Yaşam alışkanlıklarımızı değiştirip yeni bir yaşam kültürüne geçmemizin artık zamanı gelmedi mi?
Aslında çoktan geldi de geçiyor bile…
Bu nasıl bir kültür?
Bunun adı ekolojik kültür.
Yani “karbon ayak izimizi”* azaltmak için zaman geçirmeden yeni bir yaşam kültürüne geçmeliyiz.
Tabii eğer hala bu gezegende hem bizlerin, hem çocuklarımızın, hem de torunlarımızın yaşamasını istiyorsak. Benden sonra tufan anlayışıyla hareket etmiyorsak.
Öncelikle yapmamız gereken de, kendimizi bu zihniyet devrimine hazırlamak olmalı.
Sonra da neler yapmamız gerektiğini öğrenmeli, kendimizi ve çocuklarımızı bu konuda eğitmeliyiz.
İlk akla gelenleri ise şöyle sıralayabiliriz:
Tatillere uçakla gitmeyi pek tercih etmemeliyiz. Yenilenebilir enerji (rüzgar, güneş, jeotermal ve benzerleri) kullanmalıyız.
Isınma için de güneş enerjisine geçmeliyiz. Mümkün olduğunca toplu taşıma araçlarına binmeliyiz. Özel aracımızla işe giderken otomobilimizi başkalarıyla paylaşmalıyız.
Bu yukarıdakiler, birincil ayak izimizi azaltmak için yapmamız gereken temel ipuçlarıydı.
İkincisine gelince; bir şeyler satın aldığımız zaman, bu ürünlerin nerelerde üretildiğini ve üretimde hangi maddelerin kullanıldığını göz önüne almalıyız. İmalat ya da nakliyesinde yüksek emisyona sahip olan ürünlerden mümkün olduğunca kaçınmalıyız. Kırmızı et tüketimini azaltmalıyız. Uzak mesafelerden gelen yiyecek ve içecekler, uzak ülkelerden gelen elbiseler, fazla ambalajlanmış ürünlerden uzak durmalıyız.
Tabii bu listeyi uzatmak oldukça mümkün. Fırsat buldukça da bu gezegenin yeniden eski sağlığına kavuşması için bu köşede neler yapmamamız ve neler yapmamız gerektiğini sık sık vurgulayacağız.
Bunun yanında hepimize, tüm sektörlere düşen görevler var. Bunların başında da iş sektörü, özellikle de sanayi sektörü gelmekte. Sanayiciler, en kısa zamanda karbon emisyonunu azaltmak için kendi teknolojisini yenileme sürecine girmek zorunda. Zaten yeni küresel yasalar, ister istemez sanayi sektörünü buna zorlayacak. Bu yeni teknolojiye ayak uyduramayan sektörler, rekabet etme ve zamanla yaşama şansını kaybedecek.
***
Bu ekolojik kültür nasıl bir toplumun, nasıl bir insanlığın doğmasına yol açacak?
Bunu şimdiden kestirmek oldukça güç, ama tahmin etmek de pek zor değil.
Etik değerlerin ön plana çıktığı, daha paylaşımcı, daha fedakar, daha az tüketerek daha sağlıklı bir yapıya kavuşmuş, hatta daha barışçı, daha demokratik, daha bilgili bir toplum.
Fazla mı ütopik buldunuz?
“Biraz uçmuş galiba” dediğinizi duyar gibi oluyorum.
Evet, belki öyle gelebilir ama, bu gelişim süreci kaçınılmaz.
İnsanlık böyle olmak zorunda, bu gezegenin varlığını sürdürebilmek için.
Eskilerin dediği gibi “her işte bir hayır vardır”.
Belki yeni dünya ve yeni kültür düzeni, o arzuladığımız hayrı bizlere sağlayacak.
İyi olmaz mı?
Size göre ütopik de olsa güzel değil mi?
Kimilerinin de, “Sen öyle san, bunların hepsi palavra. Yeni sömürü düzeni, küresel ısınma paranoyasıyla yeni bir vurguna hazırlanıyor” dediğini işitir gibiyim. (Bu ayrı bir tartışma konusu, ileride yer vereceğim.)
Peki, tüm bunları yapabilmek için gereken hazırlıklar yapılıyor mu? Alt yapı çalışmaları var mı?
Ne yazık ki bunun yanıtı: Hayır!
Neler yapılmalı?
Enerjide, eğitimde, sanayide, tarımda, kitle iletişim araçlarında hızla alt yapı çalışmalarına başlanmalı…
***
Bu ekolojik kültür, yakın gelecekte nasıl bir toplum ve insan tipolojisi yaratacak?
İleriki günlerde de bu konuda akıl yürütmeye devam edeceğiz.
* Karbon ayak izi
Karbon ayak izi birim karbondioksit cinsinden ölçülen, üretilen sera gazı miktarı açısından insan faaliyetlerinin çevreye verdiği zararın ölçüsüdür. Karbon ayak izi iki ana parçadan oluşur: doğrudan/birincil ayak izi ve dolaylı/ikincil ayak izi.
Birincil ayak izi evsel enerji tüketimi ve ulaşım (sözgelimi araba ve uçak) dahil olmak üzere fosil yakıtlarının yanmasından ortaya çıkan doğrudan CO2 emisyonlarının ölçüsüdür.
İkincil ayak izi kullandığımız ürünlerin tüm yaşam döngüsünden bu ürünlerin imalatı ve en sonunda bozulmalarıyla ilgili olan dolaylı CO2 emisyonlarının ölçüsüdür.