27 Mayıs 2024

SBK değil de Hakan Şükür olsaydı

Sezgin Baran Korkmaz gibi Türkiye’den ayrılışından ABD’deki yargılamaya kadar birçok soru işareti bulunan biri, böyle apar topar canlı yayına alınmamalıydı. CNN Türk’ün canlı yayını, -önceden hazırlık yapılmadığı için- Korkmaz’ın kendini akladığı ve birilerine mesaj verdiği bir zemine dönüştü

Canlı yayın sırasında New York’tan bağlanan muhabirin yanına gelip destursuz şekilde canlı yayına katılan o kişi, Sezgin Baran Korkmaz değil de diyelim Hakan Şükür olsaydı, CNN Türk ne yapardı?

Daha önce etraftan birileri slogan attığında bile yayını kesen CNN Türk, herhâlde halen ABD’de yaşayan kaçak durumdaki eski futbolcu Hakan Şükür’ün konuşmasına izin vermezdi. Muhabir hemen mikrofonu çeker, yayın da anında kesilirdi.

Fakat nasıl olduysa CNN Türk Washington Temsilcisi Yunus Paksoy, Sezgin Baran Korkmaz yanına gelince mikrofonu çekmedi; hatta mikrofonu ona uzattı. Programı sunan Fulya Kalfa da hiç tereddüt etmedi Korkmaz’ın canlı yayına katılmasına.

Paksoy ve Kalfa’nın Korkmaz’a bir “Hoş geldiniz” demedikleri kaldı; ekranın altında da hemen “CNN Türk firari S. B. Korkmaz’ı buldu” bandı belirdi. Oysa ekranda bize gösterilen Korkmaz’ın CNN Türk’ü bulduğu idi, hayret! 

Program o andan itibaren Korkmaz’a odaklandı; o konuştu kendini anlattı ve soruları yanıtladı.Özetlersem, “Benden ikinci Zarrab çıkmaz”, “Buradaki davayla ilgili Türkiye’de söylenenlerin hiçbiri gerçek değil”, “Ne Erdoğan ne Başkan, devlet yetkilileri sorusuyla karşılaşmadım. Bu muhalefetin iktidara saldırmak için uydurduğu bir şeydi”, “Kara para aklama yargılamam devam ediyor, alnımın akıyla memleketime döneceğim” diye konuştu.

Yarım saat kadar süren programda kontrol tamamen Korkmaz’ın elindeydi, dilediği gibi konuştu. Çünkü ne Yunus Paksoy ve Fulya Kalfa, ne de öbür konuklar böyle bir yayına hazırlıklıydı; gündemdeki konuları konuşmak üzere gelmişlerdi programa.

Korkmaz kendisini nasıl anlatırsa anlatsın, o bir zanlı. Halen “kara para aklama” ve “dolandırıcılık” suçlarıyla ABD’de yargılanan bir kişi. Avusturya’da yakalanıp ABD’ye götürülmüş; 1 Ağustos 2023’te tahliye edilmişti. Türkiye’de de aranıyor ve “mal varlığı değerini aklama” suçlamasıyla yargılandığı dava sürüyor.

Hakkındaki suçlamalar, tüm yargılamalar bitene kadar da zanlı olmaya devam edecek. Onu CNN Türk’te canlı yayına alırken de bu durumunun göz önünde tutulması gerekirdi.

Elbette bir zanlı ekrana çıkarılmaz denilemez. Ama bir zanlı ya da bir suçlu, ekrana, hele de canlı yayına alınıyorsa program sunucusu ve öbür katılımcılar ona göre hazırlanır, davalar ve suçlamalarla ilgili ayrıntılı bilgi sahibi olunur; ondan sonra o zanlı programa alınır.

Sezgin Baran Korkmaz gibi Türkiye’den ayrılışından ABD’deki yargılamaya kadar birçok soru işareti bulunan biri, böyle apar topar canlı yayına alınmamalıydı. CNN Türk’ün canlı yayını, -önceden hazırlık yapılmadığı için- Korkmaz’ın kendini akladığı ve birilerine mesaj verdiği bir zemine dönüştü. CNN Türk’ün yaptığı, canlı yayın gafıydı.

