Son günlerde eleştiri şekli ve dozu konusunda çok ciddi ve olması gereken bir tartışma Taraf gazetesi yazarları arasında yapılıyor.
Eleştirilmekten kimse hoşlanmaz ancak eleştirmek kadar tatlı bir şey de yoktur. Eleştiri zahire, görünüşe göre yapılır batına, saklanana göre olursa haksızlık yapma ihtimaliniz yükselir. Kimse eleştirilmekten hoşlanmaz. Herkes başkasının kendisini övmesini bekler. Oysa sıkı bir doğru yanlış tahlili yaptığımızda birçok insanın hatalarla oldukça malul durumda olduğunu görürüz.
Eleştirinin usullerine dikkat etmeden önce tarihi örnekleriyle eleştiri konusunu anlamaya çalışalım.
İslam tarihinde bu konuda oldukça önemli örnekler vardır. İlk insanlar Adem ve Havva yanlış yapmıştır. Ama hataları hatırlatıldığında hata yaptıklarını kabul etmişlerdir. Hatasını görmediği, kendisini eleştirmediği ve bunu kabullenmediği için İblis, taşlanan ve uzaklaşan olmuştur yani Şeytan olmuştur.
Kabil kardeşi Habil'i sırf kıskançlığından öldürmek üzereyken kardeşi ona bu haksızlığı ona kendisinin yapmak istemediğini belirtmiştir. Özeleştiri yapamayan Kabil, babasının sevgisinin iyi davranışlarından dolayı Habil üzerinde toplandığını düşünmeyi denememiş ve kardeş katili olmuştur. Ancak en azından sonrasında vicdan azabı çekmiştir. Yaptığının yanlış olduğunu anlamıştır. Katil olmadan önce yapamadığı özeleştiriyi katil olduktan sonra yapabilmiştir.
Hz. Yakup kardeşleri Hz. Yusuf'u kıskançlıklarından kuyuya atan kardeşlerinin eleştiri yapmasını sürekli beklemişti. Onlar ise mahcup oldukları ana kadar özeleştiriden kaçınmışlardı ve öldürdükleri sandıkları kardeşlerinden yardım istemeye gittiklerinde şoke olmuşlardı. Özür ve bağışlanma dileyenleri affedenler ise büyüklüklerini tüm zamanlara ispatlamış baba ve oğul oluyordu.
Hz. Musa öldürme kastı olmaksızın attığı bir tekme sonucu ezilen ırkdaşını korumuş ancak şahsı öldürmüş, ertesi gün aynı olayla karşılaştığında dünkü yanlışınından dolayı ırkdaşının bir başka kişi ile olan ihtilafı için olan yardım çağrısına kulak asmamıştır. Bu bize normal gibi görünebilir ancak birçok kişinin ırkı, dini, ideolojisi adına çok açık yanlışlarını devam ettirdiği günümüzde unutulmaması gereken bir örnektir.
Hz. Musa'nın kavmi, Firavun ordusundan kurtarıldıktan sonra denizin yarılması mucizesini görmelerine rağmen yolda gördükleri bir topluluğun putlara tapmasını görerek “biz de Rabbimizi somut şekil haline getirerek ibadet edelim” derler. Çok kısa bir süre önce putçuların yenilgisini görmüş ve kendilerini kurtaran mucizeye tanıklık etmiş kişiler bunu unutmuş ve eskiyi istemiştir. Peygamber bu tavrın yanlışlığını anlatır ve onları eleştirir akabinde sürekli sadece Yahudilere has olmayan insana ait genel bir karakter bozukluğu olarak nankörlüğün kötülükleri üzerine önemli eleştiriler alırlar.
Hz. Musa yokluğunda Hz. Harun'un yumuşak yönetim tarzından dolayı kavminin bozulduğunu görünce kardeşi bile olsa Harun'a şiddetle çıkışır ve onu eleştirir. Yakını diye toplumun önünde ağır bir şekilde eleştirmekten kaçınmaz.
Hz. Muhammet'in en sadık takipçilerinden Hz. Ömer pek çok defa peygamberin uygulamalarını eleştirmiş bu uygulamaların şahsi uygulama mı Allah'ın vahyi mi olduğunu sormuş ve eğer şahsi kararlarsa eleştirilerini çekinmeden söylemiştir. Hz. Ömer sertliğiyle tanınmasına rağmen akleden, hemen söyleneni kabul etmeyen, sorgulayan ve eleştiren bir kişiydi. Eleştirel yönü, kendisine aklederek anlamayı ve kabullenmeyi sağlıyor ve çok doğru kararlar almış bir tarihi şahsiyet yapıyordu.
