Başbakan tahmin edileceği gibi her cümlesiyle gündem oluşturabiliyor. "Alevilik, Sünnilik ne demek ya. Alevilik Hz. Ali'yi sevmek değil mi? Alevi Müslüman değil mi? Sünni de Müslüman Eğer Alevilik Hz. Ali'yi sevmekse, ben dört dörtlük bir Aleviyim. Çünkü Hz. Ali efendimizi çok seviyorum. Ben onu nasıl sevmem. O nasıl yaşıyorsa, ben de onun gibi yaşamaya gayret ediyorum. Ama Aleviyim diye ortaya çıkıp, Hz Ali'nin yaşam şeklinden uzak olanlara da söyleyecek hiçbir şeyim yok." dedi ve tekrar Alevilik ile ilgili tartışmaları başlattı.
Alevi meselesi şablonik cümlelerle çözülmez. Aleviler yıllardır kendilerini azınlık olarak hissediyorlar. Azınlık psikolojisinin gereği olarak da korunmacı reflekslere bürünüyorlar. Aslında bu konu Kürt sorunundan daha da kapalı bir kutu halinde.
"Ali'yi sevmek Alevilikse dört dörtlük Aleviyim" sözü dertlere deva olmaz. Zira ayrılığın temelinde Ali'yi sevmek veya sevmemek değil Ali'nin ilk yönetici olup olmaması yatıyor. Hz. Ali'nin siyasi olarak ilk yönetici olmaması zamanla dini bir renge bürünerek mezhep ayrılığını oluşturmuştu. Daha sonra Ali karşıtı cepheye geçenler bile onun 4. halife olmasını severek karşılamıştı zaten. Konunun çatallaştığı nokta siyasi bir tavır ile Hz. Ali ve Hz. Hüseyin'in zalimleşmiş yöneticilere karşı çıkma iradesiydi. Meselenin kökenindeki sorunu görmeden, hissetmeden şablonik, sıradan ifadelerle durumu kurtarmak, sorunun çözümsüzlüğüne hizmet eder.
Gezi Parkı olayları sonrası iktidar, Alevi Sünni kutuplaşması ve ardından Alevi eksenli bir kalkışma ve çatışma olacağı tedirginliği içinde. Daha önce Alevi açılımını yapmış olan ve bazı olumlu adımlar atan hükümet bu telaşeciliğiyle yine yanlışlar yapıyor. Sorun bir tedirginlikle gündemi sun'i cümlelerle yumuşatarak geçiştirilemez. "Cemevlerine statü, dedelere maaş" söylentisiyle gerginliği belki biraz düşürebilirsiniz ama kalıcı adımlar atmadıkça önemli bir mesafe alamazsınız.
Kim olursa olsun kişi, kurum, grup veya kimlikleri siz görmek istediğiniz veya tahmin ettiğiniz gibi değil kendilerini istediği gibi tarif edenlere saygı duyarak anlayabilirsiniz, dokunabilirsiniz. Alevilik zamanla bulunduğu coğrafi bölgelerin örf adetlerinden de etkilenerek bir forma bürünmüştür. Dışlandıkça içine kapanmış, içine kapandıkça diğerleri için müphemleşmiştir. İçine kapanan kişi veya cemaatların başına geleni yaşamışlar sünni topluma ve devlete güvensiz ve mesafeli durmuşlardır. Blok düşünceler, blok oylar çıkarmaları, içlerinde yaşadıkları baskın korunmacı ruh halinden oldu çoğunlukla. Ancak bu, kimlik psikolojisinde ve sosyolojisindeki demokratikleşmeyi engelledi.
12 Eylül öncesi kamplaşan, kutuplaşan Türkiye'de Alevilerin kaderi bir kutbun ısrarla yanında durmak oldu. Dersim katliamlarını bile büyük çoğunluğun karşısında "devlet karşıtı" görülecek zayıf bir pozisyona düşmemek için çoğunlukla görmezden geldiler. Aslında bu tedirginlik, "celladına aşık olma" vb. gibi adlandırılarak aşağılama vesilesi yapılmadan önce demokrat Sünniler, dindar Sünniler tarafından yakinen anlaşılmalı ve demokratikleşme kapısının aralanmasının ne kadar elzem olduğu hissedilmeliydi.
Son yıllarda Cemevleriyle, kendisini gizleme tediginliği azalmış ruh haliyle Aleviler yine gündemdedir. Kimlik grubununun güçlendirilmesini destekleyen, bekleyen ama bunu putlaştırmayan Aleviler kapıyı aralayabilecek, çözümü sağlayabilecektir. "Kendini nasıl tarif ediyorsan osun" diyebilen diğerleri ancak meselenin çözümünü ilerletebilecektir. Kendini Camide hissetmeyene "müslüman değil misin" sorusu yerine "Cemevini mabet olarak kabul etmek gerekir" diyenler hakkaniyetli olup barışı sağlayacaktır.
Hükümet yeniden ciddi bir Alevi açılımını başlatmalıdır. "Oylar başka yere gitmesin, kalkışma olmasın" endişesi ile değil, doğru bir sosyolojik analizle bu yapılmalıdır.
Eğri oturalım doğru konuşalım şu bir gerçektir ki artık Ali ortak paydasını hissetme yerine Aleviler ve Sünniler ayrı olduklarını hissetmektedirler. Bu ayrılık hem sol hem de sağ siyasal akımlar tarafından kolaylıkla istismar edilebilmektedir. Alevi'lerin ve Sünni'lerin özgürce oturup birbirini anlamaya, empati yapmaya başladığı zaman, uzaklaşma değil hep bir kaynaşma ve bütünleşme gözlemişimdir. Bu da demokratik ortamların ve anlayışların bu çıkmaz sokağı açabileceğini gösterir.