07 Ekim 2023

EŞİK'e ve kadınlara selam ve saygıyla: Yok hükmündeki Anayasa nasıl değiştirilir?

Kadınlar yeni anayasa konusunda muhalefeti uyarıyorlar. Kapını bile açma, tartışmaya, müzakereye girme, oltanın ucundaki yeme, sopanın ucundaki havuca kanma diyorlar. İktidara ise, yenisini yapmaya kalkışmadan önce mevcut Anayasa'nın hükümlerini uygula, Anayasa'yı tağir, tebdil, ilga suçu işleme diye sesleniyorlar

Olmayan bir şey, yok sayılan bir şey nasıl değiştirilir? İktidarın yeni anayasa hamlesiyle ilgili fikirleri, önerileri, tartışmaları izlerken bu soruyu soruyorum kendime.

Türkiye'nin bir anayasası var mı?

Beyaz kağıda siyah harflerle yazılmış bir metin var kuşkusuz, hatta Anayasa Mahkemesi bile var. 1982'de darbecilerin hazırlattığı bu askerî darbe anayasası o günden bugüne 19 kez değişikliğe uğramış, 124 maddesi değişmiş. Kısaca; yamalı bohçaya dönmüş 1982 anayasası, bunca değişiklik geçirmiş haliyle, -devleti bireye karşı değil bireyi devlete karşı korumakta, eşit yurttaşlık, azınlık hakları vb. konularında- yetersiz, eksik, kusurlu olsa da, hak ve özgürlükler açısından, en azından kağıt üzerinde, pek de geri sayılmaz. Hele de yaşadığımız bu hukuksuzluk, kanunsuzluk, baskı, sansür ortamında…

Ne var ki iktidar bu anayasayı tanımıyor, yok sayıyor, anayasal hakları çiğniyor, Anayasa'ya uymadığı gibi Anayasa Mahkemesi kararlarını da pervasızca ihlal ediyor. Devletin en tepesindekiler işlerine gelmediğinde Anayasa Mahkemesi kararlarını tanımadıklarını söyleyebiliyorlar. Anayasaya göre yerel yasaların üzerinde olan uluslararası sözleşme hükümlerine uymayacaklarını beyan edebiliyorlar. Cumhur İttifakı'nın gücünü derinlerde olan ortağı Bahçeli, hoşuna gitmeyen bir karardan sonra anayasal bir kurum olan Anayasa Mahkemesi'nin kapatılmasını talep edebiliyor. Özetle, sürekli olarak Anayasa'yı çiğniyorlar.

TCK'nın 146. Maddesi "Anayasayı tağir, tebdil ve ilga" suçunun cezasını ağırlaştırılmış müebbet hapis olarak belirlemiştir. Erdoğan-Bahçeli marifetiyle 2017 referandumunda "Tek Adam" rejimini başımıza bela eden değişikliklerden sonra bu suç, söz konusu değişikliklerin mimarları tarafından sürekli işleniyor.

Kestirmeden söyleyecek olursak; 1982 Anayasası askerî darbe anayasasıydı, hazırlandığını duyduğumuz yeni anayasa ise sivil darbenin anayasası. Anayasanın çeşitli maddeleriyle güven altına alınmış olan demokratik hak ve özgürlükleri, yurttaşın haklarını yok sayanlar, Anayasa'yı tanımayanlar, şimdi kendilerinin ve iktidarlarının devamını güvence altına alacak değişikliklerin peşindeler. (Erdoğan'ın 2028'de tekrar seçilebilmesini sağlayacak, 50+1 kuralını gevşetecek, zaten fiilen uygulanmayan kuvvetler ayrılığı ilkesini by-pass edecek değişiklikler.)

Çizgi: Tan Oral

Tarikat ve cemaatlerin taleplerini yansıtan bir anayasa mı?

