Vicdan sahibi kimsenin kabul edemeyeceği bir cinayet daha işlendi. On bir aylık bebeğiyle birlikte Yüksekova üssündeki astsubay eşini ziyarete giden Nurcan Karakaya yola döşenmiş mayının patlatılması sonucu, minicik oğluyla birlikte hayatını kaybetti. Cinayet PKK’ya atfedildi. Şu ana kadar bu örgütten ses çıkmadığına, en azından “Bizim kontrolümüzde olmayan gruplar” türünden bir açıklama gelmediğine göre olayın PKK işi olduğunu kabul etmek durumundayız. Kaldı ki, bu tür vakalarda/cinayetlerde dosyası epeyce kalabalık bir yapıdan söz ediyoruz.
Kitlelerin dikkatinin başka konulara dönmüş olduğu, iktidarın ise büyük sorunlarla boğuştuğu şu günlerde, tahriklerden doğan öfkesi cinnet sınırına dayanmış bu toplumda Kürtlerin yine birincil hedef haline getirilmeleri, içerde ve dışarda Kürt halkına karşı sürdürülen cihadın yeniden yükseltilmesi için bulunmaz bahane, bulunmaz fırsat. PKK (ya da kimlerse) devlete ve Soylu’gillere kan vermeyi sürdürüyor.
Bebeğiyle birlikte o genç kadın, size bana kapalı olan tehlikelerle dolu o yollarda yanında eskort, güvenlik, vb olmadan neden bırakıldı, eşine doğum gününde sürpriz yapabilmesi için neden bir helikopter tahsisinden bile kaçınıldı? Bu soruları unutmuyor ama şimdilik bir yana bırakıyorum.
Bu da Soylu’ya Allahın bir lutfu
15 Temmuz kanlı darbe girişimi Erdoğan için “Allahın lütfu”ydu. İki yılı aşkın süredir o bahaneyle hukuğun, adaletin, demokrasinin, halkın, hepimizin anasını ağlattılar. Bu son terör eylemi de Soylu için Allahın lütfu olmalı ki, aynen şöyle diyor: “Artık hiçbirisi ne bizim operasyonlarımıza laf söyleyebilirler, ne mahkemelerimize, yargılamalarımıza laf söyleyebilirler.”
Biraz zekâ, biraz izan olsa bu sözlerin; “Bizim yargımız, mahkemelerimiz, operasyonlarımız hukuksuzlukla malul ama kısasa kısas, cinayete karşı cinayet hukuku uyguluyoruz, anlayın ve susun” anlamına geldiğini kendisi de fark eder, İçişleri Bakanı olarak böyle bir ikrardan sakınırdı. Olayı her türlü hukuksuzluğu meşrulaştıracak bulunmaz bir fırsat olarak gördüğünün bundan açık ifadesi olamaz.
Meramımızı daha iyi anlatmak için bir an şöyle düşünelim: Diyelim ki suçlar artmış, cinayet işleniyor. Devletin; madem ki birileri suç işliyor, yargının, mahkemelerinin hukuksuzluklarına göz yumun, operasyonlarda, kararlarda hukuk dışına çıkabiliriz, ses etmeyin, aldırmayın” deme hakkı var mıdır?
Gerçi darbe bahanesiyle ilan edilen ve artık sürekli kılınan OHAL uygulamalarına bakılırsa hukuğun rafa kaldırıldığı bu keyfilik rejiminde Soylu ve benzerleri böyle bir hak var sanıyorlar ve bu hukuk dışı hakkı (!) fütursuzca kullanıyorlar. Yüksekova’daki vicdan sızlatan terör eylemi de bu zevata arayıp da bulamadıkları fırsatı veriyor hukuksuzluklarını ve zulümlerini aklamak için.
Erdoğan: “İdam yakındır” diyor
Aklımdaydı: Bu olay üzerine yine idam idam diye böğürecekler, diye düşünürken müjde Erdoğan’dan geldi. Gözünü ölüm, kan, idam bürümüş, psikopatik vak’a olan ortağı Bahçeli’den geri kalır mı? Fırsatı kaçırmıyor, “idam yakındır” diyor.
Bu konuda çok yazdım: Erdoğan- Bahçeli- Soylu zihniyetinin vicdan aşınmasına uğrattığı, kötücüllüğün kol gezdiği, ölüm, savaş ve kanın yüceltildiği bu ülkede idamın geri gelmesi bugünden hesaplanamayacak ahlâki ve siyasî çöküş yaratacaktır. İdama karşı çıkarken asıl sorun; Avrupa Birliği, Batı’nın tepkisi, ülkenin imajı falan değil devletin taammüden (bilerek ve tasarlayarak) işlediği cinayet olan (ve ispatlanmıştır ki suçu önlemekte hiçbir etkisi bulunmayan ) idamın yaratacağı toplumsal kirlenme, kitlelerin vahşileşmesi, insan hayatının değersizleşmesi, geri dönüşü olmayan bu cezanın – hele de yargı erkinin hâli hesaba katılacak olursa- yol açacağı korkunç sonuçlardır.
Cinayet kime yaradı?
Bir eylemin neye, kime yaradığı sorusu eylemin kendisi kadar önemlidir. PKK’nin bu satırlar yazıldığı ana kadar reddetmediği, açıklama yapmadığı bu son cinayet kime yaradı sizce? Kürt halkına mı, bölgede huzurun biraz olsun sağlanmasına mı, Kürt sorununun da çözüm anahtarı olan demokrasinin ilerletilmesine mi, keyfî ve hukuksuz tek adam rejiminin geriletilmesine mi?
Aksine; gözlerini idam sehpasına dikmiş, iktidarlarını idamla, korkuyla, zulümle perçinleyeceklerini sananlara, Türkiye’nin uygar ülkeler skalasında birkaç basamak aşağı inmesini önemsemeyenlere, kitleleri gaza getirip ilkelleştiren ve vahşileştirenlere yaradı. Adil yargı ve hukuk talep edenlere nanik yapmaya yaradı.
Operasyonlarda insan haklarının -hatta ölülerin haklarının bile- ihlâl edilmesinin meşru sayılıp yaygınlaşmasına, talimatla yönetilen yargının hukuk ayıplarının gerekçelendirilmesine, idam ayıbının yeniden gündeme girmesine yarayan bu terör saldırısının gerçek faillerinin ipleri sakın ceberrut derin devletin elinde olmasın!