Teker teker gidiyorlar. Yakın tarihten başlayalım. Arada gözden kaçırdıklarım olabilir, affetsinler. İlk önce Ali Akel ile başladı. Ardından Teodora Doni, Hasan Cemal, Orhan Miroğlu, Yıldıray Oğur ve diğer Taraf yazarları , Işın Eliçin, Kürşat Bumin, Yavuz Baydar ve son olarak da Murat Menteş. Suçları Muhalif olmak. Kimi gazetesinin yönetimine muhalefet etme suçlusu kimisi de iktidara yakın gazetede yazarken iktidarı eleştirme suçlusu. Elbette kendilerinin de hataları olabilir. Ama bu gidişatın üzerinde durmak gerekir.
Bu satırları yazan da aynı süreçten geçti. Türkiye siyasetinde doğru duruşlarıyla bedel ödemiş yazarlara yapılan kişilik katli, hakaret ve itibarsızlaştırma özel operasyonlarına karşı çıktığımız için yazdığımız gazeteden uzaklaştırıldık. Önemli değil. Yolumuza devam ediyoruz. Nerede olursa olsun hakkı, hakikati söylemeye devam edeceğiz inşaallah.
Adeta bir boks ringindeyiz. Zayıf cüsseli ama açıktan konuşanı çıkarıyorlar ringe. Kazanacağı cüssesinden belli olan çıkartılıyor ringe gerektiği anda, çatlak ses çıkaranı indiriveriyor aşağıya.
Ardından "zaten o da şöyleydi yahu, böyleydi yahu" diyor ringin etrafındaki seyirciler. "Hak etmişti gitmeyi" diyorlar ve mesele kapanıveriyor. Ringe çıkma ihtimali olan diğer zayıf cüsseliler bakakalıyor ardından. Derin bir sessizlik oluşuyor kimse şişman, cüsseli boksörle karşılaşmayı göze alamıyor. "Ben o giden gibi çıkıntılık yapmam, üzmem" diyorlar belki. Giden tasını tarağını toplarken nedense kimse görmüyor onu. Sessiz sedasız çantasını alıp gidiveriyor işte.
Mesele olgular meselesi. Olaylar, kişiler üzerinden gittiğiniz zaman doğruya ulaşamayacaksınız. Evet, kolay iş değil size muhalefet edeni barındırmanız. Ama erdem olan bu, eleştirinin istifade edilecek bir şey olduğunu düşünmek.
Her gönderilen veya gönderilmeye zorlanan "haklıdır" demiyorum. Ama büyük bir hoyratlık olduğu kesin. Kimisinin suçu iktidarı yeterince eleştirmemek veya savunmak ama büyük çoğunluğunun suçu iktidara yakın gazetede yazarken iktidarı eleştirmek. Kimi okurunun tepkisini gündeme getirirken yakalanıyor kimisi de Gezi gibi çok gergin bir konuda muhalif beyanlarını devam ettirdiği için.
Sorun çoğunlukla cüsseli boksör ve onun destekçilerinde bu aralar. Basın özgürlüğü en çok otoriteye karşı korunması gereken bir kavram aslında. Demokrasilerde toplumun sesini medya kanalıyla duyurabilecek olanlara artı bir özgürlük alanı verilmesi gerekiyor. Otoritenin hoşuna gitmeyen ama dillendirilmesi gereken eleştirilere yer açmak gerekiyor. Sorun çıkaranı, gözden düşeni ringde sağlı solu kroşelerle önce sersemletmek ve ardından artık hiçbir savunması kalmamış olanı taraftar alkışları arasında bir aparkatla devirmek, marifet değil. Çoğunlukla utanç verici bir güç gösterisi.
Kalemi kuvvetli iri cüsseli bazı köşe yazarları bu aralar bu boksörlük işlerini iyi yapıyor. "Nasıl da benzettim" diyerek eleştiriden hoşlanmayan Başbakan'a nakavt olmuş boksörün son görüntüsünü sunuveriyorlar. Belki doğru yaptıklarına kendileri de inanıyor, ideallerinin gerçekleşmesine engel olan şımarığa haddini bildirdiklerini düşünüyorlar ama bir vicdan sızısı düşüyor kenara. Birike birike sonunda delirtir mi bu vicdan sızıları iri cüsseli boksörü bilinmez ama taraftar olmamayı tercih edenler çok karamsar bir ruh halinde bu aralar.
Eskiden de köşe kavgaları olurdu usta yazarlar arasında. Zevkle izlerdik polemik sanatının edebi inceliklerini ustalıkla kullanan bu yazarları. Hatta hakaret dozunu bulan kelimeler, cümleler de söylerlerdi de atışma sanatını saz eşliğinde yapan o Anadolu ustalarının kefesine koyar da "yakışıyor haspama" derdik. Ama şimdi öyle mi? Birer birer kanat çırpıp uzaklaşıyorlar güçlünün sofralarından o güvercinler. Belki dilini çatallaştırma günahını işlemiş ama onu uzaklaştıranları güce yaslanma adlı o büyük günaha bulaştırmış olarak terk edip gidiveriyorlar hep sessizce.