Dokuma tezgâhlarının bir ritmi vardır. Motorlar çalıştırılır, kayışlar döner, sağlanan hareket makine tezgâhına iletilir. Bobinlerden demetler halinde makineye aktarılan ipler, kasnakların içinde çözgü-atkı sarmalıyla tabakalaşır, kumaş halini alır. Bu sarmal, makine çalıştığı sürece kesintisiz bir döngüyle döner. Dakikada binlerce metre kumaşın dokunduğu bu devinimle oluşan titreşimler, atölyelerin havasını da sicim gibi seslerle dokur. Tezgâhta kumaş dokunurken atölyelerin içini de birbirine karışan seslerden örülen ince bir örtü kaplar, havada uçuşur durur.
Matbaaların da kendi şarkısı vardır. Kalıplar hazırlanır, merdaneye yerleştirilir. Baskı yapılacak kâğıtlar, istiflenmiş tabakanın üstünden vakumlu hava ile tek tek emilip tutulur, bu sırada vakum kafaları güçlü bir nefes alır gibi tıslarlar. Sonra aldıkları nefesi verip, kâğıdı tablaya bırakırlar. Merdane kalın, bas bir tonda döner. Saniyeler içinde tekrarlanan bu ardışık sesler de bir süre sonra melodiye dönüşür. Buğday başaklarını biçen orak, madende kömür damarlarına ardı ardına inen kazma darbeleri, kendi ritmlerinden çıkarttıkları şarkılarını seslendirip dururlar. En güzeli de bakırcılarındır:
Örsün üzerine kimi zaman seri ve hızlı, zaman zamansa daha ağır ve geç inen, frekansını çalışan ustanın hünerinin belirlediği çekiç darbeleri, birkaç dükkândan gelen seslerin de birleşmesiyle bakırcılar çarşısını ritm sazların doğal senfonisinin yankılandığı açık hava konserine çevirir.
Emeğin sesleridir bunlar. Her an, her gün, her mesaide tekrarlana tekrarlana ritme, melodiye, üretmenin şarkısına dönüşür. Atölyelerde, tarlada, matbaalarda, fabrikada, maden ocaklarında enstrümantal bir üretim senfonisi gibi, gayretin, alın terinin, çabanın söz söylemeden çok şey anlatan şarkıları olurlar.
Emeğin sesleri... Dünyaya gayretleriyle seslenenler. Hayatın içinden, yaşamı sürdürecek cevheri çekip çıkaran ellerin şarkısı... En çok senin hakkın şarkılar söylemek…
Bu yıl marşlara şarkılar, türküler eşlik etse, hatta bir adım da önden yürüseler diyecektim 1 Mayıs'ta. Meydanları hiç boş bırakmamak lazım ama bu kez salgın kapattı yolları. Bu yıl alanlara giren kortej, 'Aman arpa buğday daneler'i söylese diyecektim. 'Burçak Tarlası' gelse arkasından. 'Fidayda' da iyi gider hep bir ağızdan.
Emektar marşlar, sloganlar, arada dinlenseler biraz; şarkılar, türküler çalışsa alanlarda…
Taksim Meydanı'nda hakkını arayan onbinler, memleketin en coşkulu türkülerini patlatsalar arka arkaya; 'Bağa Gel Bostana Gel'den girip 'Makaram Sarı Bağlar'dan çıksalar…
Çünkü ezilenlerin neşesi korkutucudur.
Her 1 Mayıs'ta bedel ödeye ödeye gelmişken bu günlere, zulme, baskıya inat hep bir ağızdan 'Erik Dalı' söylense, çevrede bulunanlar da birer birer katılıverse bu coşkulu meydan korosuna. Dehşetle izlemez mi olanları ağalar, beyler?
Meydanı haramilere bırakmamalı. Hem bayram değil mi 1 Mayıs, bayramlara neşeyle söylenecek türküler, şarkılar yaraşır.
Miting meydanlarında toplanan on binler hep birlikte 'Güvercin Uçuverdi'yi söylese anında duyuluverir Ankara'dan…
Çünkü mazlumun neşesi ürkütücüdür.
Baladız Ağıdı'nda, zulmüyle inlettiği köylünün ağaya ihtarıdır; "Böylolursa demir kalmaz sivrilir".
Ağalar gider, şarkılar kalır…