10 Şubat 2025

Gazetecileri hedef gösterenin gazeteciliği!

İktidar yanlısı medya da bitip tükenmek bilmeyen “cadı avı”na destek veriyor, alkış tutuyor. Bağımsız, eleştirel ve de muhalif gazetecilik zor bir yıla daha girdi, gazeteciliğe devam…

Gazetecilik faaliyetleri ve gazetecilere yönelik hukuk operasyonları artık süreklilik arz ediyor. Halk TV Genel Yayın Yönetmeni Suat Toktaş’ın haber nedeniyle tutuklanmasının ardından bu kez de BirGün gazetesi hedef seçildi.

Birgun.net Yayın Koordinatörleri Uğur Koç ve Berkant Gültekin ile birgun.net Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Yaşar Gökdemir, geceyarısı evlerinden gözaltına alındılar. Gerekçesi de Sabah gazetesi Haber Koordinatörü Abdurrahman Şimşek’in, -sosyal medyada kendisinin yayımladığı ve Sabah’ta da haber yapılan- Başsavcı Akın Gürlek’i ziyaretini haberleştirmeleri.

Enteresan tarafı Şimşek’in, Gürlek’i ziyareti BirGün’de 7 Şubat’ta haber oldu; ardından Şimşek, “Beni terör örgütlerine hedef gösterdiler” diye paylaşımda bulundu. Polisin, o paylaşımın ertesi günü üç gazetecinin kapısına dayanması, asıl hedef gösterenin Şimşek olduğunun bariz kanıtı. 

Şimşek’in, nasıl bir gazeteci olduğu da Necip Hablemitoğlu davası duruşmalarındaki ifadelerde ayyuka çıkmıştı. Davayı dikkatle izleyen Müyesser Yıldız, Abdurrahman Şimşek’in, suikastın şüphelisi Gökhan Bozkır ile yakalanıp Türkiye’ye getirilmesinden iki yıl önce Ukrayna’da yaptığı söyleşiyi, iki yıl sonra yeni gibi yayımladığını yazmış; “Yayımlamadığı röportajı başsavcıya mı verdi” diye de sormuştu. Şimşek, böyle bir gazeteci!

Maalesef muhalif medyaya yönelik baskılar, hız kesmeyecek gibi görünüyor. Ocak ayına ilişkin açıklanan raporlar da gazetecilere ve basın özgürlüğüne yönelik baskıların artışına dair veriler içeriyor. Uluslararası Basın Enstitüsü’nün de aralarında olduğu uluslararası 41 gazetecilik örgütünün açıklamasında, “Türkiye'de basın özgürlüğü ihlallerinin arttığı, keyfi gözaltı ve tutuklamaların ülkedeki bağımsız medya için tehdit oluşturduğu” vurgulandı.

CHP Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer, “Basın Özgürlüğü Raporu”nda, “Ocak ayında Türkiye’de gazeteciler tam 75 kez hâkim karşısına çıktı ve haberlerini, paylaşımlarını savunmak durumunda kaldılar. 19 gazeteci gözaltına alındı, 9’u tutuklandı” bilgisini verdi. Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği (MLSA) raporunda da Çakırözer’in raporuna “Türkiye’de halen cezaevinde 30, ev hapsinde ise 4 gazeteci bulunuyor” bilgisi eklendi.

Diyarbakır merkezli Dicle Fırat Gazeteciler Derneği’nin  raporunda ise “2024’te bir yılda 74 gazeteciye soruşturma açılırken bu yıl sadece ocak ayında 42 gazeteciye soruşturma açıldı. Soruşturmalardan 17’si davaya dönüştü” denildi. 

İktidarın silah olarak kullandığı yargı, şimdi de 13 yıl önceki “Gezi eylemleri”ne yönelik haber ve programları tarayarak yeni suçlular üretmeye çalışıyor. İktidar yanlısı medya da bitip tükenmek bilmeyen bu “cadı avı”na destek veriyor, alkış tutuyor.

