05 Ağustos 2021

Utanmayı unutanlar cephesi

Vicdan köreltildi mi utanmaya da, kötülükle mücadeleye de gerek kalmaz.

Söylenmedik, yazılmadık ne kaldı!

Bilim insanlarının on yıllardır uyardıkları iklim felaketini artık gündelik yaşamımızda deneyimlediğimiz; yurdumuz dahil hassas iklim kuşağının cayır cayır yanmakta olduğu, IŞİD-Taliban benzeri Orta Çağ artığı yapıların yakın coğrafyamızı altüst ettiği, Türkiye’nin de dahli olan savaşların, yıkımın, açlığın, yoksulluğun, yoksunluğun kurbanı sığınmacıların, göçmenlerin akın akın sınırları zorladığı, yetmedi korona belasının hız kesmeden sürdüğü günümüzde, sözün de yazının da bittiği noktadayız.

Çözümsüzlük ve çaresizlik duygusu bir zamandır yazmamı engelliyor. Pislik çukurunda debelenirken yazsam neye yarayacak? Oturduğum yerde kahrolup ahkâm kesmek, ‘Köy yanıyor, deli kız saçını tarıyor’ gibi olmuyor mu?

Sonra içimi kemiren başka bir duygu; suskunluğun suçluluk duygusu. Suçluluk: çünkü insan yazdıkları kadar yazmadıklarından, yaptıkları kadar yapmadıklarından, söyledikleri kadar suskunluğundan da sorumludur. Vicdanım; yaz, söyle, suça ortak olmadığını haykır, ne kadar çok ses yükselirse koro o kadar güçlenir, diye dürtüyor beni. Ve oturdum, yazıyorum işte.

Utanma unutuldu mu her şey mubahtır

Uzun zamandır, “İktidarlar değişir, bir süre sonra siyaset normal mecrasında akmaya başlar, ekonomi bile bir ölçüde düzelir ama insan malzemesi çürüdü mü toplum bir daha iflah olmaz” deyip duruyorum. Bu ülkenin insan malzemesi iktidar tarafından adım adım, bile isteye çürütülüyor. Toplum vicdanını, masumiyetini, insanlık değerlerini, ar hayâ duygusunu yitiriyor. Erdoğan’ın damgasını taşıyan AKP iktidarında, Bahçeli’nin devlet komiserliğinde; talan, dolan, gasp, haksız kazanç, emek sömürüsü, avantacılık, zorla mala çökmek işini bilmek sayılır oldu. umpenlik, kaba kuvvet, kin, nefret, ayrımcılık, kadına şiddet yerli ve milli -ve de eril- iktidarın makbul değerleri haline geldi. Faşizan saldırganlık vatanseverlik, savaş ve kan bekanın garantisi olarak yutturuldu. Kimi siyasetçilerin kankası mafya babaları, eroin tüccarları, uluslararası suç şebekeleri reisleri, derin devleti ele geçirmiş karanlık kişiler, psikopat katiller rol modeli oldu. İktidara hakim olan zihniyet evrensel değerleri büyük bir beceriyle altüst etti.

Utanma kalkmışsa her şey mubahtır

Utanma duygusu kişinin -ve toplumların- vicdan muhasebesinin sonucudur. Kişi veya toplum edimini insani değerlerin, toplumsal ahlak normlarının kıstasına vurur. O değerleri kendisi ihlal etmişse veya başkaları tarafından gözleri önünde ihlal ediliyorsa vicdanı onu uyarır, utanması ve bir şeyler yapması gerektiğini hatırlatır.

Ancak insan, çıkarı ve hırsı uğruna vicdanının sesine kulak tıkayabilen bir yaratıktır. Vicdan susturuldu mu bir kez, utanç duygusu da kalmaz. Birey insan gibi, muktedirler, siyasiler, toplumlar, vicdan ve utanç yitimine her zaman türlü bahane bulurlar. Savaşların, saldırıların, işgallerin, soykırımın, tehcirin, etnik temizliğin, kadın cinayetlerinin, doğa katliamının, adaletsizliğin, ayrımcılığın, insani değerlerle çatışan ne kadar kötülük varsa hepsinin haklı(!) nedenleri vardır kendilerine göre. Bu nedenler, vicdan muhasebesinden kurtulmaya, vicdanı köreltmeye yarar. Vicdan köreltildi mi utanmaya da, kötülükle mücadeleye de gerek kalmaz.

Her gün onlarcasına şahit olduğumuz olaylar, davranışlar, sözler, tepkiler, bu toplumun en tepeden başlayarak sokaktaki sade vatandaşa kadar geniş bir kesiminin utanma duygusunu yitirdiğini gösteriyor. Utanmayı unutmuşsanız artık her şey mubahtır, hiçbir rezilliğe şaşmamak gerekir.