Ebu Zer Peygamberin en yakın arkadaşlarından idi. Onun ölümünden sonra insanların lükse, nefsaniyete dalmasından bir bozulmanın başladığını hissetmiş ve keskin eleştiriler yöneltmiş bir kişiydi. Ancak o zamanlar keskin dili nedeniyle dışlanmıştı ve yalnızlık içinde ölmüştü. Ancak tarih şimdi onu övgüyle anıyor. Eğer o hakkıyla anlaşılsaydı şimdi islam toplumları farklı bir çizgide olabilirdi.
Hasen'i Basri tabiinin yani sahabe sonrası döneminin çok önemli kişilerinden biriydi. Bir gün birisi ona seccadeye bulaşan bit kanının necaset hükmünde olup olmadığını sordu. O çok sert bir tavırla “insanların, masumların kanı dökülürken sessiz kalanların nasıl bir cür'et ile bu soruyu sorabildiğini” söyledi. Yaşam hakkı çiğnenirken hayata dokunmayan fıkhi sorular karşısında o zamanki çok değerli bir alimin tavrı buydu. Ya şimdi? Uludere sorgulanırken Kürtajın gündeme getirilmesi size ne hatırlatıyor?
Meşhur bir islam büyüğü evinin bahçesine mezarını kazdırmıştı ve her gün dışarı çıkmadan mezarın içine girip yatarak bir müddet tefekkür eder ve hayatına öyle devam ederdi. Hz Ömer bir adamı parayla tutarak her gün kendisine gelerek “bir gün öleceksin ey Ömer, ona göre” demesini istemişti.
Şimdi Başbakan eleştiriliyor dindarlar “vardır bir bildiği” diyor. “Bekleyelim, şartlar şöyle böyle” diyorlar. Taraf gazetesinde yazarlar eleştiri yüzünden tartışıyorlar. Bir kısım islami medya eleştirileri iktidara bir saldırı olarak algılıyor. Hz.Muhammet toplumunu yoğun bir şekilde eleştirmişti. Ancak kullandığı dil katı yürekli ve kaba bir dil değildi. Peygamberlik görevi kendisine verilmeden önce de toplumdaki yanlışların sıkı bir muhalifiydi. Ancak yıkıcı değil yapıcı bir dil kullanmaya çok özen gösteriyordu. Başarıdaki önemli bir sır da buydu.
Taraf gazetesindeki tartışma son derece önemlidir. Zira tüm zamanlarda ve mekanlarda ve tüm insanlar arasında olması gereken bir eleştiri kültürünün nasıllığının sancısını taşıyan bir arayış içindeler. Eleştiri zor bir konu olduğu için de kırılmalar ve küsmeler çok çabuk yaşanır. Karşılıklı iyi niyet ve hakikati arama özlemi taşıyorsanız işi nefsaniyete ve enaniyete taşımazsınız. Nefsine tapan kişilerin eleştiriden nasıl olup da hiç hazzetmediklerini çok görmüşümdür. Aslında çok zeki ve yüksek oranda doğru düşünceler içinde olsalar da eleştiriden, enaniyetinden dolayı kaçanların ne kadar zavallı ve yer yer gülünç duruma düştüğünü çok gözlemlemişimdir.
Başbakan, Ahmet Altan ve Taraf'ın diğer yazarları yukarıdaki örnekleri düşünmeli. Otoriter bir zihin yapısının yanlışa götüren birinci etken olduğunu unutmamalılar. Başbakan islam tarihindeki bu önemli eleştiri örnekleri üzerinde tekrar düşünmeli ve yaratılışındaki “Kasımpaşalılığı” aşabilmelidir. Çok doğru eleştirilerde bulunan günümüzün yüksek edebi kabiliyetlilerinden Ahmet Altan'ın kendisinin de yer yer aşamadığı enaniyetinden dolayı hatalar yapabildiğini görebiliyoruz. Çok doğru işler yaparken eleştiri kabul etmeme hastalığına yakalanmışsanız ister Başbakan olun ister ünlü bir yazar çok haklıyken çok haksız duruma düşebiliyorsunuz.