Ahmet Türk, Kürt siyasetinin en saygın politikacısı, ihtiyarı. Yıllardır çekmediği acı kalmamasına rağmen gösterdiği sabır, direnç, uzlaşma isteği onu bir başka kılıyor. Ancak sıra sonunda ona da geliyor ve gözaltına alınıyor. Ömrünün son demlerinde bir barış umudu yerine yine sorgu odaları, demir parmaklar gösteriliyor ona ve çözüm, barış umutları daha da karanlığa itiliyor.
Ciddi, tüm ülkeyi sarsacak bir tepki yok yine. Herkes boynunu bükmüş, başlara geleceğe razı. Akil bir insanın da gözaltına alınması insana "Ahmet Türk de mi? Yahu siz tüm vicdanı, muvazeneyi, uzlaşma ihtimalinin son kırıntılarını da mı gözaltına alıyorsunuz" dedirtiyor. Şu an insani duyarlılık adına dibe vuruşu durduracak bir olay yok. Sekizinci Kürt partisi de kapatılsa görünür toplumsal tepki fazla olmayacak.
Cinsel istismar yasa teklifi büyük tepki üzerine geri çekiliyor. Demek toplumsal büyük tepki karşısında geri adım atılabiliyor. Ancak Kürt meselesinde bu yok, aksine HDP'lilerin tutuklanmasına birçok anket şirketinin son açıklamalarına göre %80'lerde seyreden bir toplumsal destek var.
İktidar ekonomik göstergelere rağmen yolundan vazgeçmiyor. Düşünülmüş olan büyük hedefler için önemli sanılan çok şey feda ediliyor. Erdoğan içte ve dışta aktif bir politikayla tedirgin olduğu hususları engellemeye çalışıyor. Aktif politikanın büyümeyi getirmesini, gerilemeyi önlediğini düşünüyor. Aktif olmasa gerileyeceğini düşünüyor.
Farklı toplum kesimleri arasındaki uçurum bu gerilimi daha ne kadar taşır? Güç sahipleri daha uzun süre taşıyacağına inandıkları için bu politikaları devam ettireceklerdir. Toplumsal destek mevcut olduktan sonra devam etmemeleri için bir neden olmadığını düşünüyorlar. Hakikaten kısa süre içinde önemli bir toplumsal değişim yaşanması ihtimal dairesinde değildir.
Bu arada her geçen gün öteki görülenlerdeki artan, yıkılan umutlar, kırılan kalpler, sonrasında çok zor tamir edilecek bir iyileşmeyi gösteriyor. Tüm sorunlara duyarlı bir toplum oluşturabilmenin yolları da her yolla tıkanmış olduğu için bir değişimi gerçekleştirebilmek oldukça zor görünüyor.
Barış için bir toplumsal tepki nasıl oluşur? Bu, kolay değil, yüzyıllardır süren Osmanlı geleneği genlerimize işleyen silahlı çözümleri öğretmiş bizlere. Mehter marşlarıyla anında coşan duygusallaşan büyük bir toplumsal kesim var. Başarısız küçük denemelerle barıştan hemen soğuyan bir toplum var. Milli motivasyonun devlet tarafından tahkim edilmiş dini motiflerle güçlendirildiği bir toplumda barıştan, ayrımcılığın kötülüğünden bahsetmeniz oldukça zor bir iş. Sorunlarını devletin kendisi çözmediği için yapılan dış müdahalelerden rahatsız ve korkuları beslenen bir toplum var.
Toplumsal durumu anlamakta zorlanan ve bu yüzden büyük şaşkınlık yaşayanlar için de hatırlatmalarımız olacak. Bunlar imtihandır, kazanan devam edecek, kaybeden dökülecektir. Zorlanan sabırlar ilkelerimizde ne derece içten olduğumuzu gösterecek. Yorgun, bezgin olmaya hakkımız yok, tarih zaten neyin tekerrürü ki? Kişi merkezli tepkiler yerine, ilke ve değer eksenli duruşlar yapıp yapamayacağımız önemli konu. "Üzüm üzüme baka baka kararır" atasözünün gerçekleşmemesi için büyük gayret lazım. Önemli olan bugün gerçekleşmese bile çocuklarımıza daha adil bir dünya bırakabilmek. Karınca misali bu yolda yürümek bile son derece erdemli bir iş artık.
Toplumsal hatırlatmanın her çeşidini farklı açılardan yapmaktan başka çare yok. En umutsuz olunan bir anda bile çatlayacak bir tohum, kuru toprakların arasından kendisine bir yol bulup belini doğrultacak ve güneşe "merhaba" diyecek. Yeter ki bunun oluşması için toplumsal duyarlılığı ısrar ve inatla uyandırmaya çalışalım.
@gergerliogluof
www.omerfarukgergerlioglu.com