Sığınmacılar/düzensiz göçmenler/yabancılar konusu, bazen daha öne çıkıyor, bazen daha geriye düşüyor ama, çeşitli boyutlarıyla, artık Türkiye'nin sürekli gündeminde bulunuyor.
Yerel seçimler yaklaştıkça konunun yine siyasete malzeme olacağı ve kamuoyunda daha sık tartışılacağı kuşkusuz.
Toplumumuzda sığınmacılar konusunda mevcut olan hassasiyetin, ekonomik, sosyolojik ve siyasi, pek çok boyutu bulunmakta.
Bu meseleye stratejik bakanlar, Suriyelilerin bazı yerleşim birimlerimizde, bölgelerimizde nüfus üstünlüğünü ele geçirerek demografik yapıyı değiştirebileceklerinden kaygı duyuyorlar.
Büyükşehirlerde de gettolaşma suretiyle, Paris'te yaşananlara benzer sosyal olumsuzluklara yol açabilecek bir ortam oluşabileceği endişeleri mevcut. Devletin aldığı söylenen önlemlere dair haberler bu konudaki kaygıların temelsiz olmadığını gösteriyor.
Bir kısım vatandaşımız da, milyonlarca Suriyelinin varlığından rahatsızlık duyanların hissiyatını bazı yönleriyle paylaşıyor ama olaya ekonomik nazardan bakıyor. Çalışkan ve zanaatkar Suriyelilerin ve ayrıca Afganların yokluklarında, Türk işveren ve üretici sıkıntıya düşüyormuş. Bazı hükümet yetkilileri seçimler öncesinde bu hususa vurgu yapmışlardı.
Konuya Osmanlı tebaası, ümmetin parçası ve ümmetleşme nazarından bakan bir kesim ise, Suriyelilerin mevcudiyetinden memnun.
Ülkemizdeki mülteci/sığınmacı/kaçak/yabancı sayısı konusunda hem kafa karışıklığı, hem manipülasyon bulunuyor. Kimi 4 milyon diyor, kimi 17 milyon. Bu karışıklığı siyasi partiler ve siyasetçiler işlerine geldiği gibi kullanıyorlar.
Konu bağlamındaki Türkiye'deki yabancı grupları şunlardır:
- Birinci grup; Suriye'deki savaştan kaçan ve "Geçici Koruma Altında Kişiler" statüsüyle ülkemizde bulunan Suriyeliler. Göç İdaresi Başkanlığı'nın (GİB) verilerine göre (13 Temmuz 2023 itibarıyla) ülkemizde bu statüde 3 milyon 329 bin 516 Suriyeli bulunuyor. Bunlara ilaveten, sayıları bilinmeyen kayıtsız Suriyeli var.
- İkinci grup; Afganlar. İran üzerinden ve İran'dan Afganistan'dan gelen bu grubun mevcuduna dair açıklanmış resmi veri yok ama sayıları yüz binlerle ifade ediliyor.
GİB'in sınır dışı edilen Afganlara dair istatistikleri bulunmakta. Buna göre, 2014 yılı ile 13 Temmuz 2023 arasındaki dönemde topraklarımızda toplam 690 bin 366 Afgan yakalanıp sınır dışı edilmiş. Bir diğer deyişle, bu kadar Afgan sınırlarımızdan kaçak olarak ülkemize girebilmiş.
- Üçüncü grup; Afrikalılar. Bunların sayısı on binlerle ifade ediliyor, bazılarına göre daha fazla. Ülkemizdeki Afrikalıların sayısı, Mevlut Çavuşoğlu'nun Dışişleri Bakanlığı döneminde, yurtdışındaki vize işlemlerinin özel şirketler üzerinden yapılması uygulamasının başlatılmasından sonra çok artmış.
Oluşturulma yöntemi ve uygulanması dahil, farklı boyutları itibarıyla birçok soru doğuran bu sistemde, söz konusu özel şirketler, yapılan başvuru/verilen vize başına kazanç elde ediyorlar. Ekstra ödeme karşılığında, VIP servis, işlem çabuklaştırma, garantili vize gibi çeşitli ilave hizmetleri de bulunmaktaymış. (Bu durum sadece Afrika değil, servis verilen diğer coğrafyalar için de geçerli).
- Dördüncü grup; maddi imkanları iyi olan ve devletçe belirlenen bir döviz miktarı karşılığında ülkemizde ev alıp, Türk vatandaşlığını elde edenler. Bu grupta, Irak başta olmak üzere muhtelif Arap ülkelerinin vatandaşları, İranlılar, Afganlar, Ruslar, Kazaklar öne çıkıyor.
