Noel, yılbaşı tartışmaları yıllardır yapılır, son birkaç yıldır yumruklanan Noel Baba görüntüleri nedeniyle daha çok yapılmaya başladı. Reina'daki saldırı sonrası ise ateşin üzerine benzin dökme misali bir toplumsal patlama oluştu. Çünkü bu konu zaten hassas sinir ucuydu ve belirsiz, korunmasız, keyfiyete ve güce açık bırakılmıştı.
Noel Baba'nın başına silah dayama, sünnet edip bıçaklama görüntülerinden sonra gelen Reina saldırısı büyük bir toplumsal tartışma konusunu yine ortaya çıkardı. Farklı zamanlarda birçok olayda yaşadığımız bu tartışmayı son derece vahşi bir katliam sonrası yine yaşadık.
Bu saldırı yaşam tarzına müdahaleyi mi gösteriyor? Hiç şüphesiz cevap "evet"tir. Zira seçilen mekan ve gün zaten önemli bir yaşam tarzı tartışmasının odağıdır. Saldırıyı üstlenen IŞİD, Suriye'deki çatışmalar nedeniyle bu katliamı yaptığını beyan etse de zaten aynı açıklamada "dinden çıkmış Türkiye devletine karşı bunu yaptığını" belirtirken yaşam tarzı tercihinden rahatsızlığını vurguluyordu. Yoğun bir şekilde tartışılan konunun odağındaki bir yere yaptığı saldırı, örgüt açısından başarılı bir tercihtir maalesef.
Yaşam tarzına müdahaleye teşvik eden söz ve fiiller nelerdir? İnanç özgürlüğü, diğerinin yaşam tarzına müdahaleye ne zaman başlar? Toplum şimdiye kadar tartışıp bir yere bağlamadığı bu mutad soruları bu sefer pek hararetli bir şekilde tartışmaya başladı.
Diyanet'in Cuma hutbesi de tartışılan önemli bir mesajdı. Hutbede kullanılan ifadeler biraz daha özenli seçilmeliydi. Yılbaşı kutlanmasına karşı çıkılması ayrı bir konu, kutlayanı ötekileştiren bir dil kullanmak ayrı bir konudur. Katliam sonrası Reina'ya saldırıyı mabete saldırıyla bir tutmak kolay, mesele önceden yaşam tarzı ve özgürlükler arasını hassas bir şekilde tespit etmekti. Bu konuya farklı her kesim dikkat etmelidir. Yaşam tarzı hakkı ve düşünce özgürlüğü herkesin hakkıdır. Ne inanç sahibi düşünce özgürlüğü kavramı adına inancından vazgeçtiğini düşünmeli, ne de inancının savunusunu yaparken karşı tarafın haklarını çiğneyerek yaşam tarzına müdahil olmalıdır. Yaşam tarzına müdahil olunduğunu düşünen de din eleştirisi ve yaşam tarzı ihlali eleştirisini birbirine karıştırmamalıdır. Kişilerin inançsızlığı seçmesi de en doğal hakkıdır ama yaşam tarzına saldırı yapıldığında bunu eleştireceğine inanca cephe alması tartışmayı ekseninden çıkarıyor. Bu hassas bir konunun tartışılmasına iyilik yapan olmuyor. Konuyu iyi niyetle çözüme kavuşturmak isteyenin konuyu çok tartışması, tartışması gerekir.
Yaşam tarzı tartışmasını halletmeden konuyu unutmaya hakkımız yoktur. Bu toplum artık bu gerginlikleri kaldıracak durumda değildir. Bu gerginliğin sonucunu umursamayan her iki taraftan uç zihniyetlerin toplumsal sözcülük üstlenmeleri ortamı içinden çıkılmaz bir hale getirmektedir. Türkiye fanatik küfürbazların boğuştuğu bir yer olmamalı, aklıselim insanlar gerginliği, tansiyonu düşürmelidir, çünkü artık kaldırılamaz durumdadır.