Utanma kalkınca yalan da sıradanlaşır

En tepelerdeki, en yetkili kişiler gözlerimizin içine baka baka yalan söylüyorlar (en son örneği vatanımızla birlikte yüreklerimizi de kavurup çölleştiren yangınlar). Delilli, ispatlı, şahitli ağır suçlar kovuşturmaya uğratılmadığı gibi failler saklanıyor, arkaları sıvazlanıyor, hatta siyasette yükseliyor. (Bkz. Mafya babasının ifşaatları karşısındaki işbirlikçi suskunluk). İktidarın kanatları altında devlet kesesini, dolayısıyla hepimizin cebini soyup soğana çevirenler büyük müteahhit, muteber iş adamı/kadını sayılıyor. Yargı, aldığı emir ve talimatlar doğrultusunda hukuk cinayetlerine imza atmaktan çekinmiyor. Bırakın siyasi etiği bireysel ahlak normlarına göre de, bir gün bile o mevkilerde kalmamaları gerekenler, pişkin pişkin sırıtarak gövde gösterisi yapıyorlar.

Öyle sözler, öyle davranışlar vardır ki, insan düşünse de yapmaya, söylemeye utanır. Utanır çünkü bunun ayıp olacağını, ahlaka, vicdana uymadığını düşünür ve kendisini gemlemeğe çalışır. Ama gördüğümüz o ki kimi irili ufaklı iktidar mensupları, bir kısım siyasiler, aynı menfaat ağı içindeki vurguncular, soyguncular, iktidar medyasında köşe tutmuş provokatörler, ülkeyi soyup soğana çevirenler, kötücüllükleri cehaletleriyle yarışan kadrolar utanmayı unutmuşlar.

Ne Cumhur İttifakı ne Millet İttifakı, ne sağ-sol, ne Türk-Kürt, ne Müslüman-laik, gelinen çözülme ve çöküş noktasında Türkiye’de en derin fay hattı iyilerle kötüler,  utanmayı unutmuşlarla vicdanı henüz tam kararmamış olanlar arasından geçiyor.

Tek bir kişinin keyfine terk edilmiş utanma özürlü bir siyasi düzende hak, hukuk, adalet, liyakat, şeffaflık, barış, kardeşlik, özgürlük ham hayaldir.Ve mesele; bu kişi gitsin şu kişi gelsin, tek adam olmasın çok adam olsundan ibaret değildir.

Covid-19’dan beter olan utanmazlık, vicdansızlık, haksızlık, adaletsizlik, açgözlülük virüsüne karşı aşı geliştirmek, insanın ve toplumun çürümesini durdurmak, çökmekte olan toplumu ayağa kaldırmak için seçim ittifaklarından, seçim hesaplarından çok daha fazlasına; topyekûn etik devrime ihtiyaç var.

O devrimin güçleri; gencecik militanlar, geleceğin umudu çocuklar, daha iyi bir dünya için çarpan yaşlı yürekler, yangınlara koşturanlar, doğa için, insan için, hayvan için, ayrımcılığa uğrayanlar, ezilenler, horlananlar için, savaşlardan kaçanlar için, göçmenler için çırpınan ‘iyiler cephesi’nin milyonları, çoktan hazırlar. İş ki kendilerini muhalefette görenler ayrım gözetmeden hepsini toplama, kucaklama, hepsinden öğrenme ve utanmayı unutmuşların karşısına hep birlikte dikilme cesaretini bir an önce göstersinler.

Bunu önce kendimizin, hepimizin anlaması sonra da siyasi muhalefete anlatmak, ön yargıları, dirençleri aşmak, güven ortamı yaratmak ve iyiler cephesinde buluşmayı sağlamak için ne yapmalıyız?

Mesele bu işte…

 

Yazarın Diğer Yazıları

1 Mayıs'ta Taksim'e çıkamamanın sorumlusu kim?

45 bin polisin işe koşulduğu bir ortamda, eski gücünde olmayan sendikal hareketin, uzun yıllardır pasifize edilmiş, aş-iş-ekmek derdindeki emekçi sınıfları Taksim'e çıkarmaya niyeti vardı, ama gücü yoktu

Istakoz, Maldivler, pahalı saat muhalefeti AKP'nin AK'lanmasına yeter mi?

AKP kendi içinde bir muhasebeye yönelmek istiyorsa 2002 AKP'sinden 2024 AKP'sine adım adım nasıl gelindiğini; ıstakozu, Maldivler'i bir yana bırakıp Reis'in metaformozu ve Beştepe zihniyeti üzerinden düşünmek zorunda

"Kobane düştü düşecek"ten Kobane Davası provokasyonuna

Başta CHP, demokratik muhalefet bu davaya sahip çıkmak zorundadır. Yargının ne ölçüde siyasallaştığını, sadece Beştepe'nin değil tarikatların, cemaatlerin elinde olduğunu herkesin bildiği Türkiye'de "Yargı kararıdır, ne yapalım," demek ipe un sermektir, tezgâhlanan provokasyona su taşımaktır