2.5 yılı aşkın süren Suriye iç savaşı artık tarafların bitirme iradesi ile gündeme geliyor. Büyük bir felaket içinde yuvarlanan Suriye halkı barışı nasıl bulacak? Bu çok zor sorunun cevabının ne olduğu konusunda en azından vekalet savaşlarını yürütenler tarafından adımlar atılıyor gibi.
Suriye'ye müdahalenin daha çok kan ve gözyaşı getirmekten başka bir işe yaramayacağı dünya devletleri nezdinde de yer edince müdahale seçeneği gündemden kalktı. Ama 1200 farklı grubun birbirleriyle savaştığı Suriye'de bir çözüm sağlanması gerektiği de ortadadır. BM Genel kurul toplantısında Cumhurbaşkanı Gül'ün konuşmasının işaretleri daha uçaktayken verilmişti. Gül İran'sız bir çözüm yolu olamayacağını söylüyordu. "İran'sız olmaz"yani yakın zamana kadar köprülerin atıldığı ülke devrede olmadan olmaz, yani yönlendirdiği örgüte Türkiye'nin resmi ağzıyla "Hizbuşşeytan" diyerek adeta diplomatik tavırların en ağırını sergilediği ülkeyle masaya oturmadan olmaz....!
Cumhurbaşkanı ya Türkiye'nin değişen dış politikasının resmi açıklamalarını yapıyor ya da eski bir Dışişleri bakanı olarak konuya en üst perdeden, BM'den müdahil oluyor. Nezaketli politikacılığıyla tanıdığımız Gül'ün ilk seçeneğe göre hareket ettiğini düşünüyoruz. BM eleştirisi yapmaktan çekinmeyen Gül yaptığı konuşmada "Şunu açıkça ifade edeyim: Türkiye, Suriye'nin kimyasal silah stokunun tasfiyesi için ABD ile Rusya arasında varılan anlaşmayı memnuniyetle karşılamakta ve desteklemektedir." dedi.
İran'ın yeni Cumhurbaşkanı Ruhani de açılım politikası izleyeceği tahmin edilen yeni dönemde görüşme, uzlaşma, konuşma yollarının açık olabileceğinin işaretlerini veriyor. İran'da yeni bir dönem, yeni bir tarz, yeni bir politik tavır ile kendini gösterecek gibi.
Obama ise zaten "İçeriden veya dışarıdan gerçekleşecek askeri müdahalenin kalıcı bir çözüm getireceğini düşünmüyorum , Tercihim her zaman diplomatik çözümden yana olmuştur. " dedi BM Genel kurulunda.
Bu üç ülkenin diplomasi mesajları vermesi önemlidir. Kolay bir anlaşma olup olmayacağı konusunda belirsizlik olsa da en azından diplomasi sözü edilmiş, karşı taraf ülkelere önemli sempatik mesajlar uçmuştur.
Bir de buna Suriye konusundaki hükümete yakın şahin bazı yazarlarımızın önemli bir tavır değişikliği içinde olma işaretleri eklenince Türkiye'nin Suriye politikasında önemli değişikliklerin sinyalinin verileceğini tahmin edebiliyoruz.
"Bir üçüncü yol mümkün" dediğimiz zaman yemediğimiz hakaret, iftira kalmamıştı. Aklın yolu birdir. Gelinen noktada heyecanıyla ortaya çıkıp çok hissi ve gergin konuşmalar yapan hükümet yetkilileri, dernek başkanları şapkalarını önlerine koyup düşünmelidir. İslam dünyası artık heyecan ile alınan kararlardan, tavırlardan uzak durmalıdır. STK temsilcileri de artık Ortadoğu halklarının bu içine düşmüş olduğu acıklı haller için ulusal ve uluslararası düzlemde harekete geçmelidir.
Bu noktadan sonra barışın nasıl gerçekleşebileceği daha fazla çocuk, kadın kanı akmadan felaketin nasıl biteceğine odaklanmalıyız. Maziye, kine nefrete, kan davasına değil istikbale, yapıcılığa, farklılıklara tahammüle, insaniyetin zirvelerini siyasi aidiyet gözlüklerinden kurtularak inşa etmeye odaklanmalıyız. Suriye'de 1200'e yakın örgütün olması barış konusunda gözümüzü korkutmasın. Asiller vekalet savaşını bitirmeye karar verdikten sonra vekiller bir bir ortadan kalkacaktır.