PKK çekiliyor. Yıllardır "PKK niye var? Niye yok edilemiyor?" sorusunu kendisine sorup, cevabını bölgeyi tümden imha edecek imha girişimlerine kadar akıl almaz düşünceler üreten milliyetçi anlayış bu sefer de "niye çekiliyorlar, biz imha edemeden çekiliyorlar, görüyor musunuz?" sorusu ile yine çözüme, barışa karşıtlıklarını göstermeye çalışıyorlar
Çekilme sürecinin sıkıntılarla dolu olduğu bellidir. 1999'da Öcalan'a "ülkenin birinci sorunu olan İslam ile uğraştığımız için seninle uzlaşalım" diyen Ergenekoncu askerler PKK çekilirken 500 PKK'lıyı öldürmüştü. Anlaşma masasındaki sözünü bile yutan Ergenekon zihniyetinin elinde geçen yıllar barışı bu kadar geciktirmişti. Bu çekilme sürecinde buna benzer münferit olaylar yaşanıp yaşanmayacağı bilinmiyor. Bu bir barış anlaşmasıdır. Devlet hukuk dışı da olsa yapılan barış anlaşmasının şartları gereği çıkışlarına müsaade edecektir. PKK'lı öldürerek sorunun çözüleceğini sananlar büyük bir hayıflanmayla dövünebilirler. Artık o mantığın miadı doldu. Ajitasyon, asker cenazesi istismarı ve ölen PKK'lının cesedini tankın arkasına takıp dolaştırmak veya kulağını kesmek gibi "orijinal zevklerle" bu sorunun çözülmeyeceği ortaya çıktı.
Türkiye'de barış sürecine yapılan itirazlar beyhude bir çaba olmuştur artık.Yıllardır tartıştırılmayan gerçekler şu anda toplumun olumlu veya olumsuz tavrıyla tartışılmaktadır. Ancak sorun çekilme sonrası gelecek ikinci aşamadadır. Zira yeni bir anayasanın önündeki zorluklar apaçık ortadadır. Yeni bir anayasa için büyük bir direnç gösterecek olan güçler süreci asıl oradan sekteye uğratmayı düşünmektedir.
Yeni bir anayasanın gerçek bir toplumsal sözleşme olması için ilk önce tartışma kültürünün yaygınlaştırılması gerekir. Kendisi gibi düşünmeyen insanlara hakaret etmeden konuşabilme becerisi gösteren insanlar ancak bir sözleşmeyi gerçekleştirebilir. Bunu başaramazsak partilerin ortak mutabakatı olsa bile bu anayasa uzun ömürlü olmaz. Akil insanların yurt gezileri bu açıdan son derece önemlidir. Zira toplum en azından kendi arasında tartışmayı başarma konusunda adımlar atmaya başlamıştır.
Birileri bu sınırların dışına çıkıyor ama sorun bitmiyor. Sorun bu topraklarda tartışılmalı, kimseyi bir yerlere göndermeden olgun bir şekilde tartışmayı öğrenmeliyiz. Egemen bir dil ile hala "ne verdik, ne aldılar" değil "neyi paylaşabiliriz, nasıl olur da yeni sorunların ortaya çıkmasını engelleyebiliriz" sorusunu birbirimize sormamız gerekir.
Devlet de sorunlar karşısında sesini yükseltenlere "Sen kim oluyorsun da devlete kafa tutuyorsun "deme mantığından vazgeçmelidir. Bu sürecin asıl suçlusu yıllardır deve kuşu misali kafasını kuma gömen "ben görmüyorum, o halde sorun yoktur" mantığındaki devletin klasik halidir. 1 Mayıs olaylarına yol açan devlet mantığı, büyüklenmesi henüz iyileşmediği yönündeki sinyali ile ayrımsız hak ve özgürlük mücadelecilerinin daha çok işi olduğunu gösteriyor.