P24 gazetecilik platformunun düzenlediği Cumhurbaşkanlığı seçim araştırması için yerli ve yabancı gazetecilerle Edirne'deyiz. Edirne hatırı sayılır bir süre Osmanlı'ya başkentlik yapmış ama şimdi biraz kenarda kalmış bir il. 650 civarındaki tarihi eser kaydı olmasına rağmen görsel anlamda Cumhuriyet tarihi boyunca turizmde ciddi bir mesafe kat edememiş. Son zamanlarda kıpırdayan bir gayret olsa da böyle tarih kokan bir kentin Avrupa'da olması halinde nasıl müthiş bir tarih ve turizm harikası olabileceğini tahmin ediyor ve hayıflanıyoruz..
Edirne'de siyasi parti merkezlerini, STK'ları geziyor ve esnafla konuşuyoruz. Cumhurbaşkanlığı seçimi ilde çok büyük bir heyecan oluşturmamış. En fazla Erdoğan'ın daha az miktarda da Ekmeleddin bey'in tanıtım afişleri var. Demirtaş'ın herhangi bir tanıtım afişine rastlamıyoruz.
İlk olarak Ak Parti il başkanlığına gidiyoruz ve aktif, çalışan bir teşkilat görüntüsü ile karşılaşıyoruz. Genel merkezden gönderilen seçim işleri başkan yardımcısı Sivas milletvekili Hilmi Bilgin'in Edirne teşkilatını teftiş ettiğini görüyoruz. Bilgin, tam saha çalıştıklarını ve ilk turda %55 ile seçimi alacaklarını iddia ediyor. İl başkanı Rafet Sezen seçim sonrası ısrarla bu göreve getirilmiş. Konuşmalarından genel siyasi tablodan ve kendi konumundan rahatsız olduğu izlenimini ediniyoruz. Erdoğan'ın sert siyasi üslubundan bahsettiğimizde genel bir cümleyle manidar bir cevap veriyor. "Güçlü muhalefet olmadığı müddetçe güçlü demokrasi olmaz" diyor. Bu sözün ne kadar doğru olduğunu daha sonra ziyaret ettiğimiz CHP il başkanlığında gözlemliyoruz. Aynı zamanda Trakya Birlik başkanı da olan Sezen önceleri Demokrat Parti'deymiş. Halkın sert söylemlerden hoşlandığını ancak Trakya halkının yanlış siyasi yönelişler, mutlak güç gösterileri veya iktidar başarısızlığına ideolojik saplantı olmadan reaksiyon gösterdiğini söylüyor ve geçmiş siyasal örnekleri hatırlatıyor. Edirne'deki Erdoğan oy oranı tahminini sorduğumuzda "%35" diyor bu oran son seçimlerdeki %33 oy oranından biraz yüksek, gözlemlerim sonucu olan tahminim de aynı yönde.
Daha sonra görüştüğümüz CHP il başkanlığı ise fiziksel şartları ve yaklaşımlarıyla CHP'nin niye %30'ları aşamadığının açıklaması oluyor. Başkan Oktay Bozkurt, halen Ekmeleddin bey'in adını yanlış telaffuz ediyor ve sorduğumuz sorulara sloganik cümleler ve klişe ifadelerle cevap veriyor. Anlaşılan Edirne'de yaşam tarzı tercihi nedeniyle çantada keklik gibi gördükleri CHP oylarının amatör bir siyaset anlayışı ile azalmayacağını düşünüyorlar. Sadece niye Erdoğan karşıtlığı üzerine siyaset bina ettikleri yönündeki sorularımıza veya Ak Parti'ye oy verenlerin niye böyle bir tercih yaptığı yönündeki sorulara farklı soruların cevaplarını vererek geçiştiriyor. Niye bir çatı adayı, Ekmeleddin bey benimsendi mi sorularına ise kerhen kabullenildiği imajı veren cevaplar veriyor ve "Genel Başkan'ın sözünden çıkmayız" diyor. Sadece sol kesime hitap eden bir adayla Erdoğan'ı engelleme şanslarının olmadığını, örgütte zoraki ama artık itirazsız bir kabul olduğunu ifade ediyor. Ekmeleddin İhsanoğlu'nun "Kürtçenin bilim dili olmadığı" hakkındaki beyanatlarını sorduğumuzda bunu duymadığını söylüyor ve bir siyasetçi olarak aslında Cumhurbaşkanlığı seçimini nasıl bir ilgi ile takip ettiğinin işaretini veriyor. Çözüm sürecini sorduğumuzda Kürt sorunu hakkındaki görüşleri yerine komşu ülkelerdeki sorunların konuşulması gerektiği yönünde cevap veriyor, bağımsız şirketlerin anketlerini sorduğumuzda anketçilik kurumunu değersizleştirmeye çalışıyor. Edirne'deki Bonzai alışkanlığındaki artışın alkol yasağından dolayı olduğunu açıklaması bana bir hayli ilginç geliyor. Çünkü Türkiye'nin birçok yerinde çok artan Bonzai tüketiminin Edirne'ye has alışkanlıklar çerçevesinde açıklanmasını hiç anlamlı bulmuyorum.
