04 Nisan 2023

Dünya ekonomisinde alarm, Türkiye'de "ekonomedi"

14 Mayıs seçimi sonrasında ortaya çıkacak olan tablo, Türkiye ekonomisinin geleceğini belirleme açısından da büyük önem taşıyor

Türkiye ekonomisine yön verme iddiasında olan zevatın 2017 yılından bu yana attığı adımları, icat ettiği sözde modelleri ve yaptığı uygulamaları ifade etmek için "ekonomedi" diye bir sözcük icat etmek zorunda kaldım bu yazının başlığını oluştururken.
Dünya Bankası geçen hafta yayınladığı kitap boyutundaki kapsamlı çalışmada, dünya ekonomisinin büyüme hızındaki gerilemenin 2020’lerin devamında da etkili olacağı alarmını veriyor ama şu anda ülkemizdeki çoğu kimse Türkiye ekonomisinin seçim sürecini nasıl atlatacağını ve seçim sonrasında neler olacağını merak ediyor haklı olarak. Ekonomimizi büyük bir çıkmazın içine sürüklemiş olan bugünkü yönetim tarzını nitelemek için "ekonomedi"den daha uygun bir deyim bulamadım ne yazık ki.

2017'den bugüne nasıl geldik?

Cumhurbaşkanı Erdoğan, ekonomiyi siyasetin bir aracı olarak kullanmaya çok önceden başlamıştı ama 2017 yılından itibaren farklı bir boyut kazandı bu uygulama. "Ekonomist" olduğunu iddia eden Sayın Erdoğan gerekli tasarrufu ve kaynağı yaratmadan ekonomiyi hızlı büyüterek yandaş kesime iş alanı yaratma yolunu seçti 2017’de. Bunun müjdesini 2017 yılının Kasım ayında, o dönemde ekonomi bakanı olan Nihat Zeybekçi verdi. Devlet bankaları devreye sokularak bir kredi bolluğu yaratıldı ve ekonominin canlanması sağlandı.

Türkiye bu parlak buluş sayesinde bir kez daha azgın enflasyon sürecine sürüklendi. Ben 2017 yılının Kasım ayından itibaren Dünya gazetesindeki haftalık köşemde 100’den fazla köşe yazısı yazdım enflasyonla hızlı büyümenin bir ekonomi için intihar anlamına geldiğini anlatmak için ama hiçbiri işe yaramadı tabii.

Sayın Erdoğan’a göre ekonomide büyüme hızlanırken yıllık enflasyon da %5’e inecekti ama bu ham hayal tabii ki gerçekleşmedi, Türkiye bu parlak buluş sayesinde bir kez daha azgın enflasyon sürecine sürüklendi, yıllık enflasyon %85’e tırmandı,Türk lirası ABD dolarına karşı en fazla değer kaybeden üç para birimi arasına girdi. Türkiye’deki ekonomi yönetimi ise en kötüler sıralamasında Arjantin’le yarışıyor. Uluslararası finans dünyasında bu damgayı yemiş olan bir ekonomi yönetiminin her türlü şoka hazır olması gerekiyor.

Seçim sonucu belirleyici olabilir

14 Mayıs seçimi sonrasında ortaya çıkacak olan tablo, Türkiye ekonomisinin geleceğini belirleme açısından da büyük önem taşıyor. Türkiye ekonomisini ve özellikle devleti iflasın eşiğine getirmiş olan bugünkü yönetimin iktidarda kalması halinde durumu kurtarmak için uydurmasyon modelini terkedip ortodoks politikalara yöneleceğini açıklaması bile piyasaları ikna etmeye yetmeyebilir.

Buna karşılık Millet İttifakı’nın seçimden galip çıkması halinde dış piyasaların bu değişimi ilk günden olumlu karşılaması beklenebilir. Millet İttifakı’nın kadrolarında gerçekten ekonomist olan ve piyasaların dilini konuşan değerli elemanlar bulunduğunu da biliyorum. Onların ekonomideki çöküşü durdurmak için gerekli adımları atması halinde Türkiye’nin dış dünyadan ciddi destek olarak ekonomisini yeni bir raya oturtması mümkün görünüyor.

Dünya Bankası’nın haklı kaygıları

Dünya Bankası’nın geçen hafta yayınlanan ve dünya ekonomisinin orta va uzun vadeli büyüme potansiyelini irdeleyen kapsamlı çalışması hiç de iyimser olmayan bir tablo çıkartıyor karşımıza. Dünya Bankası’nın Geleceğe Bakış bölümünün direktörü olan ekonomistimiz Ayhan Köse başkanlığındaki bir ekibin ortaya koyduğu tablo 2020’li yılların geri kalan bölümünde de küresel ekonomide büyümeyi destekleyen faktörlerin güç kaybına uğramaya devam edebileceğini gösteriyor. Birkaç ana başlıkta toplayabiliriz bu bulguları.

  • Ekonomik büyümenin en önemli belirleyicilerinden biri olan Toplam Faktör Verimliliği’nin dikkate değer bir artış kaydetmesi beklenmiyor.

  • Yatırımların 2022-24 döneminde son 20 yılın en düşük düzeyine inmesi bekleniyor.

  • Küresel işgücüne yeni katılımların çok düşük düzeyde kalması bekleniyor.

