27 Eylül 2020

Uyan ey muhalefet! Gündem değil rejim değişiyor

Bugün HDP'ye sadece sözde değil fiilî destek sağlamak demokrasiyi ve rejimi korumakla eşanlamlıdır

Dün, HDP'yi hedef alan operasyonun haberi geldiğinde CHP Sözcüsü Meclis'te yine aynı sözleri tekrarlıyordu: Gündemi değiştirmeye çalışıyorlar.

Muhalefet; Erdoğan-Bahçeli işbirliğiyle adım adım gerçekleştirilen, anayasal düzeni ilga ve demokratik rejimin ruhuna fatiha hamlelerini, oy kaybetmekte olan Cumhur İttfakı'nın kendi seçmenlerini konsolide etme ve gündem değiştirme çabası olarak yorumluyor, dolayısıyla da hayati önemde görmüyor. Oysa iktidarın her hamlesi iyi çizilmiş bir yol haritasının adımları, kurmakta oldukları otoriter Türk-İslam rejiminin köşe taşlarıdır. Ayasofya'nın, ardından Kariye'nin camiye dönüştürülmesinden tutun da idam konusunun ortaya atılmasına, Diyanet Başkanı'nın elindeki kılıçtan Akdeniz'de, Ege'de milliyetçi hamasi söylemlerle kışkırtılan dalaşa, baroların bölünmesinden TTB'nin komplocu hain ilan edilmesine kadar onlarca konu, gündem değiştirmek değil laik demokratik cumhuriyet rejiminin üstüne toprak atılmasıdır. Gündem değil, Türkiye değişiyor.

Bir gerçek, iki yazı

Birbirini tamamlayan iki yazı: Gökçer Tahincioğlu'nun T24'teki, Kemal Can'ın Gazete Duvar'daki dünkü yazıları konuya yeterince açıklık getiriyor, tekrarlamama gerek yok. Varılan nokta: Hukukun yerini keyfiliğin, demokrasinin yerini tek adam buyrukçuluğunun aldığının, anayasanın fiilen ortadan kaldırıldığının (Anayasa Mahkemesi'ne müdahale ve saldırıları da hatırlayalım), laik-demokratik rejimin sona erdirildiğinin ilanıdır.

HDP'ye yapılan ve devamının geleceği anlaşılan saldırının sadece Kürt siyasî hareketinin sorunu olduğunu düşünmek, meseleye bu dar açıdan yaklaşmak kalan son kırıntıları da tehdit altında olan demokratik rejimin mezarı başında fatiha okumaya eşdeğerdir. "Yeni rejim"in taşları bir bir döşenirken, o taşların iktidarın seçmen tabanı için veya gündem değiştirmek için taşındığını sanan muhalefet, yakında benzer saldırıya maruz kalacağını göremezse, "Kürt değilim, HDP'li değilim. Bana ne HDP'den! Ben kendimi korumaya çalışırım" kafasıyla, "Ama onlar da…" bahanesiyle giderse ne kendini, ne demokratik rejimi, ne de ülkeyi koruyabilecektir.

Cumhur İttifakı'nın kurnaz planı

Ekonomiden dış politikaya, Koronavirüs salgınını yönetmekten insanlara aş, iş bulmaya, eğitimden ülkenin huzuruna kadar her şeyi berbat eden bu yetersiz, basiretsiz, kültür ve bilim yoksunu iktidarın bir konuda çok becerikli ve başarılı olduğunu itiraf etmek gerekiyor: Muhalefeti bölmekte, istikrarsızlaştırmakta, laf ebeliği sınırlarına çekmekte…

İktidar, topluma zerk edilmesinde büyük payı olan Kürt düşmanlığını ve kendinden öncekilerden devraldığı bölünme paranoyasını (Sevr sendromu da denebilir) maymuncuk olarak kullanarak, muhalefetin kör topal yürüyen seçim ittifakının demokrasi ittifakına dönüşmesini kolaylıkla engelliyor. Türk milliyetçiliğini elinde koz olarak tutuyor ve muhalefet partilerinin ortak cephede buluşmasını, gereğinde Kürt kartını oynayarak olanaksızlaştırıyor. AKP-MHP koalisyonu, Kürt seçmenin oylarını alamayan muhalefetin seçimlerde yenileceğini, muhalefet bloğunun dağılacağını biliyor. HDP'yi zayıflatıp, mümkünse yok edebilirse, köpeksiz köyde değneksiz dolaşabilecek.

