17 Kasım 2024

2024 yılı Türkiye’nin eğitim karnesi: Her üç çocuktan biri…

Her geçen gün etkisi giderek artan ya da belki de alt ve orta alt gelir grupları için asla azalmadan yoğun bir etkisi olan ekonomik kriz, elbette çocukların eğitim sürecini de olumsuz yönde etkiliyor

Kasım ayları sadece sonbaharın değil, Türkiye için aynı zamanda bütçe görüşmelerinin de başlangıcı sayılır. Bir sonraki yılın bütçesi Kasım aylarında komisyonda görüşülür, aralık ayında ise genel kurulda bütçe üzerine görüşmeler yapılır ve son 25 yıldır bütçe üzerindeki itirazlar pek dikkate alınmadan, ilk hazırlandığı gibi oy çokluğu ile kabul edilir.

Son yıllarda bütçe görüşmeleri sırasındaki enstantaneler de ülkenin yoğun gündeminin bir parçasını oluşturuyor. Geçtiğimiz günlerde 2025 yılı eğitim bütçesi görüşmeleri sırasında CHP milletvekilleri, öğrencilere her gün ücretsiz öğle yemeği verilmesine dair  mevcut bakana küçük çapta bir protestoda bulundular.

Hazır eğitim böylece gündemin bir parçasını oluşturmuşken, ben de bu durumdan faydalanıp geçtiğimiz hafta Eğitim Reformu Girişimi (ERG) tarafından yayınlanan Eğitim İzleme Raporu 2024’ten kısaca bahsetmek, ülkenin bazı göstergeler ışığında eğitim durumunu özetlemek istedim. Rapor, tam da 2025 eğitim bütçe görüşmeleri yapılırken ülkemizin eğitiminin röntgenini çekiyor ve bu yazı vesilesiyle emeği geçen herkese teşekkür etmek istiyorum.  Bu kıymetli raporun tamamını okumak için bu adresi ziyaret edebilirsiniz.  

Nitelikli eğitim, bireylerin bilgi, beceri ve yetkinliklerini geliştirmeyi hedefleyen, kapsayıcı ve adil bir eğitim sürecini ifade eder. Bu tür eğitim, sadece akademik başarıyı değil, aynı zamanda eleştirel düşünme, problem çözme, yaratıcılık ve iletişim gibi temel becerilerin kazanılmasını da amaçlar.

Nitelikli eğitim bir çocuk hakkıdır. Dolayısıyla tüm çocuklar, örgün öğretime kaydolmalı, adil bir şekilde nitelikli eğitime ulaşabilmeli, bu eğitimleri sırasında barınma, beslenme, ekipman gibi tüm temel ihtiyaçlarına erişim konusunda bir yoksunluk hissetmemeli, aldıkları eğitimin kalitesi sosyoekonomik durum ve geçmişlerine dayalı bir şekilde farklılık göstermemelidir. Fakat bu durum ülkemizde böyle midir?

Raporda bahsedilen bulgulara göre, ülkemizdeki çocukların yaklaşık 613 bini eğitim dışı ve bu grubun yüzde 74’ünü 14-17 yaş aralığındaki çocuklar oluşturuyor. Ülkemizin mevcut koşulları dikkate alındığında bu çocukların kimilerinin çocuk işçi olarak çalışmak zorunda kaldığı, kimilerinin de evde, ev işleriyle uğraşmak zorunda kaldığını tahmin etmek pek de güç değil maalesef.  İl ve bölge bazında eğitim dışı kalan çocukların oranı incelendiğinde ise somut bir dayanak olmamasına rağmen pek çok yerde İbn Haldun’a atfedilen “Coğrafya kaderdir.” cümlesi kulaklarda duyuluyor ister istemez. Ağrı, Muş ve Gümüşhane’de her 3 çocuktan biri eğitim dışındayken, bölgesel bazda eğitim dışı çocukların en çok olduğu bölgelerin Orta Anadolu ve Güneydoğu Anadolu olduğu görülüyor. Kız ve oğlan çocukları bağlamında incelendiğinde ise Muş’ta hem 17 hem de 16 yaşındaki her üç kız çocuktan birinin, Siirt, Bitlis ve Ağrı’da da 17 yaşındaki her üç kız çocuktan birinin eğitim dışında olduğu görülüyor. Rapor, bu illerde yaşayan kız çocuklarının çocuk yaşta erken ve zorla evlilik riski altında olabileceğini ve bu risk gözetilerek bu illerin izlenmesinin önemine de dikkat çekiyor.

