21 Şubat 2023

İnsanlığın zor zamanı ve yapay zekâ

Bir Chatbot yaratığı olan Sydney'in gazeteciye aşkını ilan etmesi seksi bir konu ama bu uygulamanın insanlığa yapacağı katkı konusunda haklı kuşkular var bence

Türkiye'yi yasa boğan deprem felaketi insanlığın nerede başlayıp nerede bittiğini bir kez daha hatırlattı hepimize. Toplumun farklı kesimlerinden insanlar felaketzedelere destek olmak ve yardım elini uzatmak için yoğun bir çaba içine girdi. Değerli deprem uzmanlarımızın yıllardan beri yapmış olduğu uyarıları dikkate almayarak bu felakete ortam hazırlayanların ise bu çabaları bile kösteklediği görüldü. Utançtan insan içine çıkmaması gereken sorumlular, kendi ihmallerinin hesabını vermek yerine yeni suçlular yaratma hevesine kapıldı. Bu ülkeyi 20 yıldan beri sorumsuzca yönetenlerin ve sadık kapıkullarının, bu gerçeği yüzlerine vuranlara "Her söyleneni not ediyoruz, zamanı gelince herkesten hesap soracağız" uyarısında bulunmaları insanlığın neresinde durduklarını da bir kez daha hatırlatmış oldu bize.

İnsanlık nasıl geldi bu noktaya?

İnsanlık nerden nereye geldi son çeyrek yüzyılda? Ne yazık ki insanlığın bugün gelmiş olduğu nokta hiç parlak değil. Soğuk Savaş'ın bitiminden 2000'li yıllara kadar süren dönemde küreselleşmenin altın çağı yaşanırken, ABD'yi adeta 8 şiddetinde bir deprem gibi sarsan 11 Eylül saldırısıyla birlikte tren raydan çıktı ve sorunlar birbirini izlemeye başladı. 2007'de ABD'de başlayan büyük finansal kriz Avrupa ve Amerika'yı sarstı. Başta Çin olmak üzere Doğu dünyası gelişmesini sürdürürken Batı toplumlarında geniş kesimin durumu bozuldu, dijital teknolojinin kaymağını yiyen dev teknoloji şirketleri dünyanın yeni kazananları haline geldiler. Mobil telefon devrimi ise dünyadaki hemen herkesin yaşamını değiştiren, demokrasinin kapsama alanını genişleten ama kalitesini bozan bir süreci başlattı. 'Tek adam' rejimleri bu ortamda gelişti. Teknoloji şirketleri dünyaya hükmederken birçok ülkede eşitsizlik artmaya devam ediyor. Küresel iklim değişikliğini de hesaba katarsak insanlığın durumunun hiç de parlak olmadığını söyleyebiliriz.

Yapay zekânın son harikası

İnsanlığın karşı karşıya bulunduğu tehditleri sayarken, kimilerinin teknolojinin son harikası olarak dilinden düşürmediği yapay zekâ uygulaması, ChatGPT'den de söz etmek gerekiyor. Ben ilk kez New York Times'ın 25 yıllık köşe yazarı Frank Bruni'nin "Chat GPT beni işimden mi edecek" başlıklı yazısını okuyunca haberdar oldum teknolojinin bu son icadından. Yapay zekâ ile donanmış olan ChatGPT herhangi bir konuda, tanımlanmış olan bir çerçevede, istediğiniz boyutta bir metni çok kısa bir sürede üretebiliyordu. Bu uygulamanın okul ödevlerinde kullanılması da mümkündü.

Haber bomba etkisi yaptı ve bu gelişmeyi artılarıyla ve eksileriyle ortaya koyan bir sürü makale yayımlandı İngilizce gazete ve dergilerde. Kimileri olumlu karşıladı bu yeni yapay zekâ harikasını, kimileri de ChatGPT'nin demokrasi için ciddi bir tehdit olabileceğini vurguladı. ChatGPT'nin çok daha geniş bir alanda, örneğin iş başvurularının değerlendirilmesinde de insan unsurunun yerini alabileceği anlaşıldı.

Bu tartışmalar ChatGPT uygulamasıyla Sydney adını verdiği sanal muhatabıyla yazışan Kevin Roose adlı New York Times yazarının, Sydney'in kendisine aşk ilan ettiğini açıklamasıyla yeni bir boyut kazandı. Ayrıntıları T24'te de yayımlanan bu açıklamanın tartışmaya seksi bir boyut kazandırması ve yeni tartışma pencereleri açması kaçınılmazdı.

İnsana gerek kalacak mı?

Microsoft'un yan kuruluşu OpenAI'nin icadı olan ChatGPT'nin olası etkileri yaygın biçimde tartışılıyor çeşitli çevrelerde ve farklı yorumlar yapılıyor. Örneğin eğitim sisteminde köklü bir anlayış değişimine ve farklı uygulamalara yol açabileceği çok konuşuluyor Anglosakson dünyasında.

Yapılan değerlendirmeler içinde benim daha önemli bulduklarım bu uygulamanın doğurabileceği sakıncalara dikkat çekenler. Bu uygulamanın, insanla insan icadı olan makineler arasındaki rekabette makinenin ağır basmaya başladığı ortamda dengeyi daha da fazla bozabileceği ve insanın marjinalleşmesinin yarattığı sorunları daha da büyütebileceği kaygısını paylaşıyorum.

Başta ABD olmak üzere yıllardır demokrasiyle yönetilen birçok ülkede, toplumun önemli bir kesiminin son dönemde iş güvencesini kaybederek kendisini dışlanmış hissettiğini ve Trump gibi popülist liderlerin peşine takıldığını görüyoruz. İnsanı gereksiz hale getiren yeni teknoloji icatlarının ilk fikri iyi yetişmiş genç girişimcilerden çıksa bile yakın takipte olan Microsoft, Facebook, Apple, Amazon gibi dev firmalar bunları derhal kendi çatısı altına alıyor ve rekabeti sınırlayan uygulamalara yönelerek tekelci konuma gelebiliyor.

