Gün geçmiyor ki OHAL, KHK mağdurlarından acı bir haber almayalım. Takatlarının son noktasına gelen KHK’lılar direnmeye çalıştıkları zulümlere yenik düşüyorlar artık. KHK ile hiç beklemedikleri bir anda işlerinden, umutlarından, hülyalarından olan KHK’lılar için bu muamele sadece maddi bir darbe değil, aynı zamanda manevi bir darbeydi. Kendilerine tebliğ edilmeye tenezzül bile edilmeyen ihraç kararları yıllarca çalıştıkları işyerlerinden ve iş arkadaşlarından bir anda uzaklaştırılmalarına neden oluyordu. Bir anda dünyası değişen KHK’lılar bu yıkımı yakın çevrelerine belli etmeseler de içinde bulunduğumuz günlerde artık bu üzücü hikayeler acı meyvalarını vermeye başladı.
KHK’lılar çoğu kişi tarafından unutulmaya terk edilse de yaşadıkları dramlar artık gözden ırak tutulamayacak durumdadır. Bunlardan biri geçtiğimiz günlerde vefat eden bir KHK’lı olan Diyarbakırlı Abdülhafız Filiz’di. O onbinlerce KHK’lıdan biri, o da geçtiğimiz günlerde KHK’ların hayatını kararttığı insanlardan biri oldu. Yaşadığı hüzün dolu günlerden sonra hayata gözlerini kapadı. Her şeyi ile direnmeğe çalıştığı KHK ihracı, sonunda onun da aramızdan ayrılmasını hazırladı. Geçtiğimiz günlerde 63 yaşında bir hastanede hayata gözlerini yumdu.
KHK’ların her mağdurda oluşturduğu büyük yıkımı bildiğim için Abdülhafız bey’in yakınlarına ulaşmaya çalıştım. 4 çocuğundan tek oğlu olan meslektaşım Dr. Erkan Filiz’e ulaştım, babası hakkında bilgi istedim. Abdülhafız bey 38 yıllık bir memur iken 29 Ekim 2016 KHK’sıyla işinden ihraç edilmiş. Diyarbakır Selahaddin’i Eyyübi devlet hastanesinde uzun yıllar hizmetli olarak çalışmış. Konjenital bronşektazi hastalığı (doğuştan akciğer bronş kalıcı hasarı) her iki akciğerinde de olan bir hastaymış aynı zamanda. Akciğerlerinin sadece iki lobu çalışan bir kişi olarak direncini düşürmemesi gereken ağır olmayan işlerde çalıştırılıyormuş. Yılların çalışanı olarak babacan, sevecen yönü nedeniyle başhekimlik danışma memuru olarak görevlendirilmiş, sağlık hizmetlerinden şikâyetçi olarak hışımla gelen kişileri ikna eden yönüyle dikkat çekiyormuş. Oğlu "Babam öylesine işine bağlı biriydi ki onun gibi başka memur görmedim, işine aşıktı, büyük bir keyifle, severek yapardı işini. Her sabah erkenden kalkar, traşını olur işine giderdi, onu hayata bağlayandı işi." diyor.
Abdülhafız bey içinde bulunduğu toplumun derdiyle dertlenen bir kişiymiş. Üyesi olduğu Diyarbakır SES’in etkinliklerine aktif olarak katılıyor, bölgesine huzur ve barış gelmesi için gayret sarf ediyormuş. İllegal hiçbir yapıyla ilgisi olmayan, sendikal çalışmalara fedakarca katılan bir kişiymiş.
Ne olduysa 29 Ekim günü olmuş, oğlu üzüntüyle o meş’um günü anlatıyor. İl dışında çalışırken o gece kendisini arayan babası acı acı gülerek ihraç edildiğini haber vermiş. "Babam gülüyordu ama içi kan ağlıyormuş, o gün onun için büyük bir yıkım olmuş, hiç beklemediği bir kararmış çünkü" diyor oğlu Erkan bey. "Onun için herşeyin başında işinden ayrılmak çok kötüydü, çünkü o işiyle hayat bulan bir insandı" diyor.
İlk günler sendikal dayanışmayla geçiyor ama sonunda hak ettiği emekliliğini istemeye niyetleniyor. Ama bu süreç ona 63 yıldır karşılaşmadığı bir hastalığa mal oluyor, hipertansiyon hastası oluyordu.