  • Nitelikli insan sermayesi artışının da pandemi nedeniyle eğitim sistemlerinde yaşanan aksamaların etkisiyle ihtiyacı karşılayacak düzeyde olmayacağı anlaşılıyor.

  • 1990-2011 yıllarında dünya ekonomisindeki büyümenin 2 katına çıkan dünya ticaretindeki artış temposunun ekonomideki büyümeyi ancak yakalayabileceği belirtiliyor.

  • Dünya ekonomisinde enflasyondan arındırılmış büyümenin 2000-2010 arasında %3.5, 2011-2021 arasında %2.6 olduğu, 2022-2030 arasında ise % 2.2’de kalmasının beklendiği görüyor.

Dünya Bankası’nın kapsamlı çalışması ayrıca çok önemli bir başka noktaya değinerek, dünya ekonomisinin küreselleşmenin yükseliş dönemindeki parlak performansınına olanak veren küresel işbirliği ve yardımlaşma anlayışının bugün yerini cepheleşme ve çatışmaya bırakmış olmasına dikkat çekiyor.

Osman Ulagay kimdir?

Osman Ulagay, İstanbul'da sanayici bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Robert Kolej Lisesi'ni ve daha sonra Boğaziçi Üniversitesi'ne dönüşen Robert Kolej Yüksek Okulu'nun ekonomi bölümünü bitirdi.

İngiltere'de, Manchester Üniversitesi'nde "Kemalizm ve Ulusal Kalkınma" konulu tez çalışmasıyla siyasal bilimler dalında master derecesini aldı. İngiltere'de bulunduğu dönemde Cumhuriyet gazetesine gönderdiği "İngiltere Mektupları" ile gazeteciliğe ilk adımını atan Ulagay, Türkiye'ye döndüğünde Cumhuriyet gazetesiyle ilişkisini sürdürdü. 1981'de Ekonomi Servisi Şefi olarak Cumhuriyet'te çalışmaya başladı, ekonomi sayfasını yönetmenin yanı sıra, haftalık söyleşilerle ve köşe yazılarıyla ekonomi gazeteciliğinin gelişme sürecine katkıda bulundu.

1992 yılında Cumhuriyet'ten ayrıldıktan sonra köşe yazarı olarak Sabah gazetesine geçti. Köşe yazarlığını 1993'ten itibaren Milliyet gazetesinde sürdürdü.

2013 yılında Dünya gazetesinde ekonomi yazılarına başladı. Bir dönem T24'te de yazdıktan sonra Mayıs 2016'da, 24 yıl aradan sonra Cumhuriyet gazetesine döndü, ancak kısa bir süre sonra ayrıldı. Bu süreçte Dünya gazetesindeki yazılarına devam etti.

Osman Ulagay, gazete yazılarının yanı sıra çok sayıda kitap çalışmasına imza attı. "Küreselleşme Korkusu ve 2001 Krizi" adlı kitabıyla 2001 yılında Sedat Simavi Gazetecilik Ödülü'nü kazandı.

Kitapları

- Küreselleşme Korkusu ve 2001 Krizi

24 Ocak Deneyimi Üzerine

Özal Ekonomisinde Paramız Pul Olurken Kim Kazandı Kim Kaybetti?

Özal'ı Aşmak İçin

Enflasyonu Aşmak İçin

- Krize Adım Adım / Günah Sayılan Kehanet

Aklınla Uçur Beni

Küreselleşme Korkusu

Quo Vadis? Küreselleşmenin İki Yüzü

- Küresel Çöküş ve Kapitalizmin Geleceği

- Hedefteki Amerika / 11 Eylül Şoku

Tepki Cephesi / Piyasa İmparatorluğuna Karşı AB-Türkiye Yol Ayrımı

AKP Gerçeği ve Laik Darbe Fiyaskosu

- Türkiye Eskisi Gibi Olmayacak

Türkiye Kime Kalacak / Başbakan'ın Yazdırdığı Kitap

- Dünya Trump'a mı Kalacak?

 

 

 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

AKP'nin ve Erdoğan'ın geleceği tartışılıyor

Bu gidişatın AKP'nin hatta bir sonraki aşamada Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın siyasi geleceğine gölge düşürecek boyutlar kazanmasından endişe duyanlar arasında Erdoğan'ın yakınındaki kimselerin de bulunduğu ve rahatsız olmaya başladığı söyleniyor

AKP yandaşlar cennetinde "normalleşme" korkusu

Yandaşlar cennetinin nimetlerinden yararlanmış olanların "normalleşmeyi" önlemek için her şeyi göze almaları beklenebilir. Destekledikleri parti yani AKP, iktidarı ele geçirince devletin sahip olduğu olanaklardan yararlanarak kur garantili ihaleleri kapmaya, ormanları ve değerli arsaları ele geçirip malikanelere çevirerek sınıf atlamaya alışan büyük taahhüt ve inşaat şirketlerinden söz ediyorum. İktidarın ve yandaşlarının "normalleşme"ye hiç sıcak bakmamaları da gayet doğal bu nedenle

Sen ne efsunkâr imişsin ey demokrasi

Galiba küreselleşmenin ve dijital devrimin dönüştürdüğü bir dünyada çoğulcu demokrasinin de ciddi bir dönüşüme ihtiyacı var. Bunu erken kavrayan ülkeler ve liderler geleceğe damga vurabilir belki de

"
"