Yeni Anayasa veya Sivil Anayasa tantanasının esas amacı bu olsa da, fırsat bu fırsat, aynı önemdeki bazı değişikliklerin gündeme geleceğinden kuşku yok. Zaten dillendirilmeye başlandı bile. Odağında kadın hakları, cinsiyet eşitliği, birey özgürlüğü olan, arkadan dolanma yöntemiyle laiklik ilkesini kemirmeye yönelik kimi maddelerin anayasa taslağına dahil edileceğini anlıyoruz. Taliban zihniyetli tarikat ve cemaatlerin talepleri doğrultusunda, özellikle aile kavramıyla oynanarak yapılacak bu değişiklikler iktidarın erkek egemen mutlakçı zihniyetinin anayasal tescili ve güvencesi olacak. Bununla da yetinmeyecek, Medenî Kanun'a da el atacaklar.

Bu noktada Kadın Hareketini, EŞİK'i selamlamanın zamanıdır. Ana muhalefetin kendi kendisini kemirdiği, muhalefet partilerinin tümünün başı koparılmış tavuk gibi debelendiği, kimilerinin muhalif görünüm altında iktidarla -dirsek temasından öte- dayanışma içinde olduğu, sivil toplumun yenilgi psikolojisine gömüldüğü, sindirildiği bu ortamda seslerini yükselten, meydanlara çıkan, uyaran, mücadele eden sadece kadınlar, özellikle de EŞİK platformunda bir araya gelmeyi başarmış kadınlar. Son olarak 3 Ekim'de Meclis'te seslerini duyurdular, daha da önemlisi farklı muhalefet partilerinden milletvekili kadınların birlik ve dayanışmasını mümkün ve de elzem olduğunu gösterdiler.

Kadınlar yeni anayasa konusunda muhalefeti uyarıyorlar. Kapını bile açma, tartışmaya, müzakereye girme, oltanın ucundaki yeme, sopanın ucundaki havuca kanma diyorlar. İktidara ise, yenisini yapmaya kalkışmadan önce mevcut Anayasa'nın hükümlerini uygula, Anayasa'yı tağir, tebdil, ilga suçu işleme diye sesleniyorlar.

Anayasa yapmaya hakkınız da, haddiniz de yok

AKP'nin, MHP'nin anayasa yapmaya hakları da, ehliyetleri de, hadleri de yoktur. Bunca anayasa uzmanının, hukuk profesörlerinin, duayen siyasetçilerin bu mealdeki son derece yetkin görüşleri varken anayasa konusunda bana söz düşmez ama bir yurttaş ve bir kadın olarak söylemeden geçemeyeceğim: Eğer muhalefet fire vermezse; oy hesaplarıyla, parsa toplama hayaliyle ülkeyi saran karanlığı biraz daha derinleştirme gafletine düşmezse, sivil darbe anayasasını geçiremezsiniz. Zihin dünyanıza hükmeden, biraz kazındı mı altından Taliban çıkan erkek tahakkümünün "yerli ve milli" babayasası kadınların EŞİK'ine takılınca fena tökezlersiniz.

Erkekleri bilmem ama bu ülkenin kadınları pes etmeyecek. Bu, kof bir ajitasyon cümlesi değil, gerçeğin hatırlatılması.

Oya Baydar kimdir?

Oya Baydar, subay bir baba (Ahmet Cevat Baydar) ve Cumhuriyet'in ilk öğretmenlerinden Behice Hanım'ın kızı olarak 3 Temmuz 1940'ta İstanbul / Kadıköy'de doğdu. Politik mücadele yıllarında içinde bulunduğu yapılara karşı da eleştirel bakışını esirgemeyen açık sözlü tavrıyla özgül bir etki yaratan; görüş, eleştiri ve önerileri her kesimde takip edilen yazar, Notre Dame de Sion Fransız Kız Lisesi'ni bitirdi.

Edebiyat hayatına esas itibarıyla 17 yaşında lise öğrencisiyken yazdığı ve Hürriyet gazetesinde tefrika edilen Umut Yolu adlı romanla atıldı. Françoise Sagan'ın Bonjour Tristesse romanından etkilenerek kaleme alınan bu roman, gazete tarafından ismi değiştirilerek Kalbimin Aradığı Erkek adıyla basıldı ve Baydar çok genç bir yazar olarak gazetedeki ilanlarda "Türkiye'nin Sagan'ı" olarak tanıtıldı. Baydar, gazete sayfalarında kalan bu romanını daha sonra kitap halinde yayınlamadı.