 

Burhanettin Duran’ın özür borcu

Cumhurbaşkanlığı uçağının müdavimi Prof.Dr. Burhanettin Duran, Dışişleri Bakan Yardımcılığı’na atanınca SETA Genel Koordinatörlüğü’nü ve Sabah yazarlığını bıraktı.

Sabah’taki veda yazısında özür dilemesini de beklerdim. Zira tam da bugünlerde gazeteci Metin Cihan, SETA’nın da Avrupa Birliği’nden fon aldığını ortaya çıkardı:

“AB, Türkiye’de kimleri fonluyor? Bunu araştırıyorum ve yine ikiyüzlülük görüyorum. Şimdiye kadar tespit edebildiklerim arasında TRT, TÜGVA, TÜRGEV, SETA Vakfı, İHH, Önder İmam Hatipliler Derneği ve Dünya Etnospor Konfederasyonu (Bilal Erdoğan) var.”

Anımsarsınız, SETA, 2019 yılında “Uluslararası Medya Kuruluşlarının Türkiye Uzantıları” başlıklı bir rapor hazırlamıştı. Bu raporda BBC, Sputnik, DW, VOA, CRI, Independent, Euronews gibi uluslararası medya kuruluşlarının Türkçe servislerinde çalışan gazeteciler, neredeyse “ajan” olarak ilan ediliyor; daha önce çalıştıkları kuruluşlar ve yaptıkları gazetecilik faaliyetleri ayrıntılı olarak aktarılıyordu.

Bianet, BirGün, Cumhuriyet, Diken, Evrensel, T24, Medyascope gibi medya kuruluşları da “muhalif medyanın en önemli bileşeni” olarak nitelendirilen uluslararası kuruluşlarla işbirliği yapmakla suçlanıyordu.

“Fişleme raporu” olarak adlandırılan bu rapordan sonra muhalif medya kuruluşları ve bağımsız gazeteciler, iktidar medyası tarafından “fondaş” olarak adlandırılır olmuştu.

Meğer muhalif medyayı fon almakla suçlayan SETA da AB’den fon alıyormuş! Şimdi gerçek ortaya çıktığına göre, Burhanettin Duran’ın özür borcu vardı.

Ama Duran, Sabah’a veda yazısında özür dilemek yerine “Akademi ve düşünce kuruluşu dünyasındaki tecrübelerimi ve görüşlerimi paylaştığım bu yazıların kamuoyumuza katkı verdiği ümidindeyim” diye yazdı. Bence bu “ümidi” de gerçek dışı. Çünkü yazarlığı sırasında da SETA yöneticiliği gibi kamuoyuna değil AKP iktidarına katkı sundu.  

Cumhuriyet nasıl göremedi?

Barış Terkoğlu’nun yazısının önemini gazetesi Cumhuriyet fark edemedi. O gün, öbür yazarlar gibi, Terkoğlu’nun yazısını da başlığıyla ilk sayfadan anons etmekle yetindiler.

Oysa Terkoğlu, “Yok artık, daha neler göreceğiz” başlığının altında Suriye sınırındaki birliklerde görevli bir tuğgeneralin aracıyla insan kaçakçılığı yapıldığını aktarıyordu. Milli Savunma Bakanlığı kaynaklarıyla da konuşup doğrulamıştı bu müthiş olayı.

Cumhuriyet’in manşet yapmayı geçtim, ilk sayfadan bile duyurmadığı bu olayın medyanın dikkatini çekmesi kaçınılmazdı. Nitekim sorular artınca Milli Savunma Bakanlığı açıklama yapmak zorunda kaldı. Açıklamada, Terkoğlu’nun yazdıkları doğrulandı; tuğgeneralin emekliye sevk edildiği, adli ve idari soruşturmanın sürdüğü bilgisi verildi.