"Chat GPT bullshit saçacak"

ChatGPT uygulamasının sakıncalarını vurgulayan yazılar içinde tanınmış İngiliz ekonomist Diane Coyle'un tekelleşmenin sakıncalarına dikkat çeken Project Syndicate'deki yazısı önemliydi.

İş dünyasını ilgilendiren kitaplarıyla da dikkat çeken Financial Times yazarı Tim Hardford ise Chatbot uygulamasının gerçeklerden tamamen kopuk metinler üreterek etrafa "bullshit" yani saçmalık (kelime anlamıyla boğa boku) saçacağını iddia ediyor 10 Ekim'de yayımlanan yazısında.

Daron Acemoğlu ve Simon Johnson da 6 Şubat'ta Project Syndicate'de yayımlanan "Chat GPT'de yanlış olan nedir" başlıklı makalelerinde bu uygulamanın makinelerin insanları kovma sürecine hız kazandırarak toplumsal tepkileri daha da artıracağını ileri sürüyorlar.

Bir Chatbot yaratığı olan Sydney'in gazeteciye aşkını ilan etmesi seksi bir konu ama bu uygulamanın insanlığa yapacağı katkı konusunda haklı kuşkular var bence.

Osman Ulagay kimdir?

Osman Ulagay, İstanbul'da sanayici bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Robert Kolej Lisesi'ni ve daha sonra Boğaziçi Üniversitesi'ne dönüşen Robert Kolej Yüksek Okulu'nun ekonomi bölümünü bitirdi.

İngiltere'de, Manchester Üniversitesi'nde "Kemalizm ve Ulusal Kalkınma" konulu tez çalışmasıyla siyasal bilimler dalında master derecesini aldı. İngiltere'de bulunduğu dönemde Cumhuriyet gazetesine gönderdiği "İngiltere Mektupları" ile gazeteciliğe ilk adımını atan Ulagay, Türkiye'ye döndüğünde Cumhuriyet gazetesiyle ilişkisini sürdürdü. 1981'de Ekonomi Servisi Şefi olarak Cumhuriyet'te çalışmaya başladı, ekonomi sayfasını yönetmenin yanı sıra, haftalık söyleşilerle ve köşe yazılarıyla ekonomi gazeteciliğinin gelişme sürecine katkıda bulundu.

1992 yılında Cumhuriyet'ten ayrıldıktan sonra köşe yazarı olarak Sabah gazetesine geçti. Köşe yazarlığını 1993'ten itibaren Milliyet gazetesinde sürdürdü.

2013 yılında Dünya gazetesinde ekonomi yazılarına başladı. Bir dönem T24'te de yazdıktan sonra Mayıs 2016'da, 24 yıl aradan sonra Cumhuriyet gazetesine döndü, ancak kısa bir süre sonra ayrıldı. Bu süreçte Dünya gazetesindeki yazılarına devam etti.

Osman Ulagay, gazete yazılarının yanı sıra çok sayıda kitap çalışmasına imza attı. "Küreselleşme Korkusu ve 2001 Krizi" adlı kitabıyla 2001 yılında Sedat Simavi Gazetecilik Ödülü'nü kazandı.

Kitapları

- Küreselleşme Korkusu ve 2001 Krizi

24 Ocak Deneyimi Üzerine

Özal Ekonomisinde Paramız Pul Olurken Kim Kazandı Kim Kaybetti?

Özal'ı Aşmak İçin

Enflasyonu Aşmak İçin

- Krize Adım Adım / Günah Sayılan Kehanet

Aklınla Uçur Beni

Küreselleşme Korkusu

Quo Vadis? Küreselleşmenin İki Yüzü

- Küresel Çöküş ve Kapitalizmin Geleceği

- Hedefteki Amerika / 11 Eylül Şoku

Tepki Cephesi / Piyasa İmparatorluğuna Karşı AB-Türkiye Yol Ayrımı

AKP Gerçeği ve Laik Darbe Fiyaskosu

- Türkiye Eskisi Gibi Olmayacak

Türkiye Kime Kalacak / Başbakan'ın Yazdırdığı Kitap

- Dünya Trump'a mı Kalacak?

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

AKP'nin ve Erdoğan'ın geleceği tartışılıyor

Bu gidişatın AKP'nin hatta bir sonraki aşamada Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın siyasi geleceğine gölge düşürecek boyutlar kazanmasından endişe duyanlar arasında Erdoğan'ın yakınındaki kimselerin de bulunduğu ve rahatsız olmaya başladığı söyleniyor

AKP yandaşlar cennetinde "normalleşme" korkusu

Yandaşlar cennetinin nimetlerinden yararlanmış olanların "normalleşmeyi" önlemek için her şeyi göze almaları beklenebilir. Destekledikleri parti yani AKP, iktidarı ele geçirince devletin sahip olduğu olanaklardan yararlanarak kur garantili ihaleleri kapmaya, ormanları ve değerli arsaları ele geçirip malikanelere çevirerek sınıf atlamaya alışan büyük taahhüt ve inşaat şirketlerinden söz ediyorum. İktidarın ve yandaşlarının "normalleşme"ye hiç sıcak bakmamaları da gayet doğal bu nedenle

Sen ne efsunkâr imişsin ey demokrasi

Galiba küreselleşmenin ve dijital devrimin dönüştürdüğü bir dünyada çoğulcu demokrasinin de ciddi bir dönüşüme ihtiyacı var. Bunu erken kavrayan ülkeler ve liderler geleceğe damga vurabilir belki de

"
"