Yabancı suç dizilerine bayılıyorum. Amerika’nın herhangi bir eyaletinde olay mahalli nasıl incelenir, kanıt takibinin gerekleri nelerdir, arama emri kaça ayrılır yedik yuttuk; yerli sistemle ilgili hala bir fikrimiz yok. Ben de tatil günü kan görmeye dayanamayanlar için bildiğimiz racondan bir alternatif hazırladım. Buyrun...
Katilin tek katlı tahta evi, Utah, 1995
-N’oldu ne dikiliyorsun verandamda?
-Dün gece nerdeydin?
-Gece üç gibi bardan eve geldim ve tanığım yok.
-Peki tanığın..? Damn it!
-Yürü git arama emriyle gel. Cımbızını fırçanı da unutma, kanıtları eşelersin. Arkeolog mu ajan mı belli değil.
-Başka sorum yok.
-Başka ne sorun olur zaten? Nerdeydin, saat kaçtı, tanığın var mı.
-Hocam ayıp oluyor.
-Neden bahsettiğini anlamıyorum.
-Ayıp oluyor, üzerime gelme diyorum.
-Neden bahsettiğini anlamıyorum.
-Bana bak...
-Onu bırak da, bu gece ortalığı kan gölüne çeviriyorum aga, haberin olsun.
-Tutuklusun!
-Kanıt?
-İtiraf ettin!
-Senin sözüne karşı benim sözüm.
-Ben ajanım ulan! Ne senin sözü?
-Burası senin bölgen değil.
-Ne farkeder, itiraf var!
-Gömleğinin altında koli bantlı mikrofon var mı? Yok. Bitti gitti.
-Haklarını okuyayım? Bir kerecik ya.
-Bodrumdaki küçük kızı otuz parçaya ayırıp tavana asıyorum, cımbızı fırçayı kap gel.
-Ellerini görebileceğim bir yere koy!
-Valla jüri ceketimle eşleşen iplik parçasını görmeden şurdan şuraya adım atmaz, benden söylemesi.
-Sakızını ver!
-Yok ya, DNA’mla kızın tırnaklarındaki deriyi eşleştireceksiniz di mi?
-Evet!
-Kızın parmaklarını keserim kiii...
-Hmm, bir profesyonelin işi.
-O mavi ışığı da getirin gelirken. Techno technoo...
-Dur küçük siyah defterimin kapağını aniden açıp hızlıca not alayım.
-Al bu da ayakkabım. Altındaki kumla araba tekerindeki kumu eşleştirirsiniz.
-Nasıl oluyor o?
-Kulak temizleme çubuğuyla. Çok basit. Çaylak mısın sen?
-Ellerini görebileceğim bir yere koy!
-Hişt, bana bak, şu an kız hayatta, istersen in bodruma kurtar.
-Yok, arama emri lazım.
-Ya gir ya!
-Yok abi, sonra lieutenant US marshall bölge savcısı falan bir sürü lolo, uğraşamam.
-Ölümü gör gir, bendensin.
-Hayır back up isteyeyim diyorum, ortağımı da yanlışlıkla vurdum. Kimi arasam...
-Ben de Eyalet polisini bildiğin satın aldım.
-Polis de mi bu işin içinde yoksa?
-Sen küçükken de böyle saftoriktin ha.
-Düşman kardeşlik taslamayalım lütfen.
-Annem derdi, her akşam arabada ye donut’ları ye donut’ları, bir sıcak yemek görmeden emekli olacak çocuk.
-Araçtan uzaklaş!
-Hadi git biraz uyu, çocuklarınla oyna, yengeme vakit ayır. Ne o? Ağlıyorsun sen?
-Yengen evi terketti. Ama topluma borcum vardı ya.
-Borç dedin de, o fifty bucks'ı unuttum sanma. Kardeşlik hatrı dedik, iki ay oldu.
-Ellerini görebileceğim bir yere koy!
-Ya sizin unit'teki o sarışın chick n’oldu? Ne hastaydı o da sana ha.
-Allah belamı versin benim.
-Aramızda kalsın, benim hanım da beni terketti. Banka soygunculuğu öyle bitti zaten.
-Aa? Ben de diyorum bu niye suç değiştirdi.
-“Son bir iş yapayım sonra Hawaii’ye uçuyoruz, söz” dedim, yakalandım, getaway car'da bakakaldı bana. Ona bozuldu.
-Neyse hadi, bana müsade.
-Makdül son bir kek yapacak fırsat varken yeseydin, donut’a kalma yine.
-Yok gideyim açığa alınayım ben. Rozetimi silahımı şef’in masasına bırakayım.
-Bak yarın bulamazsın, öldürüyorum kızı.
-Tezgaha biraz bırak, alırım ben ordan.
-Havuçlu keki süper. Tarifini vermedi vermedi, tepem attı, “Buzun içindesin, farketmeden donarak öleceksin” dedim... Kar’ın içi miydi, neydi o ya? Yanlış cinayet işlemeyelim.
-Katiliniz kurbanınız hepiniz ayrı şekil, hadi sabah arama emriyle gelirim ben, bakalım o zaman kim gülecek.
-Ne gülmesi şimdi.
-Fikrini değiştirirsen beni ara. Al bu da kartım.
-Hasta ya. İyi hadi. Sabah sekiz gibi gel kıraym siin soğumadan.
-Eyvallah. Kal sağlıcakla.
Herkese iyi haftasonları...