Sorunlara gelince:
- Öncelikle vatandaşlık verilmesi meselesi. Türk Vatandaşlık Kanunu'nda bu konudaki kurallar belirlenmiştir. Kanunda, başvuru tarihinden geriye doğru Türkiye'de kesintisiz beş yıl ikamet etmiş olmak, belli düzeyde Türkçe konuşabilmek, millî güvenlik ve kamu düzeni bakımından engel teşkil edecek bir hali bulunmamak gibi unsurlar yer almaktadır.
İstisnai vatandaşlık dışında vatandaşlık alanlar bakımından bu kriterler acaba ne ölçüde uygulandı? Suriyelilerden ve diğer uyruklardan kaç kişiye ve nasıl vatandaşlık verildi?
- Türk vatandaşlığı alan Suriyelilerin ve diğer uyrukların seçimlerde oy kullanmaları çok eleştiriliyor. Eski İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Nisan 2023'de, vatandaşlık verilen Suriyeli sayısını 130 bin 914'ü reşit olmak üzere, 230 bin 998 olarak açıklamış ve seçimlere etkisi bağlamında bu sayıyı önemsizleştirmişti. Ama gerçek rakamın bu olup olmadığı hakkında soru işaretleri bulunmakta. Ayrıca, bir tek oyun dahi önem taşıdığı bir seçim sisteminde bu çerçevedeki kaygılar ve eleştiriler görmezden gelinemez.
- Seçim sürecinde gerek bazı basın organlarında, ama daha çok sosyal medyada, vatandaş olan ama Türk olmayan, Türkiye'de yaşamayan, Türkçe dahi konuşamayan insanların dış temsilciliklerimizde oy kullandığını gördük. (Sosyal medyada her gördüğüme inanmam tabi ama eski meslektaşlarımdan ve başka kişilerden teyitlidir). Bu durum da toplumun önemli bir bölümünün, haklı olarak, tepkisine yol açtı.
- Suriyelilerin geri dönüşü konusunda çeşitli rakamlar paylaşılmakta. Bir süre önce GİB, Suriye'ye geri dönenlerin sayısının yarım milyon civarında olduğunu açıkladı. Bundan kısa bir süre sonra da Milli Savunma Bakanlığı, 470 binden fazlası İdlib'e olmak üzere, bir milyondan fazla Suriyelinin "gönüllü, güvenli ve saygın" bir şekilde evlerine ve topraklarına döndüğünü beyan etti. Son olarak Cumhurbaşkanı da, "dönüş yapanlarda bir milyonu yakalamış olabiliriz" dedi...
Bu farklı rakamlardan hangisinin esas alınması gerektiği bir yana, konuyu yakından takip edenler, Suriye'ye geri gönderilenlerin/gidenlerin bir kısmının bir süre sonra geri döndüklerini, yoğun bir gir-çık yaşandığını ifade ediyorlar.
-Gönderdik, gönderiyoruz derken, İdlib'den ve Suriye'nin kuzeyinden birkaç yüz bin kişiyi daha topraklarımızda bulmayacağımızı umarım. Rusya ve Esad yönetiminin özellikle İdlib'i hedef alıp yeni bir göç akınına yol açması riski hep varit.
-IŞİD dahil muhtelif silahlı gruplara mensubiyeti bulunan, bu gruplarda savaşmış olan radikallerin değişik şehirlerimizdeki polis operasyonlarında yakalandığını, bazılarının iş güç sahibi olduğunun ortaya çıktığını, ülkemizde evlenip barklandıklarını zaman zaman basından izliyoruz. Ciddi bir güvenlik kaygısı sebebi olan bu tiplerden acaba ne kadarı aramızda yaşıyor?
- Bu hususlar uluslararası ilişkilerimize de yansıyor. Örneğin, Suriyelilere ve diğer yabancılara verilen vatandaşlıklar, Avrupa Birliği'nin Türkiye'ye vize serbestisi getirmesinin önündeki engellerden birini oluşturuyor.
Sığınmacılar/mülteciler konularında bugün çözüm dünden daha zorlu. Çünkü sayılar çok arttı, insanlar yeni hayatlar kurdular ve sığınmacı meselesine yol açan olaylar daha komplike hale geldi.
El sıkışacağız, göndereceğiz gibi yaklaşımlar meselenin çözümünde tek başlarına yeterli olmuyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi barıştılar. Çok da iyi oldu. Ama bunun sonucunda, ülkemizde bulunan Sisi yönetimine muhalif Müslüman Kardeşler (sayıları birkaç yüz, ailelerle birlikte birkaç bin tahmin ediliyor) ülkelerine döndü mü? Dönmedi. Dönecekler mi? En azından Sisi Cumhurbaşkanı olduğu sürece dönmeyeceklerdir.
