19 Ocak 2016

Diyanet'in fetvası ve düşündürdükleri

İslam dünyası yüzyıllardır perişan

Kaç gündür Diyanet'in fetvası konuşuldu. Aile içi ensest ilişkiyle ilgili soruya verilen cevap haklı bir infial oluşturdu. Diyanet tarafından önce cevabın tahrif edildiği, sonra sitenin hacklendiği söylendi, ardından başkan Mehmet Görmez açıklama yaptı. Görmez "yanlış tercüme sonucu uzmanlarımız yanlış bilgiyi cevaba eklemişler" diyor. Bu olayın yanlışlıkla ya da kasden olduğunu söylüyor.  

Meselenin aslı görünmezse işte böyle ya inkar edilir, ya da komplo teorilerine sığınılır ya da suç uzmanın üstüne atılır. Aslında mesele İslam dünyasında düşüncenin durağanlaşması, fıkhi gelenek müktesabatının süzgeçten geçirilmemesi, durağanlık ve gerilemenin kaçınılmaz olarak birbirini takibidir.

Böyle bir soruya cevap arama garabetini zamanın birinde alimin biri yaşamış olabilir. Bu soruya cevap aradığı için inanılmaz bir cevap da vermiş olabilir, ancak 21. yüzyılda bilgi ve aklın çok daha iyi kullanılabileceği bir ortamda o soruya cevap veren kişi sorunun cevabının bu olmaması gerektiğini, yeni ufuklu bir araştırmayla yorumlayarak çözebilmekten, ve bu rivayeti çöpe atması gerektiğini bilmekten aciz midir? 

Peki Müslüman toplumun tüm bu olanlar karşısındaki tavrına ne demeli? Onlar rivayetin ilmi tahlilinden ziyade "hükümete, Diyanete bir komplo kurulduğunu, karanlık güçlerin saldırı halinde olduğunu" vb. düşünüyor genellikle. Çok sonra bulduğu değerli bir eşyasına ne pahasına olursa olsun sarılıp kopmama patolojisini yaşıyor.

Ne fetva kurulundakiler ne de reaktif tepki gösterenler ilmi sahadaki akletme eksikliğini görüyor. Akletmeyenlerin pislik içinde kaldığını belirten Yunus 110. ayete rağmen bu görüntü neden? Halbuki Müslümanlar için bir özeleştiri imkanı olabilirdi ama yine "dış mihraklar, komplo, din düşmanları" sesleri arasında asıl tartışma unutuldu.

İslam dünyası yüzyıllardır perişan. Her geçen gün bu perişanlık maddi ve manevi felaketlerle artıyor. Müslümanlar primitif refleksler içinde. Hep tepki halindeler, etki üretme peşinde değiller. Komplo teorilerine çok inanıyorlar ve bunu halka da pompalıyorlar. İyice kategorileştirdikleri bir hayatları var ve bu dinin özü olan yüksek ahlaki değerler yerine, ibadetlerin şeklinde ve teferruatta kalmışlar. Bu şekilcilik, kendilerinde uzun süredir bir değişim yaşatmıyor. O denli refleks halindeler ki bir hareketi hemen kendilerine saldırı olarak algılayıp kabuklarına çekiliyorlar. "Kabuğumu kırayım" yerine kabuğuma çekileyim" anlayışı hakimse o toplumdan yeni birşeyler üretmesini, akletmesini, fikretmesini bekleyebilir misiniz? 

Müslümanların çoğu "kral çıplak" diyemeyecek kadar kutuplaştırıyor kendisini. Tepki, öfke içindeler. "IŞİD niye var" diye soruyorlar ve son tahlilde yine onu da "dış güçlere" bağlıyorlar, IŞİD'i oluşturacak ortamı elleriyle hazırlamışlardı ve şikayetçi değillerdi oysa. Akletmeme, at gözlüğü takmayı bu da fanatizmi doğurur. İçinde bulunduğu anı ve şartları sürekli keskin bir kavrayışla anlamayı, yani fıkhetmeyi terk edeli, kalıplı ve köşeli olalı çok oldular. Her zaman ve dindeki fanatiğin dini ve ideolojisini hedefleştirmeye gerek yok. O artık akletmeyi iptal etmiş bir kesin inançlıdır.