1960'ta lise son sınıftayken -kendisine okuldan atılma sıkıntısı da yaşatan- Allah Çocukları Unuttu romanını yayımladı. Baydar'ın ikinci romanı Savaş Çağı Umut Çağı (1963), ilk basımından yaklaşık 40 yıl sonra, 2010'da Savaş Çağı Umut Çağı: Bir Yirmi Yaş Güncesi adıyla yeniden yayımlandı.

Biri tefrika olarak Hürriyet gazetesi sayfalarında kalan, diğer ikisi ise kitap halinde basılan bu üç romanın ardından Oya Baydar, gazetecilik ve politik mücadele içinde geçen yaklaşık 30 yıl edebî eser kaleme almadı.

Hürriyet gazetesinde tefrika edilen romanından aldığı telif ücretiyle Paris'e gitti, orada sosyalist çevrelerle iletişime geçti. Paris'te kurduğu iletişimin etkisiyle sosyoloji okumaya kadar verdi.

1960'ta girdiği İstanbul Üniversitesi Sosyoloji Bölümü'nü 1964 yılında bitirdi. Aynı yıl sosyoloji bölümüne asistan olarak girdi ve "Türkiye'de İşçi Sınıfının Doğuşu" konulu doktora tezine başladı. Doktora tezinin Üniversite Profesörler Kurulu tarafından iki kez reddedilmesi üzerine, öğrenciler bu olayı protesto etmek için üniversiteyi işgal ettiler. Bu olay Türkiye'de ilk üniversite işgali eylemi oldu.

1966'da Türkiye İşçi Partisi'ne (TİP) üye oldu. Bir süre, ABD'de Columbia Üniversitesi'nde, sosyal bilimlerde istatistik yöntemleri konusunda çalıştı. 1969-70 arası Hacettepe Üniversitesi Sosyoloji Bölümü'nde asistanlık yaptı.

Toplumsal hareketliliğin yükseldiği, Türkiye'nin sosyalist düşünce ve örgütlenmeyle tanıştığı 1960'larda, edebiyatı tümüyle bırakıp toplumsal-siyasal yapı araştırmalarına yöneldi ve sosyalist hareket içinde aktif oldu. Sosyalist Parti İçin Teori ve Pratik (1970-71) dergisinin kurucuları arasında yer aldı.

12 Mart 1971 askeri darbesi sırasında Türkiye Öğretmenler Sendikası (TÖS) ile Türkiye İsçi Partisi (TİP) üyesi olduğu için tutuklandı ve üniversiteden çıkarıldı.

Bu dönemde Yeni Ortam ve Politika gazetelerinde köşe yazarlığı yaptı (1972-79). Eşi Aydın Engin ve Yusuf Ziya Bahadınlı ile birlikte İlke dergisini kurdu ve Türkiye Sosyalist İşçi Partisi'nin (TSİP) kuruluşuna katıldı.

Yazılarıyla ilgili olarak hakkında eski Türk Ceza Kanunu'nun 312, 142 ve 159. maddelerinden 30 dolayında dava açıldı. 12 Eylül 1980 askeri darbesi sırasında bulunduğu Almanya'dan Türkiye'ye dönemedi ve 12 yıl boyunca Almanya / Frankfurt'ta siyasi göçmen olarak yaşadı. Bu yıllarda Avrupa'nın çeşitli ülkelerinde, Sovyetler Birliği'nde, Moskova'da bulundu.

Baydar, sürgün yıllarının ardından 1992'de Türkiye'ye döndü. Tarih Vakfı ile Kültür Bakanlığı'nın ortak yayınları olan "İstanbul Ansiklopedisi"nde redaktör, "Türkiye Sendikacılık Ansiklopedisi"nde yayın yönetmeni olarak çalıştı.

