05 Ocak 2025

2025’e girerken yapay zekâya dair bilinmesi gerekenler son gelişmeler

Bilim ve tıp alanındaki atılımlar, yapay zekânın sağlık çalışanlarına büyük faydalar getirebileceğine dair emareler sunarken bir yandan buradaki verilerin nasıl ve ne şekilde kullanılacağının henüz bilinmemesi belirsizliğini de unutmamak gerekiyor

Geçen yılın son yazısı olacak bu yazı, yeni yılın ilk yazısı oluyor. Geçtiğimiz hafta yazmayı planladığım yazıyı, asgari ücret kararından sonra bu haftaya ertelemiştim. Aslında fena da olmadı, özellikle önümüzdeki hafta yazmayı düşündüğüm yazıyla bu yazı iyi bir ikili olacak diye umuyorum.

Bu köşeyi düzenli takip edenler varsa, öyle olmasını umuyorum :), benim endekslere karşı özel bir ilgim olduğunu anlamıştır sanırım çünkü olguları ve kavramları sayısal bir düzlemde daha kolay anlamaya ve anlatmaya yaradıklarını düşünüyorum. Dolayısıyla hem yapay zekâ hem de endeks içeren bir rapor ya da araştırma direkt radarıma giriyor.

Stanford Üniversitesi’nin AI 2024 Index raporu, yeni yıla girerken aslında 2023 yılında (Evet rapor adı 2024 ama bilgiler 2023 itibari ile :)) yapay zekâ alanında ne gibi çıktılar elde edildiğinin ham bir özetini sunuyor. (Ham dediğime bakmayın, 500 sayfa rapor.) Elbette raporda bahsi geçen çoğu done 2024 için de geçerli. 10 bölümden oluşan bu raporun ilk dikkat çekici sonucu endüstrinin akademiye olan baskınlığı.

Derin öğrenmenin en ünlü isimlerinden Yann LeCun’un üretken yapay zekâ (generative AI) çalışacak öğrencilere büyük dil modeli çalışmayın uyarısı, bu raporlar biraz kanıtlanmış aslında çünkü endüstri gerek insan kapasitesi ve özellikle para olanaklarıyla bu çalışmalarda akademinin önünde duruyor. Öyle ki raporun sonuçlarına göre endüstri, 51 önemli makine öğrenimi modeli üretirken akademi sadece 15 model sundu. Öte yandan endüstri-akademi iş birlikleriyle 21 model geliştirildi. Güzel bir dip not, temel modellerin sayısı iki katına çıkarak 149’a ulaştı ve bunların yüzde 65,7’si açık kaynaklı oldu. Modelleri eğitmek çok büyük bir maliyet. Özellikle open AI’ın o1 modeli ve Llama yazılarımda kabaca maliyetlerden de bahsetmiştim ki bu da raporda yer alan başka bir detay.

Yapay zekâ dünyayı ele geçirmeyecek, endişelenmeye gerek yok. Ancak görüntü sınıflandırma ve İngilizce anlama gibi alanlarda insan performansını aşabilecek sonuçlar elde etti ki bunlar da oldukça normal. Öte yandan ileri matematik ve planlama gibi daha karmaşık görevlerde hala geride kalmaya devam etti ki bu da normal. Öte yandan Google’ın Gemini ve OpenAI’ın GPT-4’ü gibi multimodal yapay zekâ modellerinin ortaya çıkışı, bu sistemlerin metin, görüntü ve hatta ses işleme konularında ne kadar esnek olduğunu gösterdi. ImageNet gibi geleneksel değerlendirme kriterlerinde performans doygunluğuna ulaşılması, SWE-bench ve HEIM gibi daha zorlu kriterlerin geliştirilmesine yol açtı. Öte yandan kapalı büyük dil modelleri (closed LLM’ler), açık olanlara kıyasla 10 seçili yapay zekâ kriterinde yüzde 24,2’lik medyan performans avantajı göstererek, yapay zekâ politikası tartışmalarında önemli etkilere sahip olduğunu ortaya koydu ki bu da bizi sorumlu yapay zekâ tartışmalarına getiriyor.