Figür: Kız çocukların yaşa göre net okullulaşma oranları (EİR 2024)

Birleşmiş Milletlerin nitelikli eğitim tanımını yazının başında paylaşmıştım. Nitelikli eğitimin bir diğer amacı ve getirisi, çocukların asgari becerilere sahip olmasını sağlamaktır. Rapor, ülkemizdeki eğitimin niteliği ve kazanımlarının çocukların temel becerilere sahipliğine olan katkısına yönelik, Yükseköğretim Kurumları Sınavı (YKS) yerleşim oranlarını referans alarak bir değerlendirmede de bulunuyor. Buna göre son iki yılda, son sınıf düzeyinde yer alan her üç çocuktan sadece biri bir yüksek öğretim kurumuna yerleşmiş durumda. Barajın olmadığı, eksi net sayısıyla bile belki de bir üniversiteye yerleşmenin mümkün olduğu ve bu yüzden benim verimsiz olarak adlandırabileceğim bir sistem de dahi son sınıftaki her üç çocuktan ikisinin bir yüksek öğretim kurumuna yerleşmemesi ya da yerleşememesi hem üniversite öncesi eğitiminin hem de üniversitelere yönelik eğitim politikasının işlevsizliği hakkında yeterli bir kanıt sunuyor.

Her üç çocuk ya da gençten biri ifadesi aslında Türkiye’nin eğitim karnesinin özeti niteliğinde. Öyle ki Türkiye’de yine 18-24 yaş aralığındaki her üç gençten biri ne eğitim de ne istihdam da (NEET) yer alıyor ki AB ortalaması yaklaşık 5 gençten birine eşit. Cinsiyet bağlamında bu istatistik değerlendirildiğinde, erkeklerdeki NEET oranı AB’ye yakın olsa da kadınlar da bu oran ne yazık ki dramatik bir farka sahip. Ülkemizde 18-24 yaş aralığındaki 10 kadından yaklaşık 6’sı ne eğitim de ne de istihdam da yer alıyor. Rapor bu sonucun altında yatan sebeplerin, eğitim sonrasında işgücü piyasasına katılımlarını teşvik edecek destek mekanizmalarının eksikliği, toplumsal cinsiyet rollerinden kaynaklanan baskılar ve yeterli eğitim fırsatlarının sunulmaması olabileceğini belirtiyor.  

Her geçen gün etkisi giderek artan ya da belki de alt ve orta alt gelir grupları için asla azalmadan yoğun bir etkisi olan ekonomik kriz, elbette çocukların eğitim sürecini de olumsuz yönde etkiliyor.  Ülkemizde 15-17 yaş grubundaki kız çocuklarının yüzde 11.5’i, oğlan çocuklarının ise yüzde 32.2’si işgücüne katılım sağlıyor, yani o kalıp bir kez daha karşımıza çıkıyor, bir başka ifade ile 15-17 yaş arası her üç oğlan çocuğundan biri eğitim yerine işgücüne katılım sağlıyor. Bu noktada rapor başka bir noktayı daha vurguluyor; 14-17 yaş grubunda kızların, eğitim dışında kalma oranlarının oğlanlarla benzer seviyelerde olmasına rağmen, işgücüne katılımlarının daha düşük olduğu göz önünde bulundurulduğunda, kız çocuklarının nerede olduğu ve neden eğitim dışına itildiklerinin kritik bir soru olarak karşımıza çıkıyor. Türkiye Çocuk Araştırması 2022’ye göre, kız çocukları genellikle bulaşık yıkama, ev temizliği yapma, yemek pişirme, çocuk bakımı ve çamaşır yıkama gibi yalnızca ev içinde gerçekleşen ve bu nedenle “görünmez emek” olarak nitelendirilen; işgücü istatistiklerinde yer almayan işlerle meşgul olmaktadır.