Bağımsız, eleştirel ve de muhalif gazetecilik zor bir yıla daha girdi, gazeteciliğe devam…

Depremde ölen meslektaşlarımızı anmadık

Medyamız deprem felaketini yıldönümünde anımsadı. AA ve TRT de dahil olmak üzere iktidar medyası deprem sonrası günlerde olduğu gibi yine pembe gözlüklerle baktı; depremin izleri silinmiş, tüm sorunlar çözülmüş gibi yayınlar yaptı. “Asrın ihyası” diyecek kadar da abarttılar.

Konteynerlerde hâlâ 651 bin 958 insanın yaşadığını, yapılan konutların vadedilenin üçte biri düzeyinde kaldığını gözardı ettikleri gibi 6 Şubat gecesi polisin, protokolün olduğu tören alanına girmek isteyen depremzedelere zor kullandığını, üçünü yere yatırıp kelepçelediğini de haber yapmadılar. İletişim Başkanlığı’nın hazırladığı “Asrın Felaketinin 2. Yılı: İnşa ve İhya Çalışmaları” adlı kitap da sorunlara, eksiklere yer verilmeyen, tam bir propaganda çalışmasıydı.

Enkazın altındaki kızının elini tutan baba Mesut Hançer’in fotoğrafı, “Depremin sembol fotoğrafı” başlıklarıyla neredeyse tüm televizyon, gazete ve haber sitelerinde kullanıldı. Ama Halk TV dışında fotoğrafı çeken foto muhabiri Adem Altan’ın adının belirtilmemesi haksızlıktı.

Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, deprem bölgesindeki gazetecilerin sorunlarıyla ilgili bir rapor açıkladı. Ama gazeteciler ve gazetecilik meslek örgütleri olarak bir eksiğimiz de deprem felaketinde yaşamını yitiren aralarında gazeteci, medya sahibi, programcı ve yazarların da olduğu 32 meslektaşımızı anmak için çeşitli etkinlikler düzenlenmemesiydi. Bir tek Hatay Gazeteciler Cemiyeti, ölen dokuz Hataylı gazeteciyi bir mesajla andı, o kadar…

Meslektaşlarımızı anarken deprem ve felaket gazeteciliği deneyimlerini de konuşabilirdik. Gazeteciliğimize katkıda bulunacak ne çok proje dile gelmişti felaketin ertesinde. Yine unuttuk.

Oysa Türkiye gibi bir felaketler ülkesinin gazetecileri olarak deprem (ya da felaketler) sayfalarını, programlarını sürekli hale getirip, toplumun dikkatini her daim canlı tutabilir; sorunların çözümünü hızlandırabilirdik. Olmadı, bırakın sayfalar ve programlar hazırlanmasını, yaygın medya 6 Şubat depreminin yıldönümüne kadar deprem bölgesini yok saydı neredeyse. 

Oralardaki insanların dertlerini dert edinen meslektaşlarımızın hakkını da teslim etmek gerek.     Muhalif medya aralıklarla da olsa geçen yıl içinde bölgedeki sorunları aktarmayı ihmal etmedi. ANKA haber ajansı, özellikle son iki ayda o kentlere gönderdiği ekipler ve canlı yayınlarla muhalif medyanın deprem kentleriyle ilgili haber kaynağı oldu. Bölgeden de Kazım Kızıl gibi serbest gazeteciler, bölgedeki durumu haber yapmayı, görüntü ve fotoğraf aktarmayı sürdürdüler.

Eleştirel ve bağımsız gazetecilerin omuzlarına çöken iş yükü çok ağır bu ülkede…

Kahvaltılı basın toplantısı abukluğu

TKP Genel Sekreteri Kemal Okuyan da “kahvaltılı basın toplantısı” düzenleyince yazar ve yönetmen Hakan Yavuz, “Komünistler de düzene uydu” paylaşımıyla tepki gösterdi. “Lüks ‘basın’ toplantılarını Türkiye'ye, ‘Yiyecek içecek verirsek, çok gazeteci gelir’ zihniyeti ile Özal bulaştırdı” dedi.

