Ermeniler gibi onlar da yürüyorlardı. Mezopotamya’nın kadim evlatları nereye gidecekleri söylenmeksizin yola koyulmuşlardı. 15 Haziran 1915’te başlayan bu yürüyüş, kimse kalmayıncaya dek sürecekti…
Kalan erkeklerin bir kısmı Kürdistan’ın kuytu köşelerinde kurşunlarla katledilecek, kadınlar tecavüze uğrayacak ve satılacaktı. Çocuklar, din değiştirecek, iyi birer “Müslüman Türk” olmak üzere yetimhanelere verilecekti. Süryanilerin Seyfo (Kılıç/ Kılıçtan Geçirme) adını verdikleri 1915 olaylarında 500 bine yakın Süryani böyle katledildi.
Yüzlerce Süryani köyü yakıldı, yıkıldı. Süryanilerin yurduna ıssızlık çöktü.
Seyfo’dan kurtulan Süryaniler de rahat yüzü görmediler. Sürekli baskı altında yaşadılar, korkutuldular, öldürüldüler. Anayurtlarını terk etmek zorunda bırakıldılar. Yüz binlerce nüfustan bugün Türkiye’de 15-20 bin civarında Süryani kaldı.
Soykırım o gün bugündür devam ediyor. “Gavurun malı helaldir” yaklaşımıyla Süryani halkına ait mal ve mülklere yüzyıldır devletin desteği, bizzat öncülüğüyle el koyulmaya devam ediliyor. Bitlis, Urfa, Hakkâri, Siirt, Diyarbakır, Mardin… bir zamanlar Süryani halkının yoğun yaşadığı bu illerin çoğunda bugün tek bir Süryani bile yaşamıyor. Yeni nesil, bir zamanlar buraların Süryanilerin de yurdu olduğunu bilmiyor. Bu konuda görüştüğüm hukukçu, aktivist Erkan Metin şöyle söylüyor:
“Türkiye’de Süryaniler de dâhil Hıristiyan azınlıklar öylesine azaltılıp, varlıkları bitme noktasına getirildi ki; bugün Süryani’yim dediğinizde insanlar direkt Mardinlisiniz diye düşünüyor. Oysa Süryaniler geniş bir coğrafyaya yayılmış bir halktır. Mesela ben Mardinli değilim. Soykırımda neredeyse çoğu katledilmiş Adıyaman Süryanilerindenim. Mardin, Turabdin bölgesi bugün Süryanilerin tek merkezi konumunda. Bugün ise buraya Süryanilerin son kalesi diyebilirim. Ancak göç etmek zorunda bırakılan nüfus ve devam eden yerel halk ve yönetim kaynaklı baskılar buranın gelecekte Süryanilerden arındırılmış bir yer haline getirileceğini gösteriyor. Turabdin’deki 50’den fazla Süryani taşınmazına el koyma bunun göstergesidir. Bunun bir başka örneğini de şuradan anlıyoruz: Son iki yılda Avrupa’dan toprağına dönüş yapmış ve sivil toplum-kültürel çalışmalar yapan iki Süryani haksız bir şekilde tutuklandı, bizzat Metropolitin yeğeni de gözaltına alındı. Hükümet, açıkça bana biat etmeden sizi burada barındırmam diyor bu uygulamalarla.”
Bir avuç kalmış Süryani cemaati ayakta kalmak için hala direniyor. Ama devletin zulmü, baskısı bitmiyor. Şimdi yine Süryanilere ait, kalan son mal ve mülklere de el konuluyor. Bu mal ve mülkler önce Hazine’ye devredildiler, sonra Diyanet’e tahsis edildiler. Gelen tepkiler üzerine, Diyanet’e tahsis kararı iptal edilse de, mülkiyet sorunu devam ediyor. Diyanet Başkanı Görmez azınlıkların mülklerine el konulmadığına ilişkin açıklama yapsa da, durum öyle değil. Çünkü kilise ve manastırlar halen Hazine malı olarak duruyor.
Erkan Metin şuan ki durumu şöyle açıklıyor:
“Diyanet İşleri Başkanı Görmez'in açıklamaları gerçeği ifade etmiyor. Mardin Valiliği Tasfiye ve Tahsis Komisyonu bu yerlerden bazılarını 2014 yılında aldığı kararla Diyanet'e tahsis etmişti, konu basında yer alınca bu kararı kaldırdılar. Görmez, azınlıkların mülküne el konulmadığını, bunun İslam’da yeri olmadığını, kara propaganda yürütüldüğünü vs. ifade etmiş. Bu da doğru değil. Türkiye kiliseden çevrilmiş camilerle doludur. Üstelik Cumhuriyet tarihi boyunca hiçbir kilise açılmasına müsaade edilmemiştir. Şu anda azınlık vakıflarının yeni yönetici seçmelerine dahi mani olunmaktadır. Azınlık Vakıfları Yönetmeliği'nin Yüksek Mahkemece bazı hükümlerinin iptal edilmesinden yıllar geçmesine rağmen yeni yönetmelik düzenlemesi hükümet tarafından yapılmamaktadır. Bu nedenle iktidarla araları gayet iyi olan bir azınlık vakfı yönetici kadrosu seçim yapılamadığı için halen koltuklarındadır.
Ve tekrar önemle vurguluyorum: El konulan Süryani taşınmazları halen hazinenin mülkiyetindedir.”
Süryaniler, Keldaniler, Asuriler… Mezopotamya’nın Hıristiyanları, 1000 yılı aşkın bir süredir korkunç bir hafıza taşımaktalar. Seyfo bugün de devam ediyor. Kimi zaman IŞİD ve benzeri grupların eliyle, kimi zaman da bu halklara ait mal ve mülklere el konulmasıyla… Mezopotamya’nın Hıristiyanları, kadim evlatları yine belirsiz bir gelecek ile karşı karşıyalar. Dört bir yana savruluyorlar.
Aklıma Süryani bilge Mor Afrem’in sözü geliyor:
“Doğu rüzgârı bizi savurdu. Herkes canının çektiği yere gittiğinden, yeryüzünde dört bir yana savrulduk.”[1]