Sorumlu yapay zekâ alanında standart değerlendirmelerin eksikliği devam ediyor. Rapor, özellikle OpenAI ve Google gibi sektörü domine eden şirketler, modellerini farklı sorumlu yapay zekâ kriterlerine karşı test ederek karşılaştırmalı risk değerlendirmelerini zorlaştırdığını belirtiyor. Politik derin sahtekarlıklar ve gelişmiş yapay zekâ zayıflıkları, güvenlik endişelerini arttırıyor. Dünya genelindeki işletmelerin gizlilik, veri güvenliği ve güvenilirlik gibi yapay zekâ risklerini hafifletmek için aldıkları önlemler sınırlı kaldı. Ayrıca büyük dil modellerinin telif hakkıyla korunan materyalleri üretebilme yeteneği, bu çıktının telif hakkı ihlali oluşturup oluşturmadığı konusunda merkezi bir yasal tartışma başlattı Kısacası şeffaflık eksikliği ve artan yapay zekâ olayları, tartışmaları sürdürecek etik ve güvenlik konularında ciddi sorunlar doğurdu ve doğurmaya da devam edeceğe benziyor.

Bizden önceki kuşakların yaşadığı “soğuk savaş” deneyimini biz başka bir açıdan yaşıyoruz sanki. Ülkeler arası yarış bu sefer ne uzayda ne nükleerde, yapay zekâda. Üretken yapay zekâ yatırımları 2023’te 25,2 milyar dolara yükseldi. ABD, 67,2 milyar dolarlık yatırım ile liderliğini pekiştirirken, Çin ve AB yatırımlarda azaldı. Yapay zekâ iş ilanları düşerken, yeni şirket sayısı yüzde 40,6 artış gösterdi. İşletmeler yapay zekâyı maliyetleri düşürmek ve gelirleri artırmak için kullanırken, Çin endüstriyel robotikte büyük bir üstünlük sağladı. Fortune 500 şirketleri yapay zekâyı stratejilerinde daha fazla vurguladı.

Yapay zekânın kullanım şekli iki paragraf önce yazdığım sorumlu yapay zekâ çerçevesinde tartışma konusu. Ancak biz iyi yönlerine odaklanalım. Burada da bazı modellerden bahsetmiştim, özellikle tıp alanında. Rapor, tıp alanında EVEscape ve AlphaMissense gibi sistemler pandemi tahmini ve mutasyon sınıflandırmasında önemli rol oynadığını belirtirken, medikal yapay zekâ, GPT-4 Medprompt modeliyle yüzde 90,2 doğruluk oranına ulaştığını belirtmiş. Yine incelenen yıllar içinde FDA, yapay zekâ tabanlı medikal cihazları onaylamada büyük artış yaşadı.

Raporun incelediği 2023 için küresel ölçekte yapay zekâ odaklı lisansüstü programlar üç katına çıktı ve Avrupa’da Birleşik Krallık ile Almanya öne çıkıyor. Ancak bu durum yazının başında bahsettiğim akademi-endüstri farkının eğitime olan etkisini de arttırıyor. Buna göre, 2022 yılında yeni yapay zekâ doktora mezunlarının yüzde 70,7’si endüstride çalışmayı tercih ederken, akademiye geçiş yapanların oranı yüzde 20,0’e düştü. Bu eğilim, endüstrideki kariyer tercihlerinin akademik pozisyonlara göre daha cazip hale geldiğinin göstergesi olabilir. Bunda elbetteki akademideki sınırlı pozisyon sayısı ve ihtiyaç sayısının üstündeki doktora mezunu da başka bir etmen. Endüstri’den akademiye geçişte yine azalma göstermiş öte yandan; 2019’da yeni yapay zekâ öğretim üyelerinin yüzde 13’ü endüstriden gelirken, bu oran 2022’de yüzde 7’ye düşmüş durumda. Ancak iyi haber (!?) GitHub gibi platformlarda yapay zekâ projeleri patlama yaşadı ve yayın sayısı artmaya devam etti.