Abdülhafız bey için emekli olması hiçbir şeye çare değildi. Çünkü onun için iş hayatı, sadece maddi bir uğraş değil, bir şeylere faydalı olma duygusuydu. "Emekli olup da ne yapayım" demişti yıllar boyunca yakınlarına, 65 yaşına kadar çalışmak istiyordu. Bu zoraki emeklilik onun iyice içine kapanmasına neden oluyordu, gittikçe içine kapanıyor, durgunlaşıyordu. Yılların hayat arkadaşı eşi kocası için "Hafız’ı hiç böyle görmedim, o eski Hafız değil" diyordu oğluna. Artık o sosyal hayatı seven Abdülhafız bey gitmiş, yerine iştahı kesilen, zayıflamaya başlayan, geceleri uykusuzluk çeken Abdülhafız bey gelmişti. Derin derin düşünüyor "Ben bunu hak etmemiştim" diyordu. 8-9 kilo kaybeden babasının durumuna üzülen oğlu "İyi değilsin, psikiyatriste gidelim" tekliflerine şakayla “Siz doktorlar insanı hastalığa boğarsınız, gerek yok" diye cevap alıyormuş.
Bir akciğer hastası olarak başka hastalıklarla uğraşmanın onu ruhen çok yıprattığını bilen oğlu çok üstüne gitmemiş, moral destek olmaya çalışmış. "Evlat, her şey para değil ki ben insanlara faydalı olmayı seviyordum, beni niye kopardılar işimden" deyip duruyormuş.
Yemeden içmeden kesilen Abdülhafız bey’de bir müddet sonra tekrarlayan enfeksiyonlar başlamış, tedaviler, hastane yatışları kâr etmiyormuş. Direnç düşüklüğünün olmaması gereken kronik bir hastalığın sahibi olarak gittikçe zor baş edilir, hastalıklara tutularak hastaneden çıkamaz olmuş.
Yoğun bakımda takip edilmek zorunda kalınan Abdülhafız bey için artık hayata tutunmak çok zormuş. Sonunda kaçınılmaz bir son olarak son direnç noktası da tükenerek kalbine yenik düşmüş.
Bu toplumda binlerce Abdülhafız bey var. Canı gibi sevdiği işinden edilen, boşluğa düşen, depresyondan kurtulamayan binlerce Abdülhafız bey var. Kimi intihar etti, ediyor, kimi de işte böyle gittikçe hayattan kopan bir süreç sonucu kalbine yenik düşüyor. Tehlikenin büyük olduğunu KHK felaketleri yağarken fark etmiş bir doktor olarak her gün duyduğumuz dramlarla, daha nasıl derin bir insani felaketle karşı karşıya olduğumuzu yakından gözlemliyorum.
Duyduğumuz her yeni KHK’lı dramı tüm KHK’lıları tekrar vuruyor. Nitelikli, iyi yetişmiş ama çaresiz bırakılan KHK’lılarla gücünü kendi eliyle tüketen bir toplum olduk. Belki çok kişinin umurunda değil bu dramlar, siyasi ön yargılarla zulme kılıf bulmaya çalışıyorlar. Ancak güneş balçıkla sıvanmıyor. Her geçen gün yükselen feryatlar yeni hüzünlerin habercisi.
KHK zulmünü eleştirmekten geri adım atmayacağız. Çünkü karşımızda gün gün eriyen yüzbinler var, kalıcı hasarların onarılamadığı aksine derinleştiği bu yaraya karşı ne kadar dikkat çeksek azdır.
Geçtiğimiz hafta intihar eden bir KHK’lı hemşireyi yazmıştım, bu hafta kalbine yenik düşen bir başka KHK’lıyı... İnsani sorumluluk bana bu dönemde Türkiye’nin farklı birçok insan hakları sorununun varlığına rağmen en büyük cari insan hakları ihlalinin, KHK’lıların sorunları olduğunu gösteriyor.
Toplumun tüm kesimlerine çağrım, siyasi kimlik ayırt etmeksizin haksızlığa sırf haksızlık olduğu için karşı çıkma erdemini gösterebilmeleridir.
@gergerliogluof
www.omerfarukgergerlioglu.com