09 Ocak 2024

İsrail'in vahşi saldırısı bize ne anlatıyor?

Hamas'ın İsrail'e saldırısından bu yana yaşananlar Netanyahu'nun iktidarda kalabilmek için her şeyi göze aldığını gösteriyor

Geçen yıl 14 Mart 2023 günü Nasıl bir EKONOMİ gazetesinde yayımlanan yazım şöyle başlıyordu: "İsrail'de siyasi yelpazenin en sağındaki faşist ve ortodoks partilerle ittifak kurarak yeniden başbakan olmayı başaran Binyamin Netanyahu'nun İsrail demokrasisinin temel direği olan bağımsız yargının yetkilerini budamak istemesi ülkeyi ayağa kaldırdı. Toplumun en gerici ve milliyetçi kesimini temsil eden partilerin desteğini alan Netanyahu'nun liberal demokrasinin kurumlarını etkisiz hale getirerek bir "Tek Adam" rejimi kurmak istemesi demokrasiyi savunan güçleri sokağa döktü."

Geçen yıl ben bu satırları yazarken İsrail devletinin kuruluşunda önemli rol oynamış olan çeşitli mesleklere mensup, yüksek eğitimli orta sınıf mensupları ve aydınların yanısıra emekli askerler ve iş dünyasının önemli isimleri de bu protesto gösterilerine yakın ilgi gösterdiğini de vurgulamıştım. Ünlü tarihçi Yuval Noah Harari de, hükümetin geri adım atmaması halinde yıllardır yaşadığı İsrail'i terk ederek demokrasinin saygı gördüğü bir ülkeye taşınacağını açıklamıştı o günlerde.

İsrail İş dünyası yargının bağımsızlığını savunuyordu

Son 15 yılda bölgesindeki en dinamik ekonomiyi kurmuş olan İsrail'de demokrasiyi ve yargının bağımsızlığını savunan iş dünyası da Netanyahu hükümetine karşı tutumunu sürdürmeye kararlı görünüyordu. İş insanları, birbirine düşman gruplar yaratarak ülkeyi bölmeye çalışan gerici hükümetin İsrail'in ve bölgenin geleceğini tehdit ettiğini öne sürerek Netanyahu'ya karşı çıkıyor ve yargı bağımsızlığının mutlaka korunması gerektiğini vurguluyordu.

İsrail'de "Tek Adam"rejimi kurmak isteyen Netanyahu'nun kabinesinde daha önce rüşvet verme, evrakta sahtecilik yapma, vergi kaçırma gibi adi suçlar nedeniyle hüküm giymiş kişilerin yer alması da iş dünyasının tepkisini çekiyordu.

Geçen yıl İsrail'de iş dünyasının yanı sıra ekonomi bürokrasisi de hükümetin tasarladığı "yargı reformu"nun ekonomi için vahim sonuçlara yol açabileceğini belirtiyordu. İsrail'in önde gelen 300 ekonomisti ile 50 önemli yabancı ekonomistten oluşan grubun da "yargı reformu"nun gerçekleşmesi halinde İsrail'de yalnızca demokrasinin değil İsrail ekonomisinin de büyük darbe yiyeceğini vurguladığı belirtiliyordu.

İsrail örneği bize ne anlatıyor?

Geçen yıl İsrail hakkındaki yazımı şöyle bitirmişim: "Netanyahu hükümetinin iktidarda kalmasının bölgemizde yeni sorunlara yol açması da kaçınılmaz görünüyor ama ben bu konulara girmeyeceğim çünkü bu yazıyı İsrail'deki demokrasiyi koruma refleksi ile Türkiye'deki durumu karşılaştırmak için yazdım. Türkiye'deki 'Tek Adam' rejimi de 'yargı reformu' yapıyorum diye hukuk devletini kuşa çevirmedi mi? Suçlular affedilirken suçsuz insanlar suç icat edilerek hapse atılmadı mı? Ekonominin kanseri olan enflasyon, faizler baskılanarak azdırılmadı mı? Demokrasiyi savunmak suç sayılmadı mı? Ve bütün bunlar yaşanırken toplum buna nasıl tepki verdi? Demokrasi elden gidiyor diye iş dünyasının da katıldığı büyük protesto gösterileri yapıldı mı? İş dünyası enflasyon tırmanırken güçlü bir tepki verdi mi? Yoksa küçük dükkan sahibinden büyük iş sahiplerine kadar herkes sattığı ürüne zam yaparak günü kurtarma telaşına mı düştü? Türkiye seçime giderken bu tür sorulara cevap aramanın da zamanı gelmedi mi acaba?"

İsrail örneği tüyler ürpertiyor

Hamas'ın İsrail'e saldırısından bu yana yaşananlar Netanyahu'nun iktidarda kalabilmek için her şeyi göze aldığını gösteriyor. Benim yaşadığım dönemin, yani son 80 yılın en vahşi soykırımı yapıldı Gazze'de ve civarında ve sözde "uygar" dünya buna seyirci kaldı.