Ne yazık ki, Akşam, DHA, Hürriyet ve Karar, MSB’nin açıklamasına ilişkin haberlerinde Cumhuriyet’e ve Barış Terkoğlu’na atıfta bulunmadılar. Cumhuriyet de MSB’nin açıklamasını önce hiç haber yapmadı; herkesten bir gün sonra fark edip ilk sayfadan “Kaçakçılık iddiası emeklilik getirdi” diye duyurdu. Algıda gecikme oluyor anlaşılan.

Süper muhabir: Aynı gün Çin ve İngiltere’de

Bir gazeteci, aynı gün kaç ülkeden haber yazabilir? Bence bir ülkeden ama Türkiye gazetesinde aynı gün hem Çin’den hem de İngiltere’den haber yazabilen muhabir var!

Türkiye’nin 9 Mayıs tarihli sayısının arka sayfasındaki “Çin’de çakma panda” haberi ile hemen yanındaki “Kral Charles çok kızgın” haberinde Mehmet Emin Arvas imzası yer alıyordu. Arvas, aynı gün dünyanın farklı noktalarındaki iki ülkeye gidemeyeceğine (!) göre oraya gitmeden bilgi almış. Fakat haberlerde hiçbir kaynak yok, mahreç yok.

Belli ki, oturduğu yerden internetten haber topluyor; Türkçe'ye çevirip, düzeltip haber yapıyor. Nitekim internette tarayınca “Çakma panda” haberinin New York Post’ta, Kral Charles hakkındaki haberin de BBC ile birçok sitede yayımlandığını buldum.

Arvas, 23 Mayıs’ta da Singapur Hava Yolları’na ait bir uçakta türbülans vakasıyla ilgili “Havada son mesajlarını attılar” haberine imza koydu. Bu haber de uluslararası ajansların da geçtiği, hemen tüm medya kuruluşlarında yayımlanan bir haberdi.

Arvas’ın bu haberlerde kaynağı yazmaması, üstelik imza koyması etik bir tutum değil, bir tür intihal. İki farklı ülkeyle ilgili iki haberin aynı imzayla yan yana yayımlanması da komik.

BBC ekibi polislik yapmış

BBC’nin, “Avrupa'nın en çok aranan göçmen kaçakçısını nasıl bulduk?” haberi, Sue Mitchell ve Ben Milne'nin Belçika, Türkiye ve Irak’ta günler süren araştırmasına dayanıyordu. Bu araştırma sırasında eski bir asker olan Rob Lawrie ile birlikte çalışmışlardı.

İngiltere dahil birçok ülkede polis tarafından aranan Barzan Kamal Majeed, “insan kaçakçılığı çetesi”ni yönetmekle suçlanıyordu. 2022 yılında Belçika’da insan kaçakçılığı suçundan yargılanmış ve 10 yıl hapis cezasına çarptırılmış ama kaçmıştı.

BBC ekibi, “Akrep” olarak anılan bu insan kaçakçısının izini İstanbul ve Marmaris’te sürmüş; Süleymaniye’de kendisiyle görüştükten sonra 10 Mayıs’ta yazmışlardı araştırmayı. BBC, bu haberi 13 Mayıs’ta güncelledi ve başlığını “Avrupa'nın en çok aranan insan kaçakçısı BBC araştırmasının ardından tutuklandı” olarak değiştirdi. “Akrep” yakalanmıştı!

Fakat “Akrep”in tutuklanması, BBC’nin araştırmasından bağımsız bir operasyon olmadığı izlenimi veriyor. Çünkü BBC’nin haberinde, “Her aşamada bulgularımızı İngiltere ve Avrupa'daki yetkililerle paylaştık” deniliyor.

Anlaşılan BBC ekibi, öğrendikleri bilgileri güvenlik ya da yargı birimlerine iletmiş; açıkçası “Akrep”in yakalanması için güvenlik birimleri ve yetkililer ile birlikte çalışmışlar.