Mesele şu ki muhalefet, -ama PKK'li terörist ilan edilme korkusundan, ama oy kaygısından, ama kendi içindeki şoven milliyetçi eğilimleri gözetmek için- zokayı yutuyor. HDP'nin muhalefete demokrasi için koşulsuz destek vereceği bilindiği halde bu desteği "istemez, eksik olsun" tavrıyla elinin tersiyle itiyor. İktidarın kurduğu tuzağa cumburlop atlıyor.

Bayanlar baylar, uyanın: Atı alan Üsküdar'ı geçmek üzere

Bugün HDP'ye sadece sözde değil fiilî destek sağlamak demokrasiyi ve rejimi korumakla eşanlamlıdır. Başta CHP, kendilerini muhalefette konumlandıran bütün siyasal partiler, tüm demokrasi güçleri HDP Genel Merkezi'nden başlayarak bütün HDP örgütlerini, mümkünse hep birlikte ziyaret etseler, kapısında açıklama yaparak dayanışmalarını dile getirseler bu ülkede tahminlerimizi aşan bir değişim olur.

Evet, böyle bir dayanışma belki kendilerine de saldırılmasına yol açar ama korkunun acele faydası yoktur. HDP'ye yapılanları sineye çekmek ya da birkaç açıklamayla geçiştirmek kendilerini korumayacaktır.

Böyle bir dayanışma acilen gerçekleştirilemezse atı alanlar çok yaklaştıkları Üsküdar'a yarın varmış olacaklardır. Üsküdar, laik demokratik cumhuriyet rejiminin sınırlarının sona erdiği antidemokratik otoriter tek adam rejiminin tamamlandığı noktanın sembolik adıdır.

Kimsenin tek başına kendini koruyamayacağı, kimsenin sessiz kalarak kendini kurtaramayacağı yerdeyiz. Demokrasiyi ve laik demokratik cumhuriyet rejimini kurtarmak, daha doğrusu yeniden kurmak için gerekli cesareti, özveriyi, dayanışmayı gösteremeyen, ama, fakat diyerek sessiz ve eylemsiz kalanlar yarın kendi bekâları için feryat edip dayanışmaya çağırdıklarında korkarım yardıma koşacak kimse kalmayacak.

Yazarın Diğer Yazıları

CHP, kuş mu deve mi olacağına karar veremezse…

Tek adam rejiminin yol açtığı toplumsal-siyasal çürümeyi engelleyecek, ortak vatanda hak, hukuk, adalet içinde ortak yaşamı sağlayıp ülkeyi yaşanabilir kılacak güçlü ve -sözde değil özde- demokratik bir muhalefete ihtiyaç var. Ana muhalefet partisinin kendini toparlaması ve demokratik güçleri kendi etrafında toplaması (6'lı Masa gibi değil, turnusol kağıdı Kürt meselesi olan gerçek demokratik güçler) bu yüzden önemli

Oy yüzdesiyle ölçülemeyecek kadın: Gültan Kışanak

Gültan Kışanak'ın, DEM Parti'nin Ankara Büyükşehir Belediyesi eşbaşkan adayı olduğu ilan edildiğinde, ne yalan söyleyim, içimde bir sızı duydum. mevcut Türkiye siyasetine birkaç beden bol geleceğini düşündüğüm için...

"Sayın Cumhurbaşkanımızın talimatı ve buyruğuyla…"

Her işin Sayın Cumhurbaşkanı'nın talimatıyla yapılması, kadim tarihimizden gelen devlet tapıncının (ve de korkusunun) biat  kültürüyle harmanlanması sonucunda Türkiye insanının genetik kodlarına işlemiş bir ruh hali.