CHP'nin Edirne teşkilatıyla görüşmemiz sonucunda CHP'nin niye %30 oy oranını geçemediğini ve güçlü bir muhalefetin olamadığını anlıyorsunuz. CHP, il başkanlığı düzeyindeki temsiliyetini entellektüel düzey, bilgi, takip ve siyasi okuyuş açısından belli bir seviyeyle yeterli görüyorsa başarısızlığını sorgulamak için kendisini başka araştırmalarla yormamalı.
Sanayicinin, tüccarın nabzını tutma niyetiyle gittiğimiz Edirne Sanayi ve Ticaret odasında Başkan Mehmet Eren üyelerinin huzur ve istikrarı öncelediğini söylüyor. En ufak bir sarsıntıya dayanamayacak ekonomik kaygıların çok önemli olduğunu, yaşam tarzı seçimi, uygulanan politikalar, yolsuzluk vd. etkenlerin pek fazla önemsemediğinin altını çiziyor. Erdoğan'ın anayasal prensipleri çiğneyemeyeceğini düşünüyor. Edirne'de katı bir siyasi yöneliş olmadığını gerektiğinde tepki gösterileceğini o da iddia ediyor. Edirne'de ciddi ve planlı siyasi çalışmanın Erdoğan tarafından yapıldığını ve birinci turda Erdoğan'ın kazanacağını söylüyor. Türkiye pirinç üretiminin %60'ını, ayçekirdek üretiminin %25'ini Edirne'nin karşıladığı halde tarımdan umduklarını bulamadıklarını ve turizm yatırımlarının artması gerektiğini söylüyor.
Daha sonra Ali Paşa çarşısı dernek başkanı Yılmaz Sanış ile iş yerinde görüşüyoruz. Nasıl bir Cumhurbaşkanı sorusuna "Batılı ülkeler karşısında ezilmeyen ama halkına bağırıp çağırmayan bir Cumhurbaşkanı" cevabını alıyoruz. Bir küçük esnaf olarak küçük esnafların 3-4 sene içinde biteceği ihtimalinin kuvvetli olduğunu söylüyor. Görüştüğümüz bir başka esnaf ise demokrat bir anlayışa sahip olduğunu belirterek Edirne'de ender bulunan bir örnek olduğunu, Kürt olmadığı halde Demirtaş'a oyunu vereceğini söylüyor. Edirne'de Kürt düşmanlığının yaygın bir hastalık olduğunu belirterek buna karşı tepkisini belirttiğini ifade ediyor. Edirne'de "Denizden sonrası olmasa da olur" (boğazlardan sonrasının halini umursamayan) bir anlayışın olduğunu üzüntüyle ifade ediyor.
Günün sonunda Edirne'nin çok önemli bir dinamiğine, Roman mahallesine gidiyoruz. Bir kıraathanede görüştüğümüz dernek başkanları bizi kendilerine has sıcak ve neşeli bir ilgi ile karşılıyorlar. Roman açılımı nedeniyle devletin özür dilemesini çok önemsiyorlar. Erdoğan'a büyük bir ilgi ve sempati olduğunu gözlemliyoruz. Romanlar hakkındaki 3 olumsuz yasanın iptalinin sağlandığından çok memnun olduğunu ifade eden EDROM Başkanı Erdinç Çekiç'in dili insan hakları evrensel bildirgesi ve diğer yönetmeliklerden verilen örneklerle dolu. Ulusal ve uluslararası platformlarda da temsiliyeti olan Çekiç'e göre Romanların durumu açılımla Balkan ülkelerinden daha iyi bir hale gelmiş durumda. Çekiç ezilmiş kesimlerin başında gelen Romanların niye Ak Parti'ye kaydığını sol ve sosyalist yapıların sorgulaması gerektiğini önemle vurguluyor. Başbakan'ın Romanlara çok uzak olmadığı için açılımı başlattığını söylüyor. Romanların toplumdaki statülerinin değişmesi için zamana ve maddi güce ihtiyaç olduğunu, atomu parçalamaktan daha zor olan ön yargıları yok etmenin kolay olmayacağının altını çiziyor. Ayrımcılığa uğradığını iddia ettiği halde Kürtlerin Dom ve Rom Romanlarına karşı doğuda aşağılayıcı muameleler yaptığını ve bu yüzden kırgın olduklarını söylüyor. Selahattin Demirtaş'ın bir konuşmasında ayrımcılığa uğrayanlar arasında Romanları saymadığını hatırlatıyor. Ayrımcılık konusundaki hassasiyetin ne denli önemli olduğunu tekrar hissediyoruz. Bir başka dernek görevlisi Demirtaş'ın başka konuşmasında andığını hatırlatarak düzeltme yapıyor. "Roman mı diyelim Çingene mi" diye sorduğumuzda aşağılama kastı yoksa adlandırmanın önemli olmadığı cevabını alıyoruz. Roman engelliler derneği başkanı Mutlu Çekiç ise Roman engellilerin Avrupa'da bile verilmeyen çok önemli haklara sahip olmasından çok mutlu olduklarını ekliyor.
Edirne'de Erdoğan'ın birinci sırada olmayacağı ancak oylarında hafif bir artış yaşanacağı hissediliyor. CHP'nin klasik anlayışıyla zamanla birinciliği Ak Parti'ye kaptırabileceği ihtimali var. Diğer yazımızda ise ikinci durağımız olan Kırklareli'ni anlatacağız.