Aynı durum Suriye için de geçerli. Erdoğan ile Esad tokalaşıp kucaklaşsa bile, ülkemizdeki Suriyelilerin Esad karşıtı olanları dönmeyecektir. Esad karşıtlığından ziyade ekonomik ve genel güvenlik kaygılarıyla ülkemizde bulunanların da bu koşullarda düzelme görmeden dönmeleri çok güç gözüküyor.
Ne yapılabilir?
"İsteseler de istemeseler de otobüslere bindirip göndereceğiz" söylemi bazı kulaklara hoş gelebilir ama bu şekilde bir çözüm, en azından bu koşullarda, yapılabilir değildir.
Güvenlik, sosyolojik, ekonomik, demografik boyutlarıyla ele alsak da, çözüm hukuki ve insani boyutlarıyla olmalıdır.
Suriyeliler ülkelerindeki şartlar icabı geçici olarak Türkiye'de bulunuyorlar. Mevcut statülerinin onlara ülkemizde kalıcı olma hakkı tanımadığını hatırlatmak yararlı olur.
2010'da ilişkilerin iyi olduğu dönemde Suriye'yle karşılıklı olarak kaldırılan ve Suriye krizinin başlamasından sonra geri getirilen vize sistemi, Suriye'yle barışsak da, uzun yıllar, devam edecektir, etmelidir.
Bu demek değildir ki Suriyeliler ülkemizden gitsinler ve bir daha gelmesinler. Aksine, gelsinler, çalışsınlar, iş yapsınlar, okusunlar ama ülkemizde bulunma amacına uygun kategorideki vizelerini alarak gelsinler ve o kurallara tabi olsunlar.
Ülkemizde ev alıp vatandaş olan yabancılara uzun süreli oturma izni verilebilir ama vatandaşlık ve oy kullanma hakkı da verilerek bizim geleceğimiz üzerinde söz sahibi olmalarına imkan tanınması haksız ve yanlıştır. Keza, Suriyeliler ve diğerleri için de aynı şey geçerlidir.
Türk vatandaşlığını alan yabancıların durumu gözden geçirilmeli, yasalara ve nizamnamelere uymadığı tespit edilenlerin vatandaşlıkları iptal edilebilmelidir.
Diğer taraftan, Suriyeli sığınmacıların geri dönüşü konusunda çözümün adresi esas olarak meselenin kaynağında, yani Suriye'dedir.
Suriye meselesine kalıcı siyasi çözüm bulunması ve ülkenin ekonomik, sosyal olarak belini doğrultması sürecine geçilebilmesi dönüşleri teşvik edecektir.
Bu bağlamda, Esad'la, daha doğrusu Esad'ın bakış açısıyla, kalıcı siyasi çözüm sağlanabilir mi, nasıl ve ne zaman sağlanır, kestirebilmek çok güç.
Sığınmacılar meselesini Türkiye yaratmadı ama meselenin ülkemiz açısından bu boyutlara gelmesinde iktidarın ve siyasetçilerin hatalarını, ısrarla yaptıkları yanlışları yok saymak, görmemek mümkün mü?
Sığınmacılar/mülteciler konusundaki fikirlerini ve genel siyasi görüşlerini paylaşıp paylaşmamaktan bağımsız olarak, Zafer Partisi bu konularda kendi içinde en tutarlı siyasi parti oldu.
İktidar, özellikle kamuoyu tepkisi karşısında bir şeyler yapma ihtiyacını gördü ama meseleye kalıcı çözüm üretmek yerine toplumsal duyarlılığın gazını alma yönünde yoğunlaştı. Zarfı gösterdi, mazrufu sakladı. Son dönemde, bazı yeni düzenlemeler üzerinde çalışıldığı söyleniyor, göreceğiz.
Ana muhalefet partisi CHP ise ortalıkta görünmüyor. Keşke artık aramıza dönüp bu konularda somut, gerçek bir şeyler ortaya koymaya başlayabilse.
Ömer Önhon kimdir?
Ömer Önhon 1960'ta doğdu. Türkiye'nin son Şam büyükelçisi.
Kingston Üniversitesi'nden mezun olduktan sonra Kasım 1985'te Dışişleri Bakanlığı'na girdi.
Yurtdışında sırasıyla Riyad Büyükelçiliği, AGİT Daimi Temsilciliği, NATO Daimi Temsilciliği ve Şam Büyükelçiliği'ndeki görevlerinden sonra, New York'ta başkonsolosluk ve Madrid'de büyükelçilik yaptı.
Nisan 2021'de Dışişleri Bakanlığı'ndan emekli oldu. Merkez teşkilattaki son görevleri Orta Doğu ve Asya'dan Sorumlu Müsteşar Yardımcılığı ve Uluslararası Güvenlik İlişkilerinden Sorumlu Genel Müdürlüktü.
2021'de Remzi Kitabevi'nden çıkan 'Büyükelçi'nin Gözünden Suriye' kitabının yazarıdır.
|