24 Eylül 2015

Bu savaşta duruş nasıl olmalı?

Devlet kendi yarattığı sorunla, canavarla, Frankenstein'le uğraşmaktadır

Bu savaşta duruş nasıl olmalı? Savaşanları seyredenler nasıl bakmalı ve değerlendirmeli olayları? Zor soru, ama hakkaniyetli cevabıyla kalıcı çözüme ak yüzle çıkartabilecek bir sorudur bu.

Bilinmesi gereken şudur. Devlet kendi yarattığı sorunla, canavarla, Frankenstein'le uğraşmaktadır. Yıllardır sorunla ilgili yaşanan durumun yeni bir durağındayız. Devletin sözlüğünde Kürt'ün tanımının "dağda kart kurt yürüyen kişiler" olarak tanımlandığı dönemi geçtik. Kürtlerin bir "Türk boyu" olduğu resmi tezinin işlendiği günleri de geçtik. Turgut Özal'ın  Kürtçe müzik üzerindeki yasakları bitirdiği günleri de geçtik. Bu ülkede daha nice utanç dolu günü de geçtik, nispeten Kürtlerin haklarının teslim edildiği günlere geldik. Ancak bunlar devletin ihsanıyla olmadı. Yıllardır demokratik kanallardan gelen Kürt çığlığını duymayan devletin, girdiği silahlı mücadelede duyduğu zorluktan dolayı oldu. Kürtçe müzik serbest bırakılırken "memleket elden gidiyor, bölünüyoruz" feryadı göklere çıkanları ikna etmek, bunun bir hak iadesi olduğunu anlatmak için ne kadar uğraştığımı hatırlıyorum da acı acı gülümsüyorum şu anda konuşulanları duydukça. Eskide yaşananları iyi bilenler ve yaşayanlar için şu anda olanları anlamak daha kolay.

Kürt sorununa kuşbakışı baktığımız zaman inişli çıkışlı bir yol görürüz. Şu an yine bir iniş aşamasındayız. Devlet yarattığı Kürt sorununu tekrar kamçılamaktadır, sorunu barışçı yollarla çözme yöntemi yeniden savaş konseptine dönmüş ve çıkışa başlanacağı kesin bir güne kadar çatışma yöntemi tercih edilmiştir. Geçmişe doğru baktığımızda gördüğümüz inişli çıkışın gittiği yönün devamının sürekli Kürt haklarının tekrar iadesi yönünde tecelli ettiği görülmüştür. Şu andaki çatışmalar her kesimde tek yanlı bakma hastalığı oluştursa da teslim edilmesi gereken gerçek, genel rotanın  hakların iadesi yönü olduğudur. Dün Kürtçe müziği kabul edilemez bulanlar bugün bir başka hakkı teslim etmiş yarında bir diğer hakkı teslim etmiş olacaktır. Bu genel durum tespitinden sonra tahlilimize devam etmeliyiz.

Bu savaş, devlet politikalarıyla silahlı bir örgüt arasında olmaktadır. Sonuçlar Kürtleri, Türkleri vd. ırkları ilgilendirse de durum budur. Sorunu çıkaran devlet, savaşı sürdüren yine devlet ve PKK'dır. Bu savaştan mağdur olan, ölen, acı çeken Türkler, Kürtler vd. ırklardır. Bu yüzden iki taraf dışında olanların ne olursa olsun tarafsız bir duruşu koruması gerekir. Her iki savaşan tarafın yaptığını adil bir şekilde yargılamalıdırlar.

Şu an bir çıldırmışlık hali yaşanmaktadır. Toplum, kendisine sorunun temeli vd. yönleri öğretilmeyen devlet tarafından manipüle edilmekte devletin politikaları doğrultusunda bayrak mitingleri ve "her eve bir bayrak " kampanyalarıyla bir taraf kılınmaktadır. PKK da savaşı sivil alanlara çekerek şehirde yaşanan mağduriyetten rant ve taraftar  devşirmeye çalışmaktadır. Arada ölen çocuklar gündem edildiğinde devlete yakın olanlar  devlet aygıtının dezenformasyoncu diline kanarak soğuk, hissiz, mekanik cevaplar vermektedir. Cizre'de 8 gün yaşananların yankısı bir kesim için sadece ve sadece hissizlik ve savaş yalanı ithamıdır. PKK'ya yakın olanlar ise PKK'nın öldürdüğü çocuk için dilediği özrü yeterli bulmaktadır. Şehirde çıkartılan bir savaşı sorgulamamaktadır. Savaş hukukunun ayaklar altına alınmasına ses çıkarmamaktadır. "Bizimkilerin öldürdüğü çocuk ve sizinkilerin öldürdüğü çocuk" mantığının her iki kesim için vicdansızlığı körüklemekten başka bir şeye yaramayacağı ortadadır. Bu savaş tekrar başlamasa bu insanların ölmeyeceği gerçeğini kimse akletmemektedir. Empatinin zalimce ayaklar altına bir anda değindiklerimizin taraflara etkili olma ihtimalinin zayıf olduğunu bilsek de görevimiz bunları söylemektir. Yaşananları anlamaya ve çözmeye değil yanlı yargılamaya ayarlı zihinler kronik, zor vakalardır ama işimiz, kriterimiz adalet ekseni olmalıdır.