Halbuki gazeteciler, edindikleri bilgileri yayımlar; polis ya da öbür kamu yetkilileri de oradan öğrenir, gereğini öyle yapar. Yayımlanmadan önce bilgi paylaşmak, bir suçluyu polis ve yetkililerle birlikte takip etmek gazeteciliğin ruhuna aykırı. Bağımsızlığı yok edeceği gibi gazetecinin polis ya da devlet elemanı gibi davranması anlamına gelir. BBC gibi etik değerlere özen gösteren bir kuruluşun bile muhabirlerinin bu işbirliğine izin vermesi üzücü.  

Tek cümleyle:

  • Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, Sinan Ateş cinayeti haberleri nedeniyle T24’ten Asuman Aranca’dan sonra DW’den Alican Uludağ hakkında da soruşturma açtı.
  • Sabah, 1 Temmuz 2020’de “FETÖ finansmanı barona darbe” diye manşetten duyurduğu “Bataklık operasyonu” davasında 73 sanıktan 72’sinin beraat etmesini haber yapmadı.
  • BirGün’ün, “Millet Bahçesi projelerinin de tasarruf genelgesi nedeniyle durdurulduğu” haberini Sözcü ve Korkusuz, ertesi gün manşetten haber yaptı ama kaynak göstermedi.
  • ANKA, Cumhuriyet, Medyatava, Sözcü, Odatv’nin YRP’li Palu Belediye Başkanı haberinde kamelya yazılması yanlıştı: kameriye olmalıydı.
  • Korkusuz’un, “Enflasyon seneye yüzde 10 olacakmış” sürmanşeti yanlıştı; Bakan Mehmet Şimşek, enflasyonun seneye “yüzde 10’lara ineceğini” savunuyordu.
  • Sabah’ın “Fikri olan gençlere destek” haberinde Holding CEO’su Cenk Alper’in, haberdeki sözleri nerede ve ne zaman söylediği bilgisi yoktu.
  • İstanbul Karaköy’deki silahlı saldırının işletmecinin kadın olmasıyla ilgisi olmamasına rağmen NTV’deki haberin “kadın işletmeciye ait lokanta” diye başlaması yanlıştı.
  • İktidar medyası, Rize Fındıklı’daki “Büyük çay yürüyüşü”nü haber yapmadı.
  • Ekonomi Gazetecileri Derneği, Ekonomi gazetesinden Hakan Güldağ’ı temsilen gönderilen gazetecinin Google’ın toplantısına alınmamasını kınayan bir açıklama yaptı.
  • Yeni Şafak Gazetesi ve Super Haber sitesi, Halk Tv muhabirinin Milli Eğitim Bakanı Tekin’e yeni müfredatla ilgili soru sormaya çalışmasını “taciz” ve “saygısızlık” diye niteleyerek, gazetecinin soru sormasını suçmuş gibi göstermeye kalktı.
  • Sözcü’de 24 Mayıs 2024’te yayımlanan “Sinan Ateş cinayetinde yeni gelişme: Olcay Kılavuz şüpheliler arasında” haberinde kaynak gösterilmedi ama “Eski MHP Milletvekili Olcay Kılavuz da şüpheli” haberi T24’te 10 Ekim 2023’te yayımlanmıştı.

ELEŞTİRİ, ŞİKÂYET VE ÖNERİLERİNİZ İÇİN: [email protected]

Faruk Bildirici kimdir?

Faruk Bildirici Gaziantep'te doğdu. Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi'ni (BYYO) bitirdi. Gazeteciliğe, Haziran 1980'de Cumhuriyet'te başladı. 12 Eylül askeri döneminde sıkıyönetim ve eğitim muhabirliği, 1983 seçimlerinden sonra da Başbakanlık, siyasi parti ve parlamento muhabirliği yaptı. Bir süre Haber Müdürlüğü görevinde bulunduğu Cumhuriyet'ten, Nisan 1992'de ayrıldı.

