Akademisyenlerin "bu suça ortak olmayacağız" başlıklı bildirisi Erdoğan'ın sert tepkisi sonucunda günlerdir ülke gündeminden düşmüyor
Bildiriyi her iki tarafı eşit olarak eleştirmemesinden dolayı eleştiriyorum, akademisyen olsam imzalamazdım. Ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın çok sert tepkisi sonucu bir linç kampanyası başlatılmasını demokrasiden az çok nasiplenmiş birisinin bile kabullenmesi mümkün değildir. Ancak muhafazakar kesimde 100 yıl öncesinden kaynaklanmış söylemle "aydın alerjisi, aydın ihaneti" ön yargısı olduğu için ve toplum düşman gördüğüne çok kızgın olduğu için bildiriye aşırı tepki, normalleştirildi.
Liseden farklı olması gereken üniversitelere talimat verilerek idari soruşturmaların başlatılmasını, ardından adli soruşturmaların gözdağı verme maksatlı kullanılmasını , en sonunda işten atmaları izledik. Türkiye Cumhuriyeti tarihine cadı avı günü olarak geçecek gün, sabaha karşı Kocaeli Üniversitesi hocalarının sanki kaçacakmış gibi evlerine baskın yapılarak başladı. Ardından birçok öğretim üyesinin odasına tehdit mesajı bırakıldı. Bu, kara bir gün olarak tarihe geçecek.
Bu bildirinin aşırı sert bir tepkiyle karşılanmasının altında çatışmalı sürecin uzun süreceğinin işareti yatmaktadır. Sürecin uzun süreceği ihtimaline karşı medya ve akademiden gelen seslerin kısılması amaçlanmıştır.
Akademisyenlerin bildirisindeki tek taraflı dil, aslında barışı talep ederken ne kadar dikkatli olunması gerektiğini ortaya koymaktadır. Gittikçe acıların artması çatışma süreci içinde barışa özlemi yükseltecektir zaten. Adil bir şekilde barışı isteyen süreç içinde kazanacaktır. Bildirideki açığın üstüne gidilmesinin nedeni budur. Amaç barış söylemini şeytanlaştırmak ve her iki tarafa da adil eleştiri getiren müstakbel seslerin yok edilmeye çalışılmasıdır.
Barışı sağlamasını evet, örgütlü yasal bir devletten bekleyeceğiz ama bu bildiride PKK'nın da eleştirilmemesi gerektiğini göstermez. T.C vatandaşı olarak PKK'nın yaptığı bizi ilgilendirmeyebilir, kamu düzenini sağlamayı ondan beklemiyor olabiliriz ama PKK da çatışmanın içindedir ve ihlaller karşılıklıdır. Mesele üzüm yemek olmalı ve siyasi çekişmelerden azade barışı sağlamaya odaklanmalıyız. Daha kuşbakışı baktığımızda barışın normal, savaşın normalite dışı olduğunu görürüz. Bu yüzden devlet de örgüt de olsa savaşan her iki tarafa ateşkes çağrısı yapmak gerekir. Tabii ki kamu düzenini devletten bekleyeceğiz ancak savaşa dönen karşılıklı bir çatışma hali varsa tek taraflı bir barış çağrısını sadece kamu düzenini sağlayana yapmamız haksızlık olur.
Kavga eden devlet veya örgüt de olsa ilk yapılması gereken ikisine de "dur" denmesi ve sonrasında devletten yani kamu düzeni sağlayıcıdan sorunların çözümünü beklemek olmalıdır.
İfade özgürlüğü konusunda toplumda bir konsensus sağlamamız son derece önemlidir. Özgürlüklerin anası olan ifade özgürlüğü hakkında hemen her kesimde taraf bakış açısı hakimdir. Sorunlar üzerinde tartışırken temas etmeden geçemeyeceğimiz ifade özgürlüğü hakkında oluşturmamız gereken ortak paydalar konusunda daha çok gerilerdeyiz. İfade özgürlüğünün sınırının geniş olduğunu hatırlamamız sadece ifade özgürlüğünün devlet baskısıyla olduğu günlerle sınırlı olursa hep kaybeden oluruz. İlkesel olarak her zaman ifade özgürlüğünü çok önemli bir konu olarak sürekli gündemde tuttuğumuz takdirde karizmatik liderlerin sözlerinin hemen toplum tarafından kabullenmesinin önüne geçmiş oluruz.
İnsan aklının en iyi verimi, eleştirel düşünme becerilerinin gelişmesi, analiz yapabilmesidir. Statik toplumlar böylece dinamik sıçramalar yapabilir. Eleştirel düşünme becerilerinin gelişmesi konusunda yıllardır ezberci bir eğitime tabi tutulan bireyler olarak çok geri noktalardayız. Toplum yönetime, lider olarak özeleştiri yapan birisini değil, otoriter tavrından çok rahatsız olmadığı hatta beğendiği kişileri getirmekte tereddüt göstermiyor. Bu bilinçaltı yönelişini kırmak, statik toplumdan dinamik topluma ulaşmak istiyorsak ifade özgürlüğünü birinci meselemiz görmeliyiz.
Sinirlerine hakim olan kazanacak bu savaşı. Bu savaş, silahla değil sözle kazanılacak. Bu topraklarda iç içe yaşamış insanları birbirine düşman eden değil, dost eden kazanacak. Gerginlik ve duygusallık ne kadar yükselirse yükselsin siyah ve beyazın arasındaki gri alanları korumak zorundayız. Barışın bir ihtiyaç olduğunu ortak bir şekilde söylediğimizde kazanacağız.
Kamil insan özgür ifadeyle oluşur. Hakikatın ortaya çıkması, karşıt fikirlerin çarpışmasıyla olur. Bir fikrin eleştiriye kapanması aslında onun aleyhinedir, gelişimini engellemektir. Fikrin ifadesinin engellenmesi, onun zarar vermeye yönelmesine yol açabilir. Baskıcı yönetimler tarihin her döneminde ilk olarak muhaliflerin ifade özgürlüğünü kısıtlama yoluna gitmiş ve bunun için kişileri şeytanlaştırmaya çalışmıştır. Örneğin peygamberlerin en çok karşılaştığı ithamlar "onun bir deli, kahin, toplumda fesat çıkarıcı sözler yayan, ayak takımından olduğu için sözü değersiz addedilmesi gereken, vb." dir. Demek toplumlarda büyüklenenlerin ilk olarak ifadeye bir saldırısı vardır ve çatışmalı ortamda olunsa bile ifadenin namusunun korunması hepimiz için en ön planda olmalıdır.
@gergerliogluof
www.omerfarukgergerlioglu.com