Bu kez çevre konusu yazmayacağım.
Köşenin ismi ekoloji köşesi, ama bu kez siyaset yazacağım.
Biraz da kendimi zorunlu hissettiğim, duygularımı sizlerle paylaşmak istediğim için.
Deniz Baykal’ı yazmak istiyorum.
* * *
Geçmişte Deniz Baykal adını duyduğumda tüylerim ürperirdi.
Ben de birçokları gibi Baykal’ı doğrusu pek sevmezdim.
Merhum Erdal İnönü ile girdiği yarışta hezimete uğradığında mutluluktan adeta uçardım.
Bülent Ecevit’in CHP’ye dönmesini, Baykal’ı saf dışı bırakmasını tüm sosyal demokratlar gibi ben de yıllarca büyük bir sabırsızlıkla bekledim durdum.
CHP’nin başına gelebilecek en büyük talihsizliklerden birinin Baykal olduğunu düşünürdüm.
CHP seçimlerde yenilgiye uğradığında, artık Baykal’ın çekip gitme zamanının geldiğini yüksek sesle söylerdim.
Baykal’ın parti içinde bir diktatör gibi davrandığını, parti içi demokrasiyi bir kenara atıp kendi adamlarını yerleştirdiğini düşünür, ondan neredeyse nefret ederdim.
Onu hırslı bir taşra avukatı olarak görürdüm.
Ve seçimlerde, ben de yine birçokları gibi Baykal’a rağmen CHP’ye oy verirdim.
Kısaca ben de herkes gibi Baykal’a önyargılı yaklaşırdım.
* * *
Aradan yıllar geçti.
AKP 2002 yılında iktidara geldi.
Ve geçen bu sekiz yıllık süre zarfında muhalefet lideri olarak izlediğim Deniz Baykal’a karşı olan duygu ve düşüncelerimi sorgulamaya başladım.
Baykal antipatisinin nedenini anlamaya çalıştım.
Bir taraftan Baykal’ı izliyordum.
Siyaset sahnesinde en eski siyasi ve hala aktif olarak bir tek Baykal kalmıştı.
Muhalif lideri olarak müthiş bir performans sergiliyordu.
Eskisinden daha farklıydı. Daha olgunlaşmış, daha durulmuş ve daha dingin ve formdaydı.
Söylediği sözler isabetliydi. Ucuzluğa kaçmadan doğruları dile getiriyordu.
Dürüst ve seviyeli bir muhalefet yapıyordu.
Laikliğin, cumhuriyetin kalesini, siyaset arenasında tek başına savunuyordu.
Ve giderek Baykal, benim için daha izlenir olmuştu.
Benim gözümde reytingi sürekli artıyordu.
* * *
Sonra sorgulamaya başladım.
“Neden sevmiyorduk Baykal’ı, neden ona karşı önyargılıydık bu kadar” diye.
Partisi tarafından sevilen ve sürekli seçilen bir lideri, halk neden benimsemiyordu?
Nesi eksikti Baykal’ın?
Aslında hiçbir şeyi eksik değildi.
İyi bir hatip, dürüst bir siyasetçiydi.
Söylediği sözlerde de hata yoktu.
Efendi, nazik, terbiyeliydi. Kısaca bir siyasetçide olması gereken özelliklerin tümü Baykal da vardı.
* * *
Peki, öyleyse neden sevilmiyordu?
Bunu acaba benim gibi herkes düşünüyor muydu?
Aslında onun sevilmemesi için çok önemli bir sebep de bulamıyordum.
Sonra ona karşı önyargının oluşmasına neden olan faktörleri düşünmeye başladım.
Çünkü onu sevimsiz kılmışlardı. “Hizipçi” demişler, “tu kaka” ilan etmişlerdi.
Tabii en büyük handikapı, Erdal İnönü ve Bülent Ecevit’in rakibi olmasıydı.
Çok sevilen bu iki siyaset adamının karşısında Baykal hep oyunbozandı.
Hizipçiydi, hırslıydı, kavgacıydı.
İşte geçmişteki bu yakıştırmalar, Ecevit ve İnönü gibi halkın geniş kesimlerince çok sevilen iki liderin karşısında onlara rakip olması, Baykal’a karşı bir önyargı oluşmasına yol açmıştı.
Oysa bu yakıştırmalar büyük bir haksızlıktı.
Demokratik bir yarışta mücadele veriyordu Baykal.
Hepsi buydu.
Bunu yaparken ucuzluğa kaçmıyor, bel altından vurmuyordu.
Tek hatası Ecevit ve İnönü’nün karşısında yer almış olmasıydı.
Tek suçu buydu.
Bu suçu, siyasette ona karşı önyargı oluşmasına ve sevilmemesine neden oluyordu.
Bu suçun bedelini de, onu iktidar yapmayarak yıllarca ödettiler.
* * *
Ama son yıllarda yukarıda da söylediğim gibi Baykal siyaset sahnesinde bir yıldız gibi parlamaya başlamıştı.
Artık Baykal’ı, Başbakan olarak Türkiye’nin başında görmek istiyordum.
Bence gerçek sınavını Başbakan olarak verecekti.
Kendimi bir vatandaş olarak buna hazırlamaya bile başlamıştım.
Ve artık Baykal’a rağmen değil, Baykallı CHP’ye oy vermeye hazırlanıyordum.
* * *
Tam ona ısınmışken ve her anlamda Baykal’ı destekleme kararı almışken, böylesi adi bir tuzağa düşürülerek siyaset sahnesinden uzaklaştırılması doğrusu çok acı oldu.
Bana göre bu tuzak, onun siyaset dışına itilmeye çalışılması, Baykal’ın ne kadar doğru yolda olduğunun da bir göstergesi.
Tabii bu tehlikeyi fark edenler için yapılacak tek şey vardı.
Ve onlar da onu yaptılar.
Baykal’a en ağır, en öldürücü darbeyi vurdular.
Onu sevimsizleştirenleri, onu tehdit olarak görenleri iyi analiz etmek gerekir.
Başına gelen bu olay bağlamında, hepimiz, Baykal’ı neden sevmediğimizi, neden ona karşı bunca yıl önyargılı olduğumuzu bir kez daha düşünmeliyiz.
Bu sorun sadece Baykal’ın değil, hepimizin sorunu…