Bu durumu tespit eden, raporlayan  insan hakları aktivistleri ve dernekleri de çıldırmış ortamın ithamlarından, iftiralarından, saldırılarından nasibini almaktadır. Hakkı söyleyen her iki tarafça da şeytanlaştırılmaktadır. Kavgada araya girenin dayağı yiyen asıl kişi olduğu yine değişmemektedir. Buna rağmen erdemli olan hakkaniyeti esas alarak bu geçici çılgınlık halinin imtihanından alnı ak olarak çıkabilmektir.

Çatışmanın durması ve çözüm evresi için tekrar ne yapılması gerektiğini nasıl söylemek duruşuna gelirsek. Devletin yapması gereken anayasal kimlik ve anadildeki eğitimle ilgili hak gasplarını ortadan kaldırması ve eşit vatandaşlığı tesis etmesidir. Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı'nda 1988yılında onayladığı ve 1992 yılında resmi gazetede yayınlanan ((Resmi Gazete: 3.10.1992 - 21364) hususlara riayetiyle olacaktır bu. Devlet altına imza attığı bu önemli hususu uygulamamakta inat etmekte ve halen "sorun bende değil" demektedir.

PKK'nın yapması gereken ise bu sorunun artık silahla, kanla çözülmeyeceğini görüp ateşkesi ilk  ilan eden olması ve masaya hazır olduğunu deklare etmesi, yeni bir sürece hazır olduğunu beyan etmesidir. Çatışmaların devamı her iki tarafın silahlı gücü, tarihlerinin en iyi noktasında olduğu için son derece sorunludur. Bu topraklarda acıyı büyütmekten başka bir şeye yaramayacaktır. Kırılacak olan bel sonuçta bu toplumun beli olacaktır.

Bütün bunlara rağmen görünen odur ki bu çatışma hali kısa sürede durmayacak ve belirsiz uzun bir süreye kadar devam edecektir. Bu inişin çıkışa evrileceği güne kadar soğukkanlı davrananların kazanacağı ortadadır. Sivil toplum süreci yansız değerlendirebileceği oranda  imtihandan başarıyla çıkabilecektir.

Son olarak yine vurgulamak isterim ki bu son durum geçici haldir. Asıl olan kalıcı hak iadesi yönüne gidişte yaşadığımız inişli çıkışlı yöndür. Doğru değerlendirme için yapılması gereken,miyop olan gözlerimize takmamız gereken gözlüğü aramaktır. Taraf bakış açısı miyop bakış açısıdır. Tarafsız olunması söyleyene "devletten veya PKK'dan başka tarafımız ne ola ki" diyene bir göz uzmanını tarif etmek gerekir. Çaresi gözlük takmaktır, başka kurtuluşu yoktur kişi için. Soğukkanlı değerlendirmelerle, hakkın, adaletin en az  kaybıyla bu fitne anını atlatabilmemiz dileğiyle bayramınızı kutlar, herkesi mutlu edecek  gerçek bayramlara kavuşmamızı dilerim.


@gergerliogluof

www.omerfarukgergerlioglu.com

 

Yazarın Diğer Yazıları

Afrin operasyonu ve Kürtlerde artan kopuş

"Doğu-Güneydoğu'da taşlı sopalı eylem yoksa her şey yolunda mı zannediliyor?"

KHK ile yetki gaspı skandalı!

Yeni uygulamayla, KHK ile adeta yaşam hakkı gasp edilmeye çalışılan kişinin, yeni bir KHK ile özel sektörde çalışmasının da önüne geçiliyor

AK Parti, MHP ittifakı statükonun ittifakıdır ve kaybetmeye mahkûmdur

Tayyip Erdoğan önceki tekliflerde kendini naza çekmişti, Bahçeli yılmadı teklif üstüne teklif patlattı

"
"