Figür 1: Yıllara göre Amerika ve Kanada’daki Yapay Zekâ Doktora Mezunlarının Çalıştıkları Sektörler

Rapordaki bilgiler ışığında politika anlamında ise yapay zekâdaki ilerlemeler yaşansa da etkileri ve etkinlikleri bence bir tartışma konusu olabilir. Örneğin, ABD 2016’d sadece bir tane yapay zekâ düzenlemesi varken bu 25’e yükseldi ancak ABD merkezli firmaların yapay zekâdaki güven tartışmalarının odak noktası olduğunu görüyoruz. Keza Avrupa Birliği, üye devletler genelinde yapay zekâyı düzenlemeye yönelik kapsamlı bir çerçeve olan AI Act üzerinde anlaşmaya vardı ama Avrupa’da da henüz bu anlaşmanın etkinkiğine dair somut bir ibare yok denebilir. Ancak şunu da eklemekte fayda var; bu politikaların etkisinin bir senede görülmesi de bir zorunluluk değil ve belki de ilerleyen yıllarda bu düzenlemelerin etkileri gözlemlenecek. Tutunmamız gereken nokta belki de paragrafın başınd bahsettiğim ilerlemeler. Çünkü bu ilerlemeler sadece Amerika ve Avrupa ile kısıtlı değil. Dünya genelinde, yapay zekâ mevzuatı üzerine konuşmalar hız kazandı; 2023 yılında 49 ülkenin yasama süreçlerinde yapay zekâ konusuna yer verildi ve bu sayı 2022’ye göre neredeyse iki katına çıkmış durumda.

Yine bu köşede bahsettiğim ve sadece Türkiye özelinde incelediğim Ipsos’un anketi, bu raporun da bir parçasını oluşturuyor. Bu çalışmaya göre, katılımcıların yüzde 66’sının önümüzdeki üç ila beş yıl içinde yapay zekânın hayatlarını dramatik şekilde etkileyeceğini düşündüğünü ortaya koyuyor. Ayrıca, yüzde 52’si yapay zekâ ürün ve hizmetlerine karşı endişe duyduğunu belirterek, bu oran 2022’ye göre yüzde 13 artış göstermiş durumda.

Öte yandan Amerika’da Pew verilerine göre, Amerikalıların yüzde 52’si yapay zekâdan heyecanlı olmaktan çok endişe duyduklarını ifade etti ve bu oran 2022’de yüzde 38 idi. Batı ülkelerinde yapay zekâ algısı düşük kalmaya devam ederken, yavaş yavaş iyileşme gösterdi; Almanya, Hollanda, Avustralya, Belçika, Kanada ve ABD gibi gelişmiş ülkelerde yapay zekâ ürün ve hizmetlerine yönelik olumlu görüşlerin artışı gözlendi. Ekonomik açıdan, halk yapay zekânın işlerini ve ekonomiyi iyileştirme potansiyeline dair şüpheci; Ipsos anketinde yalnızca yüzde 37’si yapay zekânın işlerini iyileştireceğine, yüzde 34’ü ekonomiyi artıracağına ve yüzde 32’si iş piyasasını geliştireceğine inanıyor. Demografik farklılıklar, yapay zekâya yönelik iyimserliği belirgin şekilde etkiliyor; genç nesiller genel olarak daha iyimserken, daha yüksek gelir ve eğitim seviyesine sahip bireyler yapay zekânın olumlu etkilerini daha çok destekliyor. Bu bulgular, toplum ile yapay zekâ arasındaki karmaşık ve nüanslı ilişkiyi ortaya koyarak, teknolojik ilerlemelerin kamu beklentileri ve endişeleriyle uyumlu olmasını sağlamak için sürekli diyalog ve sorumlu gelişim ihtiyacını vurguluyor.

Biraz uzun bir yazı oldu, farkındayım. Ancak 500 sayfalık bir raporun özeti için de fena bir yazı olmadığı düşüncesindeyim.

