20 Şubat 2024

Putin savaş ekonomisine güveniyor

Gelinen noktada bir yandan Ukrayna'nın Rusya'ya karşı direnme gücü, diğer yandan Batı'nın Ukrayna'ya verdiği desteği sürdürme niyeti ve gücü sorgulanırken Putin'in Mart'tan sonra atacağı adımlar daha da büyük önem kazanıyor

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin kendisi için tehdit olarak gördüğü muhaliflerini birer birer ortadan kaldırarak rakipsiz kalmayı başaran siyasi lider olarak kırılması zor bir rekora sahip. Rusya'da Mart ayında yapılacak olan başkanlık seçimi öncesinde Putin'in son kurbanı, geçen hafta kaldığı hapishanede öldürülen 47 yaşındaki rejim muhalifi Alexei Navalny oldu.

Yıllar önce Putin'in ajanları tarafından zehirlendikten sonra Almanya'da uzun bir tedavi görerek hayata dönebilen Navalny daha sonra Rusya'ya dönüp Putin yönetimine ağır eleştiriler yöneltmeye devam edince tekrar hapishaneye atılmış ve son olarak da Rusya'nın kuzeyindeki bir cezaevine sürülmüştü. Geçen hafta, yakınlarının kendisini cezaevinde ziyaret etmesinden birkaç gün sonra, "aniden fenalaşarak hayatını kaybettiği" açıklanan Navalny'nin ölümü Putin'in kindarlığının ve acımasızlığının yeni bir örneği olarak tarihe geçti.

Putin intikam peşinde

Sovyetler Birliği'nin çökmesi sonrasında Batı dünyasının geri plana itmek istediği Rusya'yı eski gücüne kavuşturmak vaadiyle yıllardır ülkeye hükmeden ve yalnızca kendisinin kazanabileceği seçimlerle ömür boyu iktidarda kalacağını düşünen Putin'in Mart ayında yapılacak seçimde bir rakibi var görünüyor ama bu rakibin gerçek bir rakip olup olmadığı ve kampanyada etkili olması halinde başına neler geleceği bilinmiyor.

Putin'in Ukrayna'ya karşı savaş açarak bu savaşı kısa sürede bir zafere dönüştürme projesi umduğu gibi gelişmedi, Ukrayna Putin'ın beklemediği bir mukavemet gösterdi, NATO üyesi ülkelerin beklenmeyen boyuttaki desteği de Rusya'nın işini zorlaştırdı. Savaşın uzayıp gitmesi Rusya'nın beklediğinin çok üstünde asker, silah ve malzeme kaybına uğramasına yol açtı. Ukrayna'ya askeri destek veren Batı ülkelerinin Rusya'ya karşı kapsamlı bir finansal yaptırım ve ekonomik ambargo uygulama girişimi de Putin'in işini bir ölçüde zorlaştırdı.

Putin'in kozu Askeri Keynesyanizm

Ancak Ukrayna'ya destek veren ülkelerin Rusya'ya karşı uyguladıkları yaptırımların ve kısıtlamaların etkisi umulanın altında kaldı. Putin ekonominin önceliklerini değiştirerek ve devletin gücünü kullanarak Rusya'yı bir tür savaş ekonomisine geçirdi. Financial Times gazetesine göre Putin, Askeri Keynesyen bir anlayışla Rusya'nın üretim yapısını değiştirdi, Ukrayna cephesinde kaybedilen tankların ve silahların üretimine öncelik verilerek ekonominin hızla daralması ve GSYH'nın küçülmesi önlendi. Bir tahmine göre sanayide 500 bin yeni iş yaratıldı. Rusya'nın savaşta kullandığı toplam personelin sayısının ise 790 bin dolayında olduğu belirtiliyor.

Kritik döneme mi giriliyor?

Şimdi gelinen noktada bir yandan Ukrayna'nın Rusya'ya karşı direnme gücü, diğer yandan Batı'nın Ukrayna'ya verdiği desteği sürdürme niyeti ve gücü sorgulanırken Putin'in Mart'tan sonra atacağı adımlar daha da büyük önem kazanıyor. Putin'in yeniden seçilmenin sağladığı rahatlıkla savaş ekonomisinin ömrünü uzatarak yola devam etmek istemesi halinde bunun nelere yol açacağını düşünmek bile ürpertici olabilir.

