Darbe sonrası ortalık durulduğunda yine en önemli mesele olarak Kürt meselesi ortada kalacak. Son yaşanan gelişmeler Kürt meselesinde son yıllardaki değişimleri, soru işaretlerini bir nebze daha açıklayabilecek sanırım.
Darbe sonrası neler olabileceğini, çözüm süreci ve öncesi yaşananlara bakarak değerlendirmeye çalışalım. Çözüm süreci başlamadan önce 2006'da Emre Taner'in başlattığı sürecin devamı yaşanıyordu. Bir çözüm arayışı yaşanıyordu. Oslo görüşmeleri, Habur atağıyla bir çözüm aranıyordu. Ancak cemaat böylesi bir çözümü istemiyordu. Anlaşılan sadece kendi iradesinin hakim olduğu, anlayışının benimseneceği bir çözümden başkasını kabullenmiyordu. Sızdırılan Oslo görüşmeleri, barış masasıyla çözümün olabileceğini iddia eden Hasan Cemal, Cengiz Çandar, Ali Bayramoğlu gibi yazarların şeytanlaştırılması gibi girişimler muhtemelen cemaat organizasyonuyla yapılıyordu. Tetikçinin kim olduğu sorusunun cevabı ise bu işler için uygun Akit gazetesi ve Habervaktim sitesinin 2012 yılında anılan yazarlarla ilgili yayınlarına bakıldığında bulunacaktır.
Şüpheli ve çok belirgin bir şekilde sümenaltı edilen Roboski katliamının baş edemeyeceği cemaatin işi olduğu çok konuşuldu. İzah edilemeyecek bir olayı ifşa ederek baş edemeyeceği güçlerin şimşeğini üstüne çekmek istemediği ihtimali Erdoğan için çok konuşuldu. Darbe sonrası ortaya çıkan gelişmeler o günlerde ne olduğunu bugün belki biraz daha iyi aydınlatıyor.
Bütün engelleme girişimlerine rağmen çözüm süreci başladı. Süreci başlatansa Öcalan'ın ısrarıydı. Devam eden masa çalışmalarının sekteye uğradığını düşünerek daha sonra "İmralı notları" kitabında anıldığı gibi "paralel güçlerin süreç girişimini bozacak darbe yapma ihtimalinden kuşkulanmasıydı. "Paralel" kelimesini Erdoğan'dan önce kullanan Öcalan'dı. Öcalan anılan kitapta Erdoğan'a çağrıyı yaptığını ve bir hazırlık sürecinden sonra çözüm sürecinin başladığından bahseder. Devrilme endişesi yaşayan Erdoğan ihtiyatı elden bırakmayarak çağrıyı kabul ediyordu. Cemaat'ın süreci engelleme çabasını ve "baldıran zehiri içirebilecek" bir işe giriştiğini düşünüyordu. Çok ihtiyatlı hareket etmezse sürecin kendisinin devrilmesi için uygun bir araç olarak kullanılabileceğini de düşünüyordu ve bu nedenle süreç içinde inisiyatifi elinden bırakmak istemeyen aşırı kontrolcü bir yürütücü olmayı tercih ediyordu.
Gezi olayları zaten çok tedirgin olan Erdoğan'ı daha da ürkütüyor ve daha otoriter bir çizgiye geçmesi gerektiğini düşündürüyordu. Aşırı ihtiyatlı adımlar Kandil'in de huzursuzlanmasına, adımlarını ağırlaştırmasına ve kısa sürede sonu olumsuzlukla bitecek bir gidişatın başlamasına yol açıyordu. Erdoğan dehşetengiz Kobani olaylarına rağmen süreci bitirmiyor ancak sonrasında tırmanan olayların devrilmesine zemin hazırlayacağından yoğun bir şekilde endişelenmeye başlıyordu.
Öcalan "İmralı notları" kitabında 150 metre ötesine kadar gelmiş ve kendisini öldürme düşüncesinde olan girişimin cemaat kaynaklı olduğunu iddia ediyordu. Çözüm sürecine "sulhta hayır vardır" demesine rağmen Gülen'in soğuk baktığı belliydi. 2013 sonlarında iyice açığa çıkan Erdoğan, Cemaat kavgası sürecin iyice zayıflamasına yol açıyordu. Zira endişeli Erdoğan Cemaat'ın devam eden süreçle ilgili yapacağı bir atağın kendisi için çok tehlikeli olacağını düşünüyor ve artık sürece "nereden incelirse oradan kopsun" diye bakıyordu.
Süreç Ceylanpınar olayı vb. gibi kuşkulu nedenlerle bitiyor ve Erdoğan'ın endişesinin tersine asıl darbe tehlikesi o zaman başlıyordu. Hendek, barikat bölgelerinde inisiyatifin bırakıldığı şu anda çoğu tutuklu askerler sorgulanmayan girişimleri rahatlıkla yapıyorlardı. Darbe sırasında çok rahatlıkla kullanılan askeri kuvvetlerin öncesinde sorgulanmaması belli ki büyük pişmanlık oluşturuyor ve bulunan OHAL icadıyla aceleyle sivilleşme adımları atılması önceleniyordu. Roboski'nin tekrar gündem edilmesi vb. girişimler ister istemez Kürt meselesinde sorgulayıcı bir mantığın devreye sokulacağını da düşündürüyor.
"Süreç biterse darbe mekaniği tekrar devreye girer" diyen Öcalan bilerek bozulan sürece müdahale etmiyor, köşesinden inisiyatif alamayacağı bozulan süreci izliyordu. Zira "İmralı notları" kitabında sürekli "süreç uğraşılarıma rağmen biterse hükümet kapıma cellat getirse bile müdahale etmem" diyen Öcalan'dı.
Çözüm sürecinin bitişinden 1 yıl sonra bahsedilen darbe girişiminin gelmesi manidardır. Darbe bildirisinde "hükümetin başlattığı çözüm süreciyle ihanet içinde olduğu" vb. bir söylemin olması arka planı göstermektedir. Şimdi Kürt meselesi için beklenen aslında olumlu gelişmedir. Zira sürecin masa yoluyla çözümünü istemeyen bir güç başarısızlığa uğramıştır. Ancak Erdoğan beklenmedik darbe girişiminden dolayı daha da tedirgin durumda olduğu için masa konusunda kısa sürede adım atmayacaktır. Kendisini devirmeye yönelik tüm güçleri ekarte ettiğini düşündükten sonra adım atmayı düşünecektir. Bu da kısa vadede olmayacaktır ama bir gün mutlaka başlamak zorundadır zira çözümsüz çatışmalar yeni bir darbe mekaniği ortaya çıkarabilir.
Süreç içinde Öcalan'ın "darbe mekaniği" sözünü pek önemsemeyen Kandil'de de darbenin bir şok etkisi oluşturduğunu düşünüyorum. Kandil'den farklı olarak sürecin son saniyesine kadar çabalayan Öcalan'ın haklı olduğunu düşündüklerini tahmin ediyorum.
Darbe sonrası Kürt meselesi için anlaşılması gereken her ne gerekçeyle olursa olsun militarizmin güçlenmesinin sağlandığı bir ortamın darbeyi kolaylaştıracağıdır. Atılan sivilleşme adımları önemlidir ama devam eden çatışmalar inisiyatifin sivillere geçmesini yine önleyecektir. Kürt meselesi ertelenmemesi gereken çok önemli bir konu olduğunu göstermiş ve gösterecektir.