Rapor desin 2023, ben diyeyim hem 2023 hem 2024 yapay zekânın hızla ilerlediği ve toplumsal yapıya derinlemesine nüfuz ettiği bir yıl olarak öne çıktı ve çıkmaya da devam edecek. Endüstrinin alandaki dominasyonu spesifik görevler için çözümler üretse de beraberinde getirmiş olduğu maliyet ve etik sorunlarını da çok daha önemli başlıklar olarak kendini bizlere hatırlatıyor. Teknik ilerlemeler yapay zekânın “umut verici” potansiyelini ortaya koyarken, sorumlu yapay zekâ uygulamalarındaki eksiklikler güvenlik ve adalet konusunda endişeleri arttırıyor. Ekonomide yapay zekânın iş süreçlerini dönüştürmesi umut verici olurken, iş gücü piyasasındaki dalgalanmalar stratejik planlamanın önemini gösteriyor. Bilim ve tıp alanındaki atılımlar, yapay zekânın sağlık çalışanlarına büyük faydalar getirebileceğine dair emareler sunarken bir yandan buradaki verilerin nasıl ve ne şekilde kullanılacağının henüz bilinmemesi belirsizliğini de unutmamak gerekiyor. Eğitim ve çeşitlilikteki gelişmeler, daha kapsayıcı bir gelecek için umut vaat ediyor ancak gelecekte bu alandaki araştırmacı sayısının fazlalığının hem endüstri hem de akademinin nasıl yöneteceği muamması kendini gösteriyor. Kamuoyunun artan farkındalığı ve endişeleri, yapay zekânın toplumsal kabulü ve sürdürülebilirliği için kritik bir rol oynuyor.

Kısacası bu karmaşık ekosistemde, yapay zekânın sunduğu fırsatları en iyi şekilde değerlendirirken, riskleri minimize etmek için etik, şeffaflık ve adalet ilkeleriyle hareket etmek hayati önem taşıyor.


Referans

AI Index Report 2024 – Artificial Intelligence Index. (n.d.). https://aiindex.stanford.edu/report/

Ozancan Özdemir kimdir?

Ozancan Özdemir, lisans ve yüksek lisans derecelerini ODTÜ İstatistik Bölümü'nden aldı. Yüksek lisans döneminde aynı zamanda Anadolu Üniversitesi yerel yönetimler bölümünden mezun oldu.

Bir süre ODTÜ İstatistik Bölümü'nde araştırma görevlisi olarak çalışan Özdemir, şu günlerde Groningen Üniversitesi Bernoulli Enstitüsü'nde finans ve yapay zekâ alanındaki doktora çalışmalarını sürdürüyor.

Pandemi döneminde bir grup öğrenciyle birlikte gönüllü bir oluşum olan VeriPie adlı güncel veri gazetesini kurdu.

Araştırma alanları yapay öğrenme ve derin öğrenme uygulamaları, zaman serisi analizi ve veri görselleştirme olan Ozancan Özdemir, ayrıca yerel yönetimler ve veriye dayalı politika geliştirme konularında da çeşitli platformlarda yazılar yazmaktadır.

Yazarın Diğer Yazıları

Bizim büyük çaresizliğimiz: Bir asgari ücret hikâyesi

Türkiye’de emekçi kesim çok çalışıyor, ortalama neredeyse asgari ücret kazanıyor ama bu asgari ücret değil ev geçindirmeye çoğunlukla 4 kişilik bir ailenin aylık gıda masraflarını karşılamaya yetmiyor

Türkiye’nin 2024’teki yapay zekâ algısı: Umutlar, endişeler ve geleceğe bakış

Türkiye’deki güçlü ilgi ve yüksek beklenti, yapay zekânın ülke genelinde benimsenmesi için büyük bir fırsat sunuyor. Ancak bu dönüşümün yalnızca heyecan verici yönlerine odaklanmak, kuşkular ve yanlış anlamaların gölgede kalmasına yol açabilir

2025’e bir kala gençler

2025 yılına girerken Türkiye, gençlerinin yaşadıkları hayattan memnun olmadığı, ekonomik bağımsızlıklarını elde edemedikleri, ülkelerinde kendilerine iyi bir gelecek görmedikleri, ülkelerini terk etmek istedikleri, korkularının ve endişelerinin yüksek seviyede olduğu bir ülke olarak karşımıza çıkıyor. Ancak ne ülkemiz ne gençlerimiz böyle bir tanımlamayı ve gerçekliği hak etmiyor!

"
"