06 Ekim 2020

İfade özgürlüğü esastır

Tehdit ve hakarete karşı gönderdiğim yanıt o yayın organında yayımlanamazmış ama o yayın organındaki kendi edebiyat köşemde entelektüel tartışma yapabilirmişim. Ne kadar özgürlükçü bir yaklaşım değil mi?

Edebiyat yazısı yayımladığım başka bir yayın organında ifade özgürlüğüme yapılan müdahale ve yanıt vermemin engellenmesiyle ilgili durumu T24’te 22 Eylül 2020 tarihinde yayımlanan İfade Özgürlüğü başlıklı yazımda özetlemiştim. Bu yazım üzerine o yayın organı edebiyat sayfamı kapatma kararı almıştır. Beni etkilemez, yapanların sorunudur. Ancak, ilkeli davranan kalem arkadaşlarıma bu olay nedeniyle zarar vermelerini kınıyorum. O yayın organının onyıllardır okuduğumuz kıdemli / yaşlı üstatlarının meslektaşlarına (bana değil) sahip çıkmalarını beklerdim. Hayret ettim doğrusu! Ne diyelim? İşi şakaya vurup, "ağır toplar bu olayda top attı" diyelim mi?

Bu olay, anılan yayın organının tarihsel ve kurumsal kimliğine duyduğum saygıyı azaltmaz. Son kitaplarımından birinde o tarihsel ve kurumsal kimliği ünlü bir yazarımıza karşı savunmuştum. Bugün de o yayın organını yönetenlerine karşı savunuyorum. Davranışlarının, altmış yıldır okuru olduğum, özgürlükçü saydığım o yayın organına yakışmadığını düşünüyorum. Yazarlarıyla (ben dahil değildim) görüşmeyi reddeden biri o yayın organına yakışır mı? Soruyorum.

Benim olayımı hızla anımsatayım. Bir yazımda "Türkçe edebiyat" demişim, "Türk edebiyatı" demem gerekirmiş, derhal izahat vermezsem aleyhime yazı yazılacakmış, "Türkçe edebiyat" demem sapkınlık türündenmiş, bu tehdit ve hakarete karşı gönderdiğim yanıt o yayın organında yayımlanamazmış ama o yayın organındaki kendi edebiyat köşemde entelektüel tartışma yapabilirmişim. Ne kadar özgürlükçü bir yaklaşım değil mi? Minnet duygularıyla gözlerim yaşardı (!). Ne ilginç kişiler varmış, nelerle uğraşıyorlarmış meğerse! Bu kişilerin çıkardıkları soruna bakın! Edebiyatımıza katkısı gün geçtikçe artan bir yazarlar grubunun dağılmasına hangi düşünceler uğruna yol açabiliyor bu kişiler? Üstünde durduğum olay nedeniyle tanıyabildiğim bu ilginç kişilerle o yayın organı nasıl ileri gider, bilemiyorum. Gene de ileri gitmesini temenni ederim, yolu açık olsun. O kadar çalışanı, parlak gençleri var.

1974’den beri çeşitli yerlerde edebiyat yazısı yayımlarım. Birkaç yıldır da, kamu görevim sona ermiş olduğu için, T24’te ara sıra ama rahatça, kimse bana karışmadan siyasal yazılar yayımlıyorum. 1974’den 2020’ye uzun bir süre. Bir çok şey gördüm, yaşadım elbette. Yaptığım görevler nedeniyle insan hakları konularıyla içli dışlı oldum. Vardığım sonuç şudur: Önce demokrasiyi bir değer olarak içselleştireceksin, önce insan haklarını, ifade özgürlüğünü bir değer olarak içselleştireceksin, önce hukuk devleti anlayışını bir değer olarak içşelleştireceksin. Ondan sonra sağcıyım, solcuyum, muhafazakârım, liberalim, Atatürkçüyüm, Cumhuriyetçiyim diyeceksin. Eğer bu değerleri içselleştirmemişsen, kendi yaşam alanında, örneğin işletmende, gazetende, okulunda, partinde, evinde uygulamıyorsan sen o dediğin değilsin. Sen sadece buyurgan, baskıcı, dediğim dedikçi, yaşadığın alanda eline iktidar uygulama olanağı geçtiği anda neler yapacağı belli olmayan birisin.

Osman Kavala’nın içeride tutulduğu bir ülkede benim ve arkadaşlarımın yaşadıkları olay, genel tablo açısından ufacık bir ayrıntı bile değil elbette. "O kadar önemli sorunlar varken bununla uğraşılır mı?" diyenler varsa haklıdırlar. Ancak, bu gelişmeyi edebiyat ve basın tarihleri açısından bir not olarak kayda geçirmekte yarar gördüm. (Ayrıntılar yönetim ve ben dahil yazarlar arasında yapılan e – posta yazışmalarında bulunmaktadır. Gerekirse yayımlarız. Dosyamız sağlamdır.) Bana bunu yapmak ve tepkimi dile getirmek olanağını sağladığı için T24’e teşekkür ederim.

Yazarın Diğer Yazıları

Washington ve Ramallah

Özgür Özel’in Ramallah’a gitmesi “özel” bir anlam, önem taşıyacaktır. Ramallah’a, yerel seçimleri kazanmış, ülkesinin birinci partisi haline gelmiş bir siyasal hareketin lideri olarak gidecektir. CHP’nin sadece Filistin değil, Orta Doğu’ya ilişkin vizyonunu ortaya koyması, Ramallah’dan uluslarararası topluma Türkiye’nin yeni sesi olarak seslenebilmesi önemlidir

Ölüm ana

Yaşamamıza izin veren Ölüm Ana olduğunu düşünüyorlar. Ondan medet umuyorlar. Ölümün yaşamdan güçlü olduğunu görüyorlar. Yılda yirmi, otuz bin cinayetin işlendiği bir ülkede ölüme "insaf et, bizi yaşat" diyorlar. Hayat o kadar ucuz olunca ölüme yakıştırılan güç artıyor. Ölümde ana rahminin, kucağının sıcaklığı aranıyor

Meksika'daki kadın

İnanılır gibi değil ama gerçek! Meksika'nın dini Guadalupe Bakiresi dinidir. Başka bir deyişle, bizim açımızdan önemli olan, Meksika'nın kendine özgü bir hristiyanlık, nerdeyse yeni bir din benimsemesidir. Başat figürü de bir kadındır. İşte maço Meksika! Ey Kibele! Sen nelere kadirsin!