Bu karışık dönemlerde en önemli soru "sonunda kim kazanır" oluyor. Başkanlık, referandum, iktidar çatışmalarında herkesin merak ettiği bu. Bu sorunun cevabı belli aslında, doğru durmaya çalışan, hakkı hukuku en üstün değer bilen kim olursa, o kazanacak, istediği kadar güçlü olsun veya güce yaranmaya çalışsın, o kaybedecek.
Ak Parti yükselişi durdurulamayan bir güç olarak ortaya çıkmıştı. Güç odakları, askeri vesayet üstüne geldikçe güçleniyordu. 367 krizinden güçlenerek çıkmıştı, sessiz çoğunluğun sesi oluyor, zayıflar onun yanında yer alıyordu. Her seçimde oy oranlarını yükseltiyor, alternatif olmaya çalışanlar bile sonunda ona katılıyordu.
Ama sonunda güç zehirlenmesi başladı, adım adım kendini iyice gösterdi ve iyice derinleşti. Her yükselişin malum ve makus talihi yaşanmaya başladı. İstişareye, çoğulculuğa, başkasının hakkına gözünü yuman anlayış, yola çıkarken birlikte olunan kurucularını kaybetmeye başladı. Abdullah Gül ve Bülent Arınç sesini çok çıkarmayan, birşey yapmayan, yapamayan bir konumda dışarıda kalakaldılar.
Kurucuların eleştirilerinin yükseldiği dönemin bir başka yükseleni daha vardı. Her ne pahasına olursa olsun tüm hükümet uygulamalarını savunmaya ayarlı kalemler. Kısa sürede popülerleşen bu kalemler farklı özellikte olsalar da ortak paydaları her tür hükümet uygulamasını savunma pozisyonunda olmalarıydı. Sonunda yükselen yıldızlar oldular ama arkalarında büyük tahribatlar oluşturdular. Bu tahribat, yanlışa karşı umursamazlık ve destek bir binanın temellerinin çürümesi gibidir ve çöküşü beslemektedir.
İslamcılık umudu olduğu toplumun yönetimine geldiğinde büyük hatalarını da göstermeye başladı. İslamcılar hakkındaki ilk hayal kırıklığım 2012'de Akit hakkında olmuştu. Akit bazı yazarları Kürt, Ermeni meselesinde hedef haline getirmişti. Bu kişiler farklı dünya görüşünde olsalar da en zor zamanlarda başörtüsü yasağı konusunda ilkeli duruşlarıyla tanınıyorlardı bir de. Gerçi öyle olmasa da iftira, hakaret kime yapılırsa yapılsın kabul edilemez. Bir imza kampanyası düzenleyerek uygun bir dille Akit'i kınamıştık. Dindar yazarların katılımı vardı. Akit bunun üzerine çıldırdı, imzacıların hepsine telefon ederek söylemedikleri ifadeler üzerinden çirkin iftiralar yaydı. İmzasını geri çeken olmadı ama çoğu bu çamurlardan ürktü. Sonrasında Akit'i 3 kez mahkum ettirdim ama dindarlarımızın çoğunun umurunda olmadı bu cezalar, bu yayın organı da okuyanlarını daha da ifsad etti. İslamcı yazarlar gazetenin köşe yazarı şu an. Biz de hala dindara laf anlatmaya çalıştık(!) Meselenin, her siyasi yaklaşımın olmazsa olmaz koşulu olarak vicdan mihengine vurulması gerektiği anlaşıldığında din adına çok günahlar işlenmişti bile.
Hrant Dink cinayetinin 5. senesinde farklı çevrelerden çok etkili isimlerin imza verdiği bir kampanya ile "adalet talebimiz var" demiştik. Bu kampanyanın özelliği dindar aydınların başlatması, "Hrant'ın arkadaşları"yla ortak hareket etmesi ve her kesimden vicdanlı insanın bu çalışmaya destek vermesiydi. Şimdi böylesi çalışmalar hayal bile edilemiyor. Kamplaşma, kutuplaşma, tarafını seçip kriterini belirleme had safhada. Bu durum adaletten uzaklaşmanın ne kötü olduğunu gösteriyor, içine düştüğümüz kaos ortamının ne kadar insani değerleri yaraladığını anlatıyor.
