02 Kasım 2009

Almanya yenilince biz de yenilmiş sayıldık

Geçenlerde bir taksiye bindim. Şoför tonton bir amca, yani kısacık yolculukta bana öyle geldi.

Geçenlerde bir taksiye bindim. Şoför tonton bir amca, yani kısacık yolculukta bana öyle geldi.
“Buradan iki tane kızcağız aldım geçen gün, bana ‘Amca bizi basına yakalatma’ dediler. ‘Siz kimsiniz ya?’ dedim,” diye dikiz aynasından bakarak anlattı.
“Siz kimsiniz ya!” diye bağırmış kızlara.
Dizide oynuyorlarmış kızlar. Bizimki “Ben o dizileri izlemiyorum amcam...” demiş. Böylece kızları kaçıracak bir basın da kalmamış.
“Yahu amma kasılıyor bu insanlar ya, amma kasılıyorlar...” dedi. Öylesine, işinde gücündeyken yaşadığı bir şeyle ilgili konuşurken, özlü özlü etti sözünü. “Amma kasılıyorlar...”
Amcam kızlarla ilgili kimbilir neler anlatmaya devam ederken, ben düşüncelere daldım. Türkiye’de özellikle biraz para kazanan herkes ne kadar iddialı, diye düşündüm. Televizyona çıkıp kendisinin ne kadar süper olduğunu anlatan bir sürü insan var. Konuşurken boğazlarından damarlar çıkıyor. Alınları titriyor. “Ben” demekten çeneleri ağrıyor.
Ters psikoloji, o yüzden hiç gelişmemiş bir kavram bizde.
“Sevgili Patronum, bu yıl maaş zammı döneminde önemsediğim tek şey şirketimizin karlılığının artması.”
“Sevgili Arkadaşım, o gelinliği sen alabilirsin. Benim düğünüme daha çok var.”
Böyle şeyler olmaz bizde. Çünkü her şeyin arkasında bir bit yeniği arayan çılgın Türk bünyeler, nedense bu tür cümleleri olduğu gibi kabul eder. “Vay enayi, sen bilirsin.”
Her şeye bir cevabım vardı maşallah, ama bunun sebebini oldum olası bulamamıştım.
Biz neden bu kadar kazık yeme korkusuyla doluyuz? Neden iyi niyetimiz suistimal edilir korkusuyla dikkat kesilip, iyi niyetleri suistimal ediyoruz? Neden her an her şey aleyhimize dönebilir paranoyak telaşıyla durmadan kendimizi övüyoruz?
Sonunda buldum. Bu konunun kökeni, bize deliler gibi ezberletilen “Almanya yenilince biz de yenilmiş sayıldık,” tekerlemesine dayanıyordu.
Tarih kitaplarımız böyleydi bizim. Osmanlı’nın savaşları 3 türdü: Berabere kaldığı, yendiği ve “yenilmiş sayıldığı.”
Çocukluğu dış mihrakların pis oyunlarıyla, talihsizliklerle yenik sayıldığı hikayeleri okuyarak geçen nesiller, sürekli bir taraflarını kollayarak büyüyor.
Bu kazıklara çok gocunmuş bir ırkın evlatları olarak, kendimizi kollarken yenilirsek, başkaları da yenilmiş sayılsın diye uğraşıp duruyoruz.
Osmanlı’nın Mondros Ateşkes Antlaşması’nı Almanya’nın ateşkes imzalamasından neredeyse 1 ay önce imzalamış olmasının, savaştaki genel durumumuzun falan göz ardı edildiği bu naçizane tekerlemeyi ezberlerken, başımıza tarihin tekerrür ettiği başka şeyler de gelmiş aksi gibi.
1954 Dünya Kupası’nda Macaristan ve Almanya’yla aynı grupta olan Türkiye, Macaristan’la maç yapmamış. Almanya Macaristan’a yenilince, Türkiye de yenilmiş sayılmış.
Bu da yetmezmiş gibi, 2005 Dünya Voleybol Grandprix’si Avrupa Elemeleri’nde Almanya Polonya’ya 3-1 yenilince, biz averajla dördüncü olmuş ve elenmişiz.
1. Dünya Savaşı’nın laneti, peşimizi bırakmamış.
-Almanya yenilince biz de yenilmiş sayıldık oğlum.
-Aa, ciddi mi?
-Ve iki oyuncumuz da kırmızı kart gördü.
-İnanmıyorum ya.
Alman tarih kitaplarında “Biz yenilince Osmanlı da yenilmiş sayıldı,” diye bir cümle yoktur heralde.
Hadi Almanya yenilince biz de yenilmiş sayıldık, bari Almanya Avrupa Birliği’ne girince biz de girmiş sayılsaydık. Yok. O da olmadı.
-Ahmet uçurumdan atlasa sen de mi atlayacaksın Alicim?
-Ama anne, Almanya yenilince...
Bize böyle öğretildi. Yenilgileri pas geç, geçemiyorsan suçu başkalarına at, o da olmazsa yenilgilerden sanal zaferler üret.
Biz tarih öğrenirken bir laf kalabalığıdır gitti.
Mesela benim 93 Harbi’nden öğrendiğim, savaşın sonunda Avrupalıların haksız bir şekilde iç işlerimize karıştığı. Kuşatılmışız zaten, içimiz dışımız mı kalmış? Yok, iç işlerimize çok karıştılar. Ama yani, bu kadar da olmaz. Bu kadar kazık olmaz.
Osmanlı iyiydi de, çevresi kötüydü.
Böyle büyüdük biz.
Gönüllerin şampiyonu tabiri işte hep buralardan çıktı.
Biz hep çok iyi oynarız, hakem hakkımızı yer.
Almanya yaptı bunu zamanında, hem de kaç kere yaptı. Neme lazım, zaman kaybetmeyelim, açık vermeyelim.
Böyle yaşıyoruz biz.
Dizide oynuyorum diye kasılıyoruz, şarkı söylüyorum diye kasılıyoruz, politika yapıyorum diye kasılıyoruz, patronum diye kasılıyoruz, doktorum, mimarım, oyum buyum... Kendimizden başka dostumuz yok, bir yandan arkamızı kollarken diğer yandan kendimizi övüyor da övüyoruz.
Sonra sular tersine akmaya başlayınca, kendimize fellik fellik bir Almanya arıyoruz.

Yazarın Diğer Yazıları

Aşkım, Nur'um, Yengi'm

Gelişmiş bir deliydi bu, bana sorarsanız. 30 yaşlarında -veya 20’dir belki...

Bir şey soracağım, sen ağladın mı?

Canı istemeyen erişkin insanlar bilsinler ki son fırsat, çıksınlar sinema salonundan...

Hişt, beyaz yaka, bak bu da bizim en uzun gün

Yanağım sarkmasın diye sırt üstü uyumaya çalıştığım bir gecenin sabahıydı. Dolayısıyla firavun gibi altın sarısı ve elimde mızrakla gözlerimi açtım.