Osman Ulagay kimdir?

Osman Ulagay, İstanbul'da sanayici bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Robert Kolej Lisesi'ni ve daha sonra Boğaziçi Üniversitesi'ne dönüşen Robert Kolej Yüksek Okulu'nun ekonomi bölümünü bitirdi.

İngiltere'de, Manchester Üniversitesi'nde "Kemalizm ve Ulusal Kalkınma" konulu tez çalışmasıyla siyasal bilimler dalında master derecesini aldı. İngiltere'de bulunduğu dönemde Cumhuriyet gazetesine gönderdiği "İngiltere Mektupları" ile gazeteciliğe ilk adımını atan Ulagay, Türkiye'ye döndüğünde Cumhuriyet gazetesiyle ilişkisini sürdürdü. 1981'de Ekonomi Servisi Şefi olarak Cumhuriyet'te çalışmaya başladı, ekonomi sayfasını yönetmenin yanı sıra, haftalık söyleşilerle ve köşe yazılarıyla ekonomi gazeteciliğinin gelişme sürecine katkıda bulundu.

1992 yılında Cumhuriyet'ten ayrıldıktan sonra köşe yazarı olarak Sabah gazetesine geçti. Köşe yazarlığını 1993'ten itibaren Milliyet gazetesinde sürdürdü.

2013 yılında Dünya gazetesinde ekonomi yazılarına başladı. Bir dönem T24'te de yazdıktan sonra Mayıs 2016'da, 24 yıl aradan sonra Cumhuriyet gazetesine döndü, ancak kısa bir süre sonra ayrıldı. Bu süreçte Dünya gazetesindeki yazılarına devam etti.

Osman Ulagay, gazete yazılarının yanı sıra çok sayıda kitap çalışmasına imza attı. "Küreselleşme Korkusu ve 2001 Krizi" adlı kitabıyla 2001 yılında Sedat Simavi Gazetecilik Ödülü'nü kazandı.

Kitapları

- Küreselleşme Korkusu ve 2001 Krizi

24 Ocak Deneyimi Üzerine

Özal Ekonomisinde Paramız Pul Olurken Kim Kazandı Kim Kaybetti?

Özal'ı Aşmak İçin

Enflasyonu Aşmak İçin

- Krize Adım Adım / Günah Sayılan Kehanet

Aklınla Uçur Beni

Küreselleşme Korkusu

Quo Vadis? Küreselleşmenin İki Yüzü

- Küresel Çöküş ve Kapitalizmin Geleceği

- Hedefteki Amerika / 11 Eylül Şoku

Tepki Cephesi / Piyasa İmparatorluğuna Karşı AB-Türkiye Yol Ayrımı

AKP Gerçeği ve Laik Darbe Fiyaskosu

- Türkiye Eskisi Gibi Olmayacak

Türkiye Kime Kalacak / Başbakan'ın Yazdırdığı Kitap

- Dünya Trump'a mı Kalacak?

 

Yazarın Diğer Yazıları

AKP'nin ve Erdoğan'ın geleceği tartışılıyor

Bu gidişatın AKP'nin hatta bir sonraki aşamada Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın siyasi geleceğine gölge düşürecek boyutlar kazanmasından endişe duyanlar arasında Erdoğan'ın yakınındaki kimselerin de bulunduğu ve rahatsız olmaya başladığı söyleniyor

AKP yandaşlar cennetinde "normalleşme" korkusu

Yandaşlar cennetinin nimetlerinden yararlanmış olanların "normalleşmeyi" önlemek için her şeyi göze almaları beklenebilir. Destekledikleri parti yani AKP, iktidarı ele geçirince devletin sahip olduğu olanaklardan yararlanarak kur garantili ihaleleri kapmaya, ormanları ve değerli arsaları ele geçirip malikanelere çevirerek sınıf atlamaya alışan büyük taahhüt ve inşaat şirketlerinden söz ediyorum. İktidarın ve yandaşlarının "normalleşme"ye hiç sıcak bakmamaları da gayet doğal bu nedenle

Sen ne efsunkâr imişsin ey demokrasi

Galiba küreselleşmenin ve dijital devrimin dönüştürdüğü bir dünyada çoğulcu demokrasinin de ciddi bir dönüşüme ihtiyacı var. Bunu erken kavrayan ülkeler ve liderler geleceğe damga vurabilir belki de

"
"