Ardından bir tartışma çıktı tabii. “Gazetecilerin basın toplantısına kahvaltı için gitmediğini” söyleyenler oldu. Bu doğru. Gazeteciler, kahvaltı veriliyor diye koşturarak gitmezler toplantılara.

Ama bu modanın bizde Turgut Özal döneminde, 1980’lerde başladığı doğru. Önce siyasiler başladı kahvaltılı basın toplantılarına. Sonra iş alemine, belediyelere, sendikalara, her yana yayıldı. Son günlerde Tabipler Birliği ve rektörler bile kahvaltılı yapıyor basın toplantılarını.

Tanışma, veda, yıllık toplantılar gibi özel durumlarda kahvaltılı basın toplantısı yapılması anlaşılır. Rahat sohbet ortamı sağlanır böylece. Hem de günün erken saatinde yapıldığı için zamandan kazanılmış olur. Öyle mükellef bir kahvaltı sofrası donatmadan, basit atıştırmalıklar çay kahve yeter bilgi alışverişi için…

Fakat “kahvaltılı basın toplantıları” son zamanlarda, gazeteciler bilgi almaya değil de kahvaltıya gelmiş, yiyip içip gideceklermiş mantığıyla hazırlanıyor; masada envaiçeşit yiyecekler oluyor. O zaman da kahvaltı, basın toplantısının önüne geçiyor. İster istemez not alma ve soru sormaya odaklanmakta zorluk yaşanıyor.

Anlıyorum, zengin kahvaltı masalarıyla basın toplantılarını gazeteciler için daha çekici hale getirmeye çalışıyorlar. Fakat gazetecileri, kahvaltı “rüşveti” ile toplantıya gelecek insanlar olarak görmüş oluyorlar. Farkında değiller belki ama kahvaltı, basın toplantısında aktarılan bilgi ve görüşlerin haber değerini artırmaz.

Bir ara bazı politikacılar, sendikacılar ve işinsanları, basın toplantılardan sonra gazetecilere “küçük” hediyeler de vermeye başlamışlardı ama neyse uyarılar üzerine vazgeçtiler. Hediye vermek de gazeteciyi yücelten değil küçük gören ve etik dışı bir anlayışın sonucu nihayetinde. Umarım bu kahvaltılı basın toplantısı alışkanlığını da bırakırlar tez zamanda…

Muhabirin suçu ne?

Cumhurbaşkanı Erdoğan ile MHP Genel Başkanı Bahçeli’nin, soru soran gazetecileri azarlaması, terslemesi gibi sahnelere sık rastlıyoruz.

Şimdi CHP Genel Başkanı Özgür Özel de başladı gazetecilere ters davranmaya. Grup toplantısından çıkarken kendisine “Mansur Yavaş'ın önseçime karşı olduğu söyleniyor” diye soru sormaya çalışan A Haber muhabirine, “A Haber sen de kurtulamazsın tek başına. Ya hep beraber ya hiçbirimiz!” karşılığını verip, yürüyüp gitmiş.

Bu bir yanıt da değil espri de. Genel Başkan olarak muhabire böyle davranması hoş değil. A Haber’in yanlı haberciliğine tepkisini dile getirmek istiyorsa muhatabı A Haber’dir.

Sabah’ın, Özel’in bu davranışını “Özgür Özel’den DHKP-C sloganıyla A Haber’e tehdit” diye aktarması da gerçeği deforme eden ve abartılı bir yanlış habercilik. Hem bir tehdit içermiyor Özel’in sözleri, hem de o sloganın DHKP-C ile ilgisi yok. Alman şair, oyun yazarı, tiyatro yönetmeni ve kuramcısı Bertolt Brecht’in “Ya hep beraber ya da hiçbirimiz” şiirinden esinlenilen, Türkiye’de on yıllardır mitinglerde, yürüyüşlerde kullanılan bir slogan…

İyi gazetecilik, bu sloganı “DPKP-C’nin sloganı” diye çarpıtmaz; Cumhurbaşkanı Erdoğan, sloganın geçmişiyle ilgili yanlış bilgi verdiğinde de düzeltir, okurunu izleyicisini yanıltmaz.  