Dünya ve Türkiye "her şey güç dengelerinin elinde, hak hukuk masal, yaşam tarzını karşı tarafa zorla kabul ettireceksin" diyenlerin eline kalırsa, ya başörtüsü yasağının vicdansızca uygulanacağı bir yer olacağız, ya da yılbaşı kutlayana saldırının teşvik edildiği bir yer olacağız. Bu fasit daireden bir çıkış olmalı ve bunu hakkaniyeti kriter alanlar gerçekleştirmelidir.
Yaşam tarzına müdahale tartışması maalesef uzun yıllardır yapılmış ve yapılacak olan bir tartışmadır. Bu konuyu önemli bulmamışsak yapacağımız sadece bu konu üzerinden oluşan olaylar sonrası lanetleme mesajları yayımlamak olacaktır. Yapılması gereken vardı, yetkililerin umurunda değildi, nefret söylemlerini cezasız bırakmaları alışkanlıklarıydı, toplumsal patlamadan şikayetçi olma yerine çözümü aramaları gerektiğinin de bilincinde değiller.
Hala konunun öneminin farkında olmayan, hep iktidara karşı komplo teorisi olarak gören muhafazakar seçmen din ve düşünce özgürlüğü konusunu, ne zaman masaya yatıracak? Reina katliamı sonrası bile iktidarı korumak vb. çabalarla inançtaki sapmaları halı altına süpürmeye çalışmak büyük hatadır, bunu yapanlar vebali bir bilse..! Dinen önemli bulduğu bir konuda gazetesinin manşetinden "bu son yılbaşı kutlaması olsun "diyen muhafazakar, yaptığı yaşam tarzı tehdidinin ne zaman farkına varacak? Yaşam tarzına müdahalede bulunulan, karşı tarafa yaptığı eleştiride din özgürlüğünü çiğneyebildiğini ne zaman fark edecek? Velhasılı ne zaman birbirimize saygılı olmayı becerebileceğiz, başarabileceğiz?
Özgürlük alanlarının köşeli olmadığı birbirinin içine geçen flu alanlar olduğu bellidir. Yüksek mahkemelerin hassas çizgilerle belirlenmiş kriterlerinin bile zaman zaman zorlandığı özelliklerdir bunlar.
IŞİD benzeri kafa yapılarına sahip olmak artık çok zor değil, öncelikle bunu nasıl önleyeceğimizi konuşmalıyız. Tahammülsüzlük, herkesin kendisi gibi düşünmesi isteği, diğerine empati yapma ihtiyacı hissetmeme yoğun bir şekilde sarmış bizi. Hele katliam sonrası adeta öfke nöbeti içinde olan bir toplum var. Farklı dini yorumlardan rahatsız olabilirsiniz ama onu tanımlama hakkı sizde olmamalıdır ve bu herkes için olmalıdır. Örneğin Cübbeli'nin görüşlerine şiddetle karşıyım ama ifade özgürlüğü sınırları içindeyse onun düşüncelerini beyan hürriyetini savunuyorum. Cübbeli söylediklerinin doğru olduğunu düşünüyor, ona şiddetle muhalefet etsem de baskı vd. yollarla onu engellememeliyim, ama düşüncelerine katılmadığımı da açıkça beyan etmeliyim. O da bana bunu yapmalı, IŞİD'leşmememizin yolu bu. Bu her farklı kimlik için geçerlidir. Bunu içselleştirmezsek ileride bu duygu ve düşünceler de işitilmeyecek!..
Ötekileştirmenin, aşağılamanın, hakaretin, tekfirin, lincin, katliamların hakim olduğu bir Türkiye ve dünya istemiyoruz. Körüklenen bu olsa da sadece güncel konular icap ettirdiğinde değil, çarenin esaslı bir şekilde özgürlük alanlarını konuşmamız olduğunu, bunun da zamanının geldiğini, geçtiğini görüyoruz.