İfade özgürlüğünü hazmetmeyi, geliştirmeyi bırakın, eleştiriyi kabullenmeyi reddeden, özeleştiri bile yapmayı düşünmeyen bir topluluk nasıl felah bulur? Oysa özeleştiriyi en çok yapmamız gereken, eleştirilerden istifade etmesi gereken maddi ve manevi felaketlerin içinde olan bizler değil miyiz?

Kalksanız Diyanet'i eleştirseniz, "dinimize, hükümetimize saldırı var" diyecekler. Bilmiyorlar ki Mehmet Görmez'in son açıklaması gelmeden önce yapılması gereken eleştiriyi kendileri yapmalıydılar. Yine de fırsat vardır ve ne kadar tekrar edilse az kalacak bir yeniden inşa hareketini sürekli gündemde tutmak ve çare aramak için yapılacak çaba, her Müslümanın görevidir.

Müslümanların çoğu siyah- beyaz, iyi- kötü dünyasındalar, "ortak iyi" nasıl olur, ilgilenmiyorlar. taraf olmanın siyasi ve güncel kriterlerle değil, değerler dünyasında olması gerektiğini düşünmek istemiyorlar. Kendilerini kutuplara itenlerin yanı sıra oraya çekilmek için her türlü gayreti de gösteriyorlar. Ortak payda oluşturmanın erdemini düşünmek istemiyorlar, hemen komplo teorileri imdatlarına yetişiyor.

Her türlü ahlaki değeri ayaklar altına almış bir yayın organını bile "camiamızın cesur sesi" diye görmeye devam edenler, nasıl bir kaybediş içinde olduklarını anlamadıkları için içinde bulundukları çürümüşlüğü anlayamaz. 

Sabah akşam okudukları Kur'an'ın ana teması adalet iken, siyasi hesaplar, güncel fırsatlarla başka kriterleri önde tutuyorlar, sonuç tabii ki kirlenmedir. Taraftarlık o kadar güçlü ki "kol kırılır yen içinde kalır" deyip iç muhasebeyi düşünmez oldular. 

İslamcılarımıza İslamcılığın çıkış yıllarını hatırlatıyorum. İslam dünyasının içinde bulunduğu durum için bu akımı başlatan Müslüman aydınlar iktidarları kollama telaşı peşinde değillerdi. Yeniden, bulundukları ülkeye ve dünyaya İslamın tekrar alternatif olmasını istiyorlardı ve çabaları yeni bir çıkıştı, ya şimdi?

Yapılması gereken din adına hareket eden kişi ve kurumların iyi veya kötü niyetli de olsa sorulan soruya her bilimden istifade ederek, İslamın ana gayesini eksene alarak, ciddiyetle çalışılmış, tartışılmış, anlaşılır cevapları verme gayretinde olmasıdır.

@gergerliogluof

www.omerfarukgergerlioglu.com

Yazarın Diğer Yazıları

Afrin operasyonu ve Kürtlerde artan kopuş

"Doğu-Güneydoğu'da taşlı sopalı eylem yoksa her şey yolunda mı zannediliyor?"

KHK ile yetki gaspı skandalı!

Yeni uygulamayla, KHK ile adeta yaşam hakkı gasp edilmeye çalışılan kişinin, yeni bir KHK ile özel sektörde çalışmasının da önüne geçiliyor

AK Parti, MHP ittifakı statükonun ittifakıdır ve kaybetmeye mahkûmdur

Tayyip Erdoğan önceki tekliflerde kendini naza çekmişti, Bahçeli yılmadı teklif üstüne teklif patlattı

"
"