Sabah Gazetesi'nde beş ay süren parlamento muhabirliğinden sonra Ekim 1992'de Hürriyet'e geçti. Yaklaşık beş yıl Hürriyet Ankara Büro Şefi olarak görev yaptı. Bu dönemde yazı dizileri hazırladı; portre yazıları kaleme aldı. Araştırma kitapları yayımladı.

Bir süre yine Hürriyet'te araştırmacı-yazar olarak çalıştıktan sonra Mart 2002'de Ankara Temsilci Yardımcılığı'na getirildi. 2002-2003 yıllarında Tempo dergisinde "Kırlangıç Yuvası" köşesinde yazdı.

31 Ağustos 2004- 14 Mart 2005 tarihleri arasında "Anlatsam Roman Olur" başlığıyla Hürriyet gazetesinde gerçek yaşam öyküleri kaleme aldı. Bu dizide kaleme alınan öykülerden hareketle hazırlanan aynı adlı televizyon programı Kanal D'de yayımlandı.

TV8'de "Çuvaldız" (1999-2001), Cine-5'te "Üç artı Bir", Tv 8'de "Nerede kalmıştı?" (2009) adlı programlar yaptı. Hürriyet Pazar'da "Puzzle portreler" başlığıyla yayınlanan portre söyleşileri hazırladı.

Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı'nda üç dönem "Araştırmacı gazetecilik", Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde de iki dönem (2014-2015) "Parlamento muhabirliği", Başkent Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde de üç dönem (2016-2019) "Medyanın güncel sorunları" dersleri verdi.

19 Nisan 2010'dan Mart 2019 tarihine kadar Hürriyet gazetesinin Okur Temsilciliği (Ombudsman) görevini yürüttü. 3.5 ay kadar Radyo ve Televizyon Üst Kurulu üyeliği yaptı; Başkan Ebubekir Şahin'in birkaç yerden maaş almasına karşı çıkması üzerine AKP ve MHP kontenjanından gelen üyelerin oylarıyla RTÜK üyeliğine son verildi. 

Halen bağımsız "Medya Ombudsmanı" olarak, T24'ün yanı sıra bu misyonunu kabul eden ANKA, Gazete Duvar, Gazete Pencere, Gazete Kapı, Gerçek Gündem, BirGün, 12 Punto, Muhalif'te ve kendi web sitesinde medyadaki etik sorunlara dair yazılar kaleme alıyor.

Yayımlanan kitapları:

Gizli Kulaklar Ülkesi (Şubat 1998), Maskeli Leydi: Tekmili birden Tansu Çiller (Temmuz 1998), Üniforma Slogan Biber (Şubat 1999), Kuzum Bülent: Ecevit'e aileden mektuplar (Şubat 2000), Siluetini Sevdiğimin Türkiyesi (Temmuz 2000), Anıtkabir Racon Zambak (Nisan 2001), Hanedanın Son Prensi: Mesut Yılmaz ve ANAP'lı yıllar (Aralık 2002), Yemin Gecesi: Leyla Zana'nın yaşamöyküsü (Şubat 2008), Serkis bu toprakları sevmişti (Ekim 2008), Günahlarımızda yıkandık (2018) Medyanın ombudsmanı Saray’ın medyası (2021) 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Yerlikaya’nın bipolar gafı

Gerekli hallerde “bipolar” yazmak yerine “psikolojik rahatsızlık” demekle yetinilebilir; bipolar hastalarını damgalayarak yeni bir düşman yaratmayalım

Futbol medyasının zaafları

Maalesef futbol medyası bu küfürlü tezahüratları görmezden geliyor, karşı çıkmıyorlar. Oysa futbol medyasının bu tür düşmanlaştırıcı tezahüratların üzerine gitmesi, kim yaparsa yapsın eleştirmesi gerek

"Ananızı..." küfrüne karşı çıkmadılar

Güçlü biçimde karşı çıkmayıp görmezden geldiklerine göre, Okan Buruk’un eril tecavüz dilinden rahatsız değil medyamız ve futbol yazarları...