeriklere öncelik verme ve farklı görüşlere maruz kalmaktan kaçınma eğiliminde olduklarını gösteriyor. Dolayısıyla "Yankı odası" etkisi olarak bilinen bu fenomen, kullanıcıların yalnızca kendi görüşlerini doğrulayan bilgilere maruz kalarak, önyargılarının pekişmesine ve siyasi kutuplaşmanın derinleşmesine yol açıyor. Dahası, çalışma, Twitter'daki siyasi etkileşimlerin, apolitik etkileşimlere göre daha toksik olduğunu ortaya koyuyor. Bu bulgu, platformun yapısının ve algoritmalarının, siyasi tartışmaları daha saldırgan ve düşmanca bir tona büründürmesine katkıda bulunabileceğini düşündürüyor.

Yapılan başka bir araştırma ise Twitter’daki bu kutuplaşma ortamının yarattığı atmosferin bireylerin ruh hali üzerinde önemli değişimlere, olumsuz anlamda, yol açtığını ortaya koymuş durumda. Üstelik bu değişimler demografik özellikler ve kişilik özellikleri hesaba katıldığında bile tutarlı. Yani pek çok şeyin aksine, Twitter’ın bu etkileri “sınıfsal” değil.  Araştırmanın sonunda pasif kullanım olarak adlandırılan ve platformu içerik üretmekten ziyade akış takibi ağırlıklı kullanan, yani platforma aktif olarak katkıda bulunmadan içeriği tüketen kullanıcıların, iyi oluş halinde azalma ve öfke duygularında artış görülmüş.

Kısacası, 2024’ün son günlerinde Twitter’dan Bluesky’a yaşanan bu göç, geçmiştekilerden biraz farklı. Bu sefer gerçekten X’in barındırdığı ve dayattığı ortamdan kaçılabilecek bir alternatif olma fırsatı veriyor Bluesky. Fakat bu göçün dikensiz gül bahçesi olmadığını da unutmamakta fayda var. Bir ortamın tamamen terk edilip tek bir sesin aracı haline dönüşmesinin de toplum adına zararlı olması muhtemel bir olasılık. Bu yüzden kimi bilim insanları uzman görüşlerinin X'teki geniş kitlelere ulaşmasının önemini vurgulayarak, her iki platformda da varlık göstermeye devam ediyor. Öte yandan,  Bluesky’nin hızla büyümesi, X'te yaşanan sorunların bu platforma da sıçrama riski taşıması tehlikesini de doğurabilir ki Türkiye’den yoğun göçün başladığı dönemde Twitter’daki kimi konsept hesapların aynı isimlerle bu platformda yer alması bunun en basit örneği. Zamanla Bluesky gerçekten ideal edilene yakın o alternatif olabilecek mi yoksa Twitter’a mı benzeyecek göreceğiz, ama tek emin olduğumuz şey X’in artık eski faydalı olduğu günlerden uzak olduğu.


*Bu yazıda X ve Twitter ifadeleri aynı platformu simgelemektedir.


Referanslar

De Mello, V. O., Cheung, F., & Inzlicht, M. (2024). Twitter (X) use predicts substantial changes in well-being, polarization, sense of belonging, and outrage. Communications Psychology, 2(1). https://doi.org/10.1038/s44271-024-00062-z

Falkenberg, M., Zollo, F., Quattrociocchi, W., Pfeffer, J., & Baronchelli, A. (2024). Patterns of partisan toxicity and engagement reveal the common structure of online political communication across countries. Nature Communications, 15(1). https://doi.org/10.1038/s41467-024-53868-0

Mallapaty, S. (2024). ‘A place of joy’: why scientists are joining the rush to Bluesky. Nature. https://doi.org/10.1038/d41586-024-03784-6

Ozancan Özdemir kimdir?

Ozancan Özdemir, lisans ve yüksek lisans derecelerini ODTÜ İstatistik Bölümü'nden aldı. Yüksek lisans döneminde aynı zamanda Anadolu Üniversitesi yerel yönetimler bölümünden mezun oldu.

Bir süre ODTÜ İstatistik Bölümü'nde araştırma görevlisi olarak çalışan Özdemir, şu günlerde Groningen Üniversitesi Bernoulli Enstitüsü'nde finans ve yapay zekâ alanındaki doktora çalışmalarını sürdürüyor.

Pandemi döneminde bir grup öğrenciyle birlikte gönüllü bir oluşum olan VeriPie adlı güncel veri gazetesini kurdu.

Araştırma alanları yapay öğrenme ve derin öğrenme uygulamaları, zaman serisi analizi ve veri görselleştirme olan Ozancan Özdemir, ayrıca yerel yönetimler ve veriye dayalı politika geliştirme konularında da çeşitli platformlarda yazılar yazmaktadır.

Yazarın Diğer Yazıları

All we need data ama var mı o kadar data?

Araştırmacıların ve teknoloji şirketlerinin şeffaflık ilkesi doğrultusunda, kullanıcıların açık rızasına dayalı veri toplama politikaları geliştirmesi bir zorunluluktur. Ayrıca, veri kaynaklarının birkaç büyük teknoloji şirketinin kontrolünde yoğunlaşması, veri monopollerini ve dijital eşitsizliği daha da derinleştirebilir. Bu, hem araştırmacılar hem de politika yapıcılar için adil erişim politikaları oluşturmayı zorunlu kılmaktadır

2024 yılı Türkiye’nin eğitim karnesi: Her üç çocuktan biri…

Her geçen gün etkisi giderek artan ya da belki de alt ve orta alt gelir grupları için asla azalmadan yoğun bir etkisi olan ekonomik kriz, elbette çocukların eğitim sürecini de olumsuz yönde etkiliyor

Bir eğitim aracı olarak ChatGPT: Avantajlar ve tehditler

Yapay zekâ sadece avantajlarıyla değil ayrıca tehdit ve/veya dezavantajlarıyla da hayatımızın bir parçası ve olmaya da belli ki bir süre daha devam edecek, belki de çok uzun bir süre

"
"