Yeniden döndüğü edebiyatta ardı ardına yayımladığı öykü ve romanları ile çok sayıda ödül kazandı. Elveda Alyoşa ile 1991 Sait Faik Hikâye Armağanı'nı, Kedi Mektupları adlı kitabıyla 1993 Yunus Nadi Roman Ödülü'nü, Sıcak Külleri Kaldı romanıyla 2001 Orhan Kemal Roman Armağanı'nı, Erguvan Kapısı'yla 2004 Cevdet Kudret Edebiyat Ödülü'nü, Çöplüğün Generali romanıyla TÜYAP Kitap Fuarı'nda 2009 yılı Dünya gazetesi yılın telif kitabı ödülünü aldı.

İtalyan Carical Vakfı tarafından verilen "Akdeniz Kültürü Ödülü"ne 2011'de Hiçbir Yere Dönüş adlı romanıyla Oya Baydar layık görüldü.

Sıcak Külleri Kaldı romanı ile de 2016 yılının Fransa / Türkiye Edebiyat Ödülü'nün de sahibi oldu.

2001'de Türkiye Barış Girişimi'nin kurucusu ve sözcüsü olan yazar, aynı zamanda PEN Yazarlar Birliği üyesi.

Kitapları 23 dilde yayımlanan Oya Baydar, kuruluş günlerinden itibaren T24'te köşe yazıyor, İstanbul'da ve Marmara Adası'nda yazmayı sürdürüyor.

ESERLERİ

Roman

Allah Çocukları Unuttu (1960)
- Savaş Çağı Umut Çağı (1963)
- Kedi Mektupları (1997)
- Hiçbiryer'e Dönüş (1999)
- Sıcak Külleri Kaldı (2000)
- Erguvan Kapısı (2004)
- Kayıp Söz (2007)
- Çöplüğün Generali (2009)
- O Muhteşem Hayatınız (2012)
- Yolun Sonundaki Ev (2018)
- Köpekli Çocuklar Gecesi (2019)
- Yazarlarevi Cinayeti (2022)

Deneme

- Surönü Diyalogları (2016)

Öykü

- Elveda Alyoşa (1991)
- Madrid'te Ölmek
- Mırınalı Madride (2007)

Anlatı

- Bir Dönem İki Kadın: Birbirimizin Aynasında (Melek Ulagay ile, İstanbul 2011) Yetim Kalacak Küçük Şeyler (2014)
- Aşktan ve Devrimden Konuşuyorduk
- Oya Baydar ile Nehir Söyleşi (Ebru Çapa ile, 2018)
- 80 Yaş Zor Zamanlar Günlükleri (2021)

 

Yazarın Diğer Yazıları

1 Mayıs'ta Taksim'e çıkamamanın sorumlusu kim?

45 bin polisin işe koşulduğu bir ortamda, eski gücünde olmayan sendikal hareketin, uzun yıllardır pasifize edilmiş, aş-iş-ekmek derdindeki emekçi sınıfları Taksim'e çıkarmaya niyeti vardı, ama gücü yoktu

Istakoz, Maldivler, pahalı saat muhalefeti AKP'nin AK'lanmasına yeter mi?

AKP kendi içinde bir muhasebeye yönelmek istiyorsa 2002 AKP'sinden 2024 AKP'sine adım adım nasıl gelindiğini; ıstakozu, Maldivler'i bir yana bırakıp Reis'in metaformozu ve Beştepe zihniyeti üzerinden düşünmek zorunda

"Kobane düştü düşecek"ten Kobane Davası provokasyonuna

Başta CHP, demokratik muhalefet bu davaya sahip çıkmak zorundadır. Yargının ne ölçüde siyasallaştığını, sadece Beştepe'nin değil tarikatların, cemaatlerin elinde olduğunu herkesin bildiği Türkiye'de "Yargı kararıdır, ne yapalım," demek ipe un sermektir, tezgâhlanan provokasyona su taşımaktır