Din iddiasıyla oluşan çürüme çok fenadır. Gittikçe artan bir çürümenin olduğunu görememek nasıl bir şey? Çürüyen bir şey görüntü oluşturur, tadı bozulur, koku salar. Yahu 5 duyunuz da mı yok ? "İktidar yozlaştırır, mutlak iktidar mutlaka yozlaştırır" demiş Lord Acton yüzyıllar öncesinden, doğru söze ne denir!.. Ak Parti kadrolarında çürüme var, medyasında çürüme var, yazarlarında var, çürümenin, çöküşün daha başka nasıl bir göstergesi olabilir?
Nedir şu, hükümet ne yapmışsa koruma, aklama modu, hiç mi başka kriteriniz olmayacak? Bir kere de "yanlış yaptınız" deyin yahu, hemen işten atmazlar!..
Yıldıray Oğur ve Hilal Kaplan birbirine düşmüş. Hakaret edip duruyorlar, daha düne kadar birbirlerini el üstünde tutuyorlardı. Taraftarlık, savunma refleksi ve üstüne çıkar hesapları üstüste gelince insan birbirine düşer, böyledir, uzun sürmez işte!.. "Habervaktimdenberiyiz " diyen Hilal Kaplan o gün kendisine hakaret edenlerin bugün safına düşmüşse diyecek birşey var mıdır? Allah insanı haktan, adaletten ayırırsa işte böyle çelişkiler yaşatır. Nefsine zulmeden iflah olmaz, keşke hatırlansa, muhasebe yapılsa.
Güneş gazetesi önceden Başbakan danışmanı olan ama sonrasında antidemokratik yönelişleri nedeniyle hükümeti eleştiren Etyen Mahçupyan'ı hedefe koymuş, "Dink soruşturmasında neden ifadesi alınmadı" diye güya soruyor, ispiyonluyor. İnsan bu kadar değerlerin üzerinde tepinir mi yahu..? Mahçupyan da linç edilecekler listesine kondu herhalde.
Kimi İslamcı T24'te yazdığım için bana öfkeleniyor, kızıyor. Niye kızıyorsunuz ki, niye Akit'te ve diğerlerinde yalan haber ürettiği hergün belli olan gazetelerde yazdığınızı sorun kendinize, meseleyi anlarsınız!..
Bu gidişat uzun süredir böyle, çare kadrolu trol istihdam etmek mi? Kadrolu troller her tarafa saldırmakla meşgul. Trol istihdam etmek, önlenemeyen yükselişi değil, durdurulamayan çürümeyi gösterir.
Aslında söylediklerimle Ak Parti'ye büyük iyilik yapıyorum. Niye mi? Aklı mantığı çalıştırmalarını isteyerek, siyaseti işleterek tek adamcılık hastalığından kurtarmaya çalışıyorum onları. Şu an siyaset komada bir hasta. Sahabe peygambere bile çok rahat itiraz eder "bu emrin Allah'ın emri mi, şahsi görüşün mü, şahsiyse katılmıyorum" derdi, şimdi nerede..? Mesele bir parti eleştirisi değil, çok daha derinlerde dini anlayışın bozulması eleştirisi aslında. Bu halleriyle Erdoğan'a da kötülük yaptıklarının farkında değiller, bir insan eleştiriyle kendi hatalarını düzeltir. Gelinen son hali eleştireceklerine canhıraş bir şekilde savunmaya çekilene etki edecek çok söz yok sanırım.
Peygamberler şikayetlerinde çok haksız değilmiş. Binlerce yıl boyunca toplumlar peygamberleri çok üzdü. Açık gerçeği gördükleri halde muhafazakar bir şekilde atalarının dinine sığındılar, tebliğci hakkında komplo teorisi ürettiler, iftiralar attılar. "Düzeni bozan, deli, vb" dediler, çıkarını düşündüğünü sanıp çıkar teklif ettiler. Ön kabulleri, ön yargıları, peşin hükümleri toplumun ifsadını anlatan ahlaklı , emin tebliğcileri şeytanlaştırmalarını sağladı.
Günümüz için de değişen birşey yok. Toplum akletmeyi düşünmüyor, ezberlerine, çıkarlarına sarılmış durumda. Peygamberlerin %90'ı başarısız oldu, toplumlarını terk etti, o toplumların çoğu ilahi azaba uğradı. Peygambere uyan da sonra nefsinin, iktidarının peşine düştü. Şu an inandığımız gibi yaşamadığımız, yaşadığımız gibi inanmamızdan dolayı ilahi azabın tecellisi daha da dibe vurmamız şeklinde seyrediyor sanırım.
@gergerliogluof
www.omerfarukgergerlioglu.com