Son gelen haberler İsrail'de Netanyahu'ya karşı protesto gösterilerinin başladığını ve iktidar değişikliği talebinin yükseldiğini gösteriyor. Bu arada Netanyahu'nun pervasız tutumunun Orta Doğu'da çok daha geniş kapsamlı bir savaşı tetiklemesi olasılığı da giderek artıyor.

Bu yaşta bunları yazmak zorunda kaldığım için geleceğe umutla bakamıyorum ne yazık ki.

Osman Ulagay kimdir?

Osman Ulagay, İstanbul'da sanayici bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Robert Kolej Lisesi'ni ve daha sonra Boğaziçi Üniversitesi'ne dönüşen Robert Kolej Yüksek Okulu'nun ekonomi bölümünü bitirdi.

İngiltere'de, Manchester Üniversitesi'nde "Kemalizm ve Ulusal Kalkınma" konulu tez çalışmasıyla siyasal bilimler dalında master derecesini aldı. İngiltere'de bulunduğu dönemde Cumhuriyet gazetesine gönderdiği "İngiltere Mektupları" ile gazeteciliğe ilk adımını atan Ulagay, Türkiye'ye döndüğünde Cumhuriyet gazetesiyle ilişkisini sürdürdü. 1981'de Ekonomi Servisi Şefi olarak Cumhuriyet'te çalışmaya başladı, ekonomi sayfasını yönetmenin yanı sıra, haftalık söyleşilerle ve köşe yazılarıyla ekonomi gazeteciliğinin gelişme sürecine katkıda bulundu.

1992 yılında Cumhuriyet'ten ayrıldıktan sonra köşe yazarı olarak Sabah gazetesine geçti. Köşe yazarlığını 1993'ten itibaren Milliyet gazetesinde sürdürdü.

2013 yılında Dünya gazetesinde ekonomi yazılarına başladı. Bir dönem T24'te de yazdıktan sonra Mayıs 2016'da, 24 yıl aradan sonra Cumhuriyet gazetesine döndü, ancak kısa bir süre sonra ayrıldı. Bu süreçte Dünya gazetesindeki yazılarına devam etti.

Osman Ulagay, gazete yazılarının yanı sıra çok sayıda kitap çalışmasına imza attı. "Küreselleşme Korkusu ve 2001 Krizi" adlı kitabıyla 2001 yılında Sedat Simavi Gazetecilik Ödülü'nü kazandı.

Kitapları

- Küreselleşme Korkusu ve 2001 Krizi

24 Ocak Deneyimi Üzerine

Özal Ekonomisinde Paramız Pul Olurken Kim Kazandı Kim Kaybetti?

Özal'ı Aşmak İçin

Enflasyonu Aşmak İçin

- Krize Adım Adım / Günah Sayılan Kehanet

Aklınla Uçur Beni

Küreselleşme Korkusu

Quo Vadis? Küreselleşmenin İki Yüzü

- Küresel Çöküş ve Kapitalizmin Geleceği

- Hedefteki Amerika / 11 Eylül Şoku

Tepki Cephesi / Piyasa İmparatorluğuna Karşı AB-Türkiye Yol Ayrımı

AKP Gerçeği ve Laik Darbe Fiyaskosu

- Türkiye Eskisi Gibi Olmayacak

Türkiye Kime Kalacak / Başbakan'ın Yazdırdığı Kitap

- Dünya Trump'a mı Kalacak?

 

Yazarın Diğer Yazıları

AKP'nin ve Erdoğan'ın geleceği tartışılıyor

Bu gidişatın AKP'nin hatta bir sonraki aşamada Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın siyasi geleceğine gölge düşürecek boyutlar kazanmasından endişe duyanlar arasında Erdoğan'ın yakınındaki kimselerin de bulunduğu ve rahatsız olmaya başladığı söyleniyor

AKP yandaşlar cennetinde "normalleşme" korkusu

Yandaşlar cennetinin nimetlerinden yararlanmış olanların "normalleşmeyi" önlemek için her şeyi göze almaları beklenebilir. Destekledikleri parti yani AKP, iktidarı ele geçirince devletin sahip olduğu olanaklardan yararlanarak kur garantili ihaleleri kapmaya, ormanları ve değerli arsaları ele geçirip malikanelere çevirerek sınıf atlamaya alışan büyük taahhüt ve inşaat şirketlerinden söz ediyorum. İktidarın ve yandaşlarının "normalleşme"ye hiç sıcak bakmamaları da gayet doğal bu nedenle

Sen ne efsunkâr imişsin ey demokrasi

Galiba küreselleşmenin ve dijital devrimin dönüştürdüğü bir dünyada çoğulcu demokrasinin de ciddi bir dönüşüme ihtiyacı var. Bunu erken kavrayan ülkeler ve liderler geleceğe damga vurabilir belki de

"
"