Bir yıl önce, Ağustos 2014’te IŞİD saldırıları sonucu Türkiye’ye göç eden Ezidilerin bir kısmı geri dönse de halen yaklaşık 20 bin civarında Ezidi göçmen Türkiye’de. Bu göçmenlerin ciddi bir kısmı bölge belediyelerinin oluşturduğu kamplarda, 3-4 bin civarında Ezidi de AFAD kamplarında kalıyor.
Belediye kamplarındaki durumu yaklaşık bir yıldır yazıyorum. Bölge belediyelerinin ve halkın desteği ile ayakta kalan bu kamplarda hayat oldukça zor. Gıda, mama gibi temel konularda bile sıkıntılar mevcut. Kobanê ile birlikte binlerce göçmenin ve yaralının geldiği bölgede, belediyeler ve halk, göçmenler, yaralılar, cenazeler, Kobane’ye yardım… Tüm bunlara yetişmeye çalışırken, ortada duran önemli bir soru var:
Türkiye devletinin Kürt hareketinin belediyelerinin yürüttüğü bu kamplardaki Ezidileri kaderlerine terk ettiğini biliyoruz. Peki ya uluslararası toplum, onlar nerede? Uluslararası toplum da mı Ezidileri kaderlerine terk etti?
Bu konuda Batman kampının çalışanlarından biri şöyle diyor:
“Batman’da Ezidilerin temel gıdaya ulaşımında bile artık sıkıntı var. Sadece kamp değil Batman’da köylerde de binlerce Ezidi kalıyor. UNCHR (Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği) buraya birçok kez geldi ve koşulları gördü. Fakat yardım etmediler. Yardım etmeyeceklerse, neden gelip bu insanlara umut veriyorlar?”
Diyarbakır kampından görüşülen bir kamp gönüllüsü ise: “Gıda, mama, hijyen kitleri bunlar acil lazım. Eğer Birleşmiş Milletler kurumları gıdayı bile vermiyorsa, o zaman Türkiye’de ne yapıyorlar?” diye soruyor.
Uluslararası toplum neden Ezidi kamplarına destek olmuyor sorusu, bugünlerde kampların yanı sıra bölgedeki kurumlar ve konuyla ilgili çalışan sivil toplum kuruluşları arasında sık konuşulan konulardan biri. Bu çerçevede bugün Ezidi Kültür Vakfı Başkanı Azad Barış ile konuşuyorum. Azad Barış, Ezidi Kültür Vakfı olarak kendilerinin de bunun nedeni anlamaya çalıştıklarını söylerek şöyle devam ediyor:
“Bir seneye yakındır Ezidiler buradalar, ama bu süre zarfında Birleşmiş Milletler buradaki cemaatimizin üyelerinin sıkıntılarıyla ilgilenmedi. Adeta üç maymunu oynadı. Ne sesimizi duydular, ne perişan halimizi gördüler, ne de dilimizi anlamaya çalıştılar. Oysa biz durmadan bağırıyoruz ve bağırmayla birlikte ağlıyoruz da. Çünkü acımız var, ve bu acı çok büyük. Bırakın bu acıya müdahalede bulunmak temel insani ihtiyaçlarımız için bile parmaklarını oynatmadılar. Ezidilerin çektiklerine karşı kayıtsız kaldılar ve insanlığa karşı da sınıfta kaldılar.
Oysa Birleşmiş Milletlerin temel görevlerinden biri de afet ve savaşlar esnasında muhtaç ve mağdur insanlara yardım etmektir. Din, dil, ırk ayrımı yapmaksızın bunu yapması gerekirken cemaatimize karşı kayıtsız kalmıştır.
Bunun nedenini tam olarak bilmemekle birlikte, Türkiye masasından veya hükümetinden kaynaklı olduğunu düşünmekteyiz. Çünkü Birleşmiş Milletler Türkiye masasının tutumu Türk hükümetinin tutumuyla birebir örtüşüyor. Ve biz bu tutumun danışıklı dövüş olduğunu düşünüyoruz. Lakin Birleşmiş Milletler birçok toplantısında ve bağlayıcı kararlarında Şengal soykırımını kınamış ve Şengal’de yaşananları bir etnik temizlik olarak da tanımlamıştır. Uluslararası arenada bunlar yaşanırken, Türkiye’deki Birleşmiş Milletler birimlerinin Ezidi kamplarına yönelik bu tavırlarında iyi niyet aramamak gerektiğini düşünüyorum.”
Birleşmiş Milletler gibi yapıların hantallığı ve bulundukları ülkelerdeki hükümet politikalarının dışına çıkmadıkları aşikâr. Yine de birçok ülkede afet ve savaş durumlarında hayatın yeniden toparlanmasında önemli katkıları olabiliyor. Böylesine zalim bir katliam ve fermandan kaçarak bu ülkeye sığınmış Ezidilerin kamplarına neden bir yıldır destek vermediklerinin cevabını doğrusu ben de bölgedeki belediyeler ve sivil toplum örgütleri kadar merak ediyorum.