Ailelerin gelir durumları çocukların nitelikli eğitime erişimi için bir faktör olmuş durumda. Öyle ki Türkiye’nin en alt gelir grubunu oluşturan yüzde 20’lik kesim tüm hanehalkı eğitim harcamalarının yalnızca yüzde 1,5’ini gerçekleştirirken, en üst gelir grubunun oluşturan yüzde 20’lik kesim ise tüm hanehalkı eğitim harcamalarının yaklaşık yüzde 64’ünü gerçekleştirebiliyor. Haliyle bu sınıfsal farklılık, özellikle alt ve orta alt gruplardaki ailelerin çocuklarının, eğitim hayatları boyunca bir birey olmanın en temel haklarından biri olan beslenme hakkından dahi mahrum kalabilmelerine yol açıyor. Üstelik eğitim kazanımlarının da her geçen gün azaldığı ve değersizleştiği, yani “okuyunca da kurtuluşun mümkün olmadığı” algısının her geçen gün yerleşmesiyle özellikle bu sosyoekonomik grupta yer alan ailelerin çocuklarının eğitimden kopmalarının da önü ne yazık ki açılıyor.

2025 yılına girerken Türkiye, kamu verilerinden elde edilen sonuçlar ışığında hâlâ tüm çocuklarının nitelikli eğitime adil bir şekilde ulaşmada sıkıntı yaşadığı, alınan 12 yıllık eğitim sonunda temel becerilere sahip olamadığı, belirli illerinde kız çocuklarının çocuk yaşta erken ve zorla evlilik riski ile karşı karşıya olduğu, her üç gencinden birinin ne eğitim de ne istihdam da olduğu, ekonomik sorunlar nedeniyle okul yerine işi tercih ettikleri ya da etmek zorunda kaldıkları bir ülke izlenimini veriyor .

Bu tabloyu tersine çevirmek, ülkemizdeki tüm çocukların örgün öğrenime kayıtlı olduğu, nitelikli eğitime erişebildiği, sosyoekonomik bariyerlerin eğitimlerine engel olmadığı ve tüm çocuklarımızın temel yeteneklere sahip olduğu bir ülkeyi yaratmak mecburiyetindeyiz.


Referanslar

Küresel Amaçlar. (2020, August 5). Nitelikli eğitim | Kuresel Amaçlar. Kuresel Amaçlar. https://www.kureselamaclar.org/amaclar/nitelikli-egitim/

Eğitim İzleme Raporu 2024 – ERG. (n.d.). https://www.egitimreformugirisimi.org/egitim-izleme-raporu-2024/

Ozancan Özdemir kimdir?

Ozancan Özdemir, lisans ve yüksek lisans derecelerini ODTÜ İstatistik Bölümü'nden aldı. Yüksek lisans döneminde aynı zamanda Anadolu Üniversitesi yerel yönetimler bölümünden mezun oldu.

Bir süre ODTÜ İstatistik Bölümü'nde araştırma görevlisi olarak çalışan Özdemir, şu günlerde Groningen Üniversitesi Bernoulli Enstitüsü'nde finans ve yapay zekâ alanındaki doktora çalışmalarını sürdürüyor.

Pandemi döneminde bir grup öğrenciyle birlikte gönüllü bir oluşum olan VeriPie adlı güncel veri gazetesini kurdu.

Araştırma alanları yapay öğrenme ve derin öğrenme uygulamaları, zaman serisi analizi ve veri görselleştirme olan Ozancan Özdemir, ayrıca yerel yönetimler ve veriye dayalı politika geliştirme konularında da çeşitli platformlarda yazılar yazmaktadır.

Yazarın Diğer Yazıları

Türkiye’nin 2024’teki yapay zekâ algısı: Umutlar, endişeler ve geleceğe bakış

Türkiye’deki güçlü ilgi ve yüksek beklenti, yapay zekânın ülke genelinde benimsenmesi için büyük bir fırsat sunuyor. Ancak bu dönüşümün yalnızca heyecan verici yönlerine odaklanmak, kuşkular ve yanlış anlamaların gölgede kalmasına yol açabilir

2025’e bir kala gençler

2025 yılına girerken Türkiye, gençlerinin yaşadıkları hayattan memnun olmadığı, ekonomik bağımsızlıklarını elde edemedikleri, ülkelerinde kendilerine iyi bir gelecek görmedikleri, ülkelerini terk etmek istedikleri, korkularının ve endişelerinin yüksek seviyede olduğu bir ülke olarak karşımıza çıkıyor. Ancak ne ülkemiz ne gençlerimiz böyle bir tanımlamayı ve gerçekliği hak etmiyor!

Giderlerse gitsinler ama ya dönmezlerse?

Ne yapmalı? “Beyin göçü” yapmış biri olarak bu soruyu sıkça soruyorum kendime. Ne yapmalı ki bu dalga durmalı ve belki de yeni bir tersine göç başlamalı. Her düşündüğümde de tek bir noktada soluğu alıyorum

"
"