 

Tek cümleyle

• NOW TV, KFC ile Pizza Hut restoranlarının Türkiye temsilcisi İş Gıda’nın konkordato ilan etmesi üzerine 6 bin çalışanın maaşlarını alabilmek için başlattığı eylemi haber yaparken şirketlerin ismini vermediği gibi, pankarttaki ismi de flulaştırdı.
• Şarköy Belediye Başkanı Alper Var’ın ağabeyi Alpay Var, Şarköy’ün Sesi gazetesi editörü Deniz Önal’a saldırısı nedeniyle yargılandığı davada 8 ay 19 gün hapse mahkûm oldu.
• Milliyet, beklenti ve tahminleri aşarak yüzde 5.03 çıkan ocak ayı enflasyon oranını ekonomi sayfasında kibrit kutusundan küçük kutu olarak verdi.
• İHA ve Türkiye’nin “Köpek saldırdı” haberinde hiç isim yoktu; özetle “Diyarbakır’ın Bağcılar semtinde bir köpek, bir kadına saldırdı, bir adam kurtardı” bilgisi veriliyordu.
• Sözcü, Sabah ve TGRT Haber, “Yenidoğan çetesi” kurdukları iddiasıyla yargılanan doktorlardan İlker Gönen’in intihar haberinde Dr. Fırat Sarı’nın fotoğrafını kullandı.
• AKP’li Kocaeli Belediyesi’nin deprem bölgesindeki yardımlarıyla ilgili yarım sayfalık metni, Hürriyet ve Milliyet’te “Bu bir ilandır” uyarısıyla yayımlanırken, Türkiye haber gibi kullandı.
• MSB Sözcüsü Tuğamiral Zeki Aktürk’ün ihraç edilen teğmenler hakkında basın toplantısındaki sözleri, medyada yine ismi gizlenerek “MSB kaynakları”na atfen haber oldu.
• Anadolu Ajansı, Gazete Oksijen ve Independent Türkçe’nin, NTV ve 24 TV’nin, “Bahçeli’nin 6 Şubat açıklaması” haberinde, MHP liderinin halen hastanede olduğu bilgisi eksikti.
• Ankara Üniversitesi Rektörlüğü, bu yıl da aralarında yine Anadolu Ajansı, TRT Haber, NTV, A Haber, Kanal 7, Yeni Şafak ve 24 TV’nin de olduğu 20 medya kuruluşunu ödüllendirdi.
• Kemal Kılıçdaroğlu’nun konuşmalarını CHP Genel Başkanı iken yayımlamayan TRT, KRT TV’deki programda CHP yönetimini eleştirince “Kılıçdaroğlu’nun hançer tepkisi kime?”, “Kılıçdaroğlu’nun CHP’ye şaibe tepkisi” diye ayrıntılı haber yaptı.
• Sabah yazarı Nebi Miş, “Suriye’de sürdürülebilir istikrar” yazısında “Suriye içinde Türk ordusuna sağlanacak üstler” diyerek “askeri üs” ile “üst”ü karıştırdı.

ELEŞTİRİ, ŞİKÂYET VE ÖNERİLERİNİZ İÇİN: [email protected]

Faruk Bildirici kimdir?

Faruk Bildirici Gaziantep'te doğdu. Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi'ni (BYYO) bitirdi. Gazeteciliğe, Haziran 1980'de Cumhuriyet'te başladı. 12 Eylül askeri döneminde sıkıyönetim ve eğitim muhabirliği, 1983 seçimlerinden sonra da Başbakanlık, siyasi parti ve parlamento muhabirliği yaptı. Bir süre Haber Müdürlüğü görevinde bulunduğu Cumhuriyet'ten, Nisan 1992'de ayrıldı.

Sabah Gazetesi'nde beş ay süren parlamento muhabirliğinden sonra Ekim 1992'de Hürriyet'e geçti. Yaklaşık beş yıl Hürriyet Ankara Büro Şefi olarak görev yaptı. Bu dönemde yazı dizileri hazırladı; portre yazıları kaleme aldı. Araştırma kitapları yayımladı.

Bir süre yine Hürriyet'te araştırmacı-yazar olarak çalıştıktan sonra Mart 2002'de Ankara Temsilci Yardımcılığı'na getirildi. 2002-2003 yıllarında Tempo dergisinde "Kırlangıç Yuvası" köşesinde yazdı.

31 Ağustos 2004- 14 Mart 2005 tarihleri arasında "Anlatsam Roman Olur" başlığıyla Hürriyet gazetesinde gerçek yaşam öyküleri kaleme aldı. Bu dizide kaleme alınan öykülerden hareketle hazırlanan aynı adlı televizyon programı Kanal D'de yayımlandı.

TV8'de "Çuvaldız" (1999-2001), Cine-5'te "Üç artı Bir", Tv 8'de "Nerede kalmıştı?" (2009) adlı programlar yaptı. Hürriyet Pazar'da "Puzzle portreler" başlığıyla yayınlanan portre söyleşileri hazırladı.

Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı'nda üç dönem "Araştırmacı gazetecilik", Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde de iki dönem (2014-2015) "Parlamento muhabirliği", Başkent Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde de üç dönem (2016-2019) "Medyanın güncel sorunları" dersleri verdi.

19 Nisan 2010'dan Mart 2019 tarihine kadar Hürriyet gazetesinin Okur Temsilciliği (Ombudsman) görevini yürüttü. 3.5 ay kadar Radyo ve Televizyon Üst Kurulu üyeliği yaptı; Başkan Ebubekir Şahin'in birkaç yerden maaş almasına karşı çıkması üzerine AKP ve MHP kontenjanından gelen üyelerin oylarıyla RTÜK üyeliğine son verildi. 

Halen bağımsız "Medya Ombudsmanı" olarak, T24'ün yanı sıra bu misyonunu kabul eden ANKA, Gazete Duvar, Gazete Pencere, Gazete Kapı, Gerçek Gündem, BirGün, 12 Punto, Muhalif'te ve kendi web sitesinde medyadaki etik sorunlara dair yazılar kaleme alıyor.

Yayımlanan kitapları:

Gizli Kulaklar Ülkesi (Şubat 1998), Maskeli Leydi: Tekmili birden Tansu Çiller (Temmuz 1998), Üniforma Slogan Biber (Şubat 1999), Kuzum Bülent: Ecevit'e aileden mektuplar (Şubat 2000), Siluetini Sevdiğimin Türkiyesi (Temmuz 2000), Anıtkabir Racon Zambak (Nisan 2001), Hanedanın Son Prensi: Mesut Yılmaz ve ANAP'lı yıllar (Aralık 2002), Yemin Gecesi: Leyla Zana'nın yaşamöyküsü (Şubat 2008), Serkis bu toprakları sevmişti (Ekim 2008), Günahlarımızda yıkandık (2018) Medyanın ombudsmanı Saray’ın medyası (2021) 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Son iki ayın gazeteci operasyonları

Halk TV’den Barış Pehlivan, Serhan Asker, Seda Selek ve Kürşad Oğuz’un gözaltına alınması ve ardından Suat Toktaş’ın tutuklanması, muhalif medyaya yönelik “hukuk” operasyonlarının devamı. Son iki ay içinde açılan davalar, gözaltılar, engellemeler de bunun somut kanıtı

Bakanların canlı yayın sırası bekleyişi

Onca insanın öldüğü ve tüm ülkenin merakla, heyecanla, hüzünle açıklama beklediği bir olayda bile bakanların önceliği Tayyip Erdoğan’ın konuşması olabiliyor. Erdoğan’ın canlı yayınını kesmektense milyonlarca insanı bekletmeyi yeğleyebiliyorlar

Kelebek ve Günaydın’ın menajerler saflaşması

Günaydın ve Kelebek, uçlara kaymış ve taraf olmuş durumdalar. İkisi de